Bir Medya Çarpıtması
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 27 Aralık 2018
Türkiye’sinde bir İbn Haldun, bir Ahmed Cevdet Paşa olsa da bütüne bakarak, bütünü görerek, olup bitenlerin iç yüzüne muttali olarak kitaplar, makaleler, raporlar yazsa…
(Not: Pazar günü yayınlanan yazımdaki Tevhid-i tedrisat ile Tevhidî tedrisat terimleri maalesef, gazeteye gönderdiğim metne aykırı olarak ve orijinal imlâsı bozularak yayınlandı, mânâ incelikleri güme gitti.
İki ayrı kavram var: Biri
, yani
Diğeri
, yani
sistemi…
Bursa’nın bir ilçesinde genç bir polis merhametsizce öldürüldü. Yakalanan katili linç etmek için öfkeli halk adliyenin etrafına toplandı. Halkı yatıştırıcı bir konuşma yapması için bir imam çağrıldı. İmam konuşmasında katil için o… ç… dedi. Yatıştırıcı sözler de söyledi. Sonunda Fatiha dedi, halk ellerini açıp Fatiha okudu. Bu esnada, hayatı tehlikede olan katil kaçırıldı.
Bütün gazeteler ve TV’ler haberi bu şekilde verdiler. Sadece, tirajı yüksek olmayan, tesiri ve prestiji bulunan bir gazete, tam tersinden verdi, imamı kışkırtıcılıkla suçladı.
Bu konuda her kafadan ayrı bir ses çıktı. Bir hadise var, bin türlü yorumu ve rivayeti yapılıyor.
Bundan 60 sene kadar önce militan bir dinsiz gazete “Müftü Keçi Çaldı” başlıklı bir haber yayınlamıştı… Meğerse müftünün keçisi çalınmış…
Bizi düşündürecek çok şeyler var.
İmam efendinin o… ç… demesi çok yanlıştır. Din hizmetlilerinin lisanı nezih ve temiz olmalıdır.
İkincisi: Hadiseyi çarpıtarak veren gazete doğrusu çok ayıp etmiş, medya etiğini ayaklar altına almıştır. Teessüf edilmesi gerekir.
Üçüncüsü: Bugün Emniyet teşkilâtını Sünnîlikle suçlayan zihniyet şunu unutmamalıdır: 1970’li yıllarda Ecevit hükümeti zamanında Emniyette vahim bir Alevî kadrolaşma vardı. Dengeli düşünmek gerek… Bu memlekette Sünnîler nüfusun kaçta kaçını oluşturuyor, Alevîlerin miktarı ne kadardır? Emniyet elemanlarının ehliyetli, liyakatli, adaletli, insaflı olmaları şartıyla Polis Teşkilatında bu orantı muhafaza edilmelidir. Herkes sadece vazifesini yapacak, güvenlik ve polis hizmetlerine mezhep karıştırılmayacaktır.Böyle bir şey mümkün müdür?Bence değildir.
Ülkemizin kocaman bir ordusu var.
Bu ordunun içinde güçlü bir jandarma kuvveti var.
Bir ordu kadar Emniyet teşkilatı var.
Ülkedeki Ergenekon rejimi, derin devlet, resmî ideoloji, Faşist güçler yakın tarihimizde bu güçleri kontrol etmek ve kullanmak istemişler ve çoğunluğa karşı kullanmışlardır.
Emniyet gücünün içine mafya da sızmaya çalışmıştır.
Bundan kırk küsur sene önce birilerinin akşam vakitlerinde ekip arabalarıyla nasıl haraç topladığını biliyorum.
Bülent/Rahşan iktidarı sırasında Emniyet teşkilatı belli bir mezhebe mensup militan kişilerle doldurulmuştu.
Bizim durumumuz işte böyledir, manzara böyledir.
Bütün çivileri yerinden oynamış bir ülkede iyi, daha iyi, en iyi olmaz…
Bizde kötü, çok kötü, en kötü olabilir.
Kötünün en hafifini seçmekle yükümlüyüz.
Bir hukuk âbidesi olan Mecelle-i Ahkâm-i Adliye’nin kavaid-i külliye kısmında “Ehven-i şerreyn tercih olunur” maddesi vardır. Bugünkü Türkçe ile açıklayayım:Önümüzde iki kötü şık var (başka bir şık yok), bunlardan hangisini seçeceğiz? Daha az kötü olanını… Bilgelik, akıl, mantık, firaset bunu gerektirir.
Tek taraflı düşünmeyi, militanlığı, Faşist zihniyeti bırakalım, ülkedeki çeşitliliği bilelim ve anlamaya çalışalım.
Sünnîler Alevîleri anlasınlar, Alevîler Sünnîleri. Birbirlerini düşman olarak görmesinler.
Faşist zihniyetli, dar kafalı, tıkanmış kültürlü resmî ideoloji bağımlıları biraz hoşgörülü, anlayışlı olsunlar.
Ecevit iktidarı zamanında nice milliyetçi genci döve döve, en ağır işkenceleri yapa yapa perişan etmişlerdi. Bunları ne çabuk unuttuk? Yoksa biliyoruz da bahs etmek işimize gelmiyor mu? 24 Mart 2009