Cumartesi

 

Halkımız, antika ile el sanatı eşyası arasındaki farkı bilmiyor. Benim salonumda antika olarak duvarlarda hüsn-i hat levhaları, masanın ve büfenin üzerinde birkaç antikamsı eşya vardır. Diğer göze hoş görünen dekoratif eşyalarım ve objelerim antika değildir. Yurtiçinden yurtdışından, eskicilerden, hatıra eşyası satan dükkanlardan, şuradan buradan alınmış millî veyahut başka ülkelere ait geleneksel el sanatı ürünleridir.

Antika genellikle pahalı bir eşyadır. Bundan 100-150 sene önce yapılmış üzeri sırlı, boyalı bir Çanakkale toprak eşyası beş yüz milyon-bir milyar lira eder. Ona benzeyen yeni yapılmış bir Kınık toprak ibriği 5-10 milyona alabilirsiniz

Eskiden kalma antika bir sedefli sehpanın değeri birkaç milyar lira edebilir. Ona benzer yeni bir sehpayı yüz milyona alabilirsiniz. Hattâ Hint’ten, Çin’den gelen benzerlerini daha ucuza elde edebilirsiniz.

Antika eşyalar zenginlerin, çok küçük bir azınlığın elde edebileceği şeylerdir. Halkın binde 999’unun antika alacak gücü ve kültürü yoktur.

Benim sık sık propagandasını yaptığım şey, herkesin antika eşya edinmesi değil, herkesin geleneksel el sanatı eşyası edinmesidir.

Herkesten kasdım, orta halli ailelerdir. İşsizlerin, dar gelirlilerin, geçim sıkıntısı çekenlerin böyle eşyalar satın almalarını istemek vicdansızlık olur.

Vatandaşın evi var, otomobili var, ticareti veya memuriyeti var, orta halli bir geliri var, işte bu kimse aylık bütçesinde mutlaka, KİTAP, KÜLTÜR, SANAT harcamaları için bir fon ayırmalıdır. Dikkat buyurulsun, rast gele, arada bir değil her ay, muntazam bir şekilde…

Bu konuda bazı prensipler vardır:

KİTAPLAR: Herkesin evinde özel bir kütüphanesi olmalıdır.

Bu kütüphanedeki kitapların FAYDALI, DEĞERLİ, KALICI kitaplar olması gerekir. Zararlı, fasa fiso, ıvır zıvır, fantezi kitaplar ihtiva eden (içeren) bir kütüphanenin kıymeti yoktur. Az sayıda kitap olsun, değerli ve faydalı olsun. Böyle bir kütüphanede kaç kitap bulunmalıdır? Bence, kuruluşunun üzerinden on yıl geçmiş bir özel kütüphanede en az bin kitap bulunmalıdır .

Her evin salonunda (evet salonunda) mutlaka bir kitap dolabı bulunmalıdır.

Söylemeye hacet yok, kütüphane sahipleri her gün en az bir saat kitap okumalıdır.

DEKORASYON: Türkiye evlerinde millî bir dekorasyon olmalıdır. Mesela, salonlanmızın bir köşesinde eski usul geleneksel bir sedir yer almalıdır. Duvarlarda birkaç hat levhası, çiçekli ebrular, gravürler, tarihî resimler (baskı olabilir), tarihî fotoğraflar bulunmalıdır.

YAYGILAR: Maddî durumu müsait olan her aile, yerlere elde dokunmuş halı ve kilimler sermelidir.

Türkiyeli bir Müslüman başka ülkelerin ve başka medeniyetlerin el sanatı eşyalarını satın alıp evini bunlarla süsleyebilir mi? Bu konudaki görüşlerimi arz ediyorum:

1- Öncelikle Türkiye’nin millî sanatları görülmelidir evlerimizde.

2- İslâm ülkelerinde üretilmiş çeşitli el sanatı eşyalarını da edinip, evlerimizi bunlarla süsleyebiliriz.

3- Doğunun ve batının, mesela Hindistan’ın, Çin’in, Avrupa’nın güzel eşyalarını da alabiliriz. Yeter ki evimizin dekorasyonu çok karışık ve uyumsuz olmasın, birbirleriyle uyuşmaları şartıyla heteroklit eşya ile de güzel bir dekorasyon gerçekleştirilebilir. Bir örnek vereyim: Duvarda bir hat, bir Osmanlı fermanı, bir Avrupa gravürü; büfenin üzerinde rakkaslı ve eski Fransız saati, vitrinde Avrupa, Çin, Japon porselenleri, yerde Acem veya Afgan halıları.

4- Geniş bir eve sahip olanlar, maddî imkanları yeterli ise evlerinin bir odasını şark veya Türk odası olarak dekore edebilirler. Bunlara alafranga Avrupa eşyası koymamak gerekir. Bir şark odasında Avrupaî vitrin olmaz “şerbetlik” olur.

Biz Türkiye Müslümanları son derece “yabancılaşmış” Müslümanlarız. Mimarlıkta, ev döşemesinde, giyimde, kuşamda, zihniyette kendi kimliğimizden ve milli zihniyetimizden uzaklaşmış bulunuyoruz. Bu yabancılaşmanın tahribatını gidermek için evlerimizi müslümanca döşemeye gayret etmeli, bu hususta gücümüzün yettiği kadar masraf yapmaktan kaçınmamalıyız.

Çeşitli yozlaşmalar, ârızalar, baskılar yüzünden artık müslümanca giyinemiyoruz. Bari evlerimizi müslümanca döşeyelim. Bu konuda herhangi bir baskı yoktur.

Yukarıdan beri anlattığım konularda bizim belimizi câhillik bükmektedir. Evlerimizi müslümanca döşemek istesek bile bu konuda yeterli kültüre, bilgiye, birikime sahip değiliz.

Müslümanlar vasıflı, güçlü, medeni seçkinlere sahip olsalar bir İslâmî dekorasyon dergisi çıkartılır, renkli resimlerle halk yığınları eğitilebilir, yönlendirilebilir, aydınlatılabilir.

Koskoca İstanbul’da üç tane klasik mimarî tarzında Türk evi var. Biri Boğaziçi köprüsünün Anadolu tarafındaki girişinde bahçe içinde merhum Âsım Ülker’in evi, ikincisi Boğaziçi’nde Boyacıköyde merhum mimar Refik beyin evi, üçüncüsü de Üsküdar’da Şemsipaşa’da Tebhirhane sokağındaki klasik ev.

Felaketin en büyüğü, Müslüman yığınların içine düşmüş oldukları yabancılaşma ve yozlaşma çukurundan haberdar olmamalarıdır. Çukura düşmüş olduğumuzu bilsek belki kurtulmak için gayret sarf edeceğiz.

Tahsilli, zengin, cerbezeli bir İslâmcı cart curt, zart zurt ediyor, atıp tutuyor. Herifin evine gidiyorsunuz. Zengin ve geniş hanesinde İslâm’a ait bir hava, renk, şekil, üslup yok. Daireye birkaç yüz bin dolar vermiş ama birkaç yüz liralık bir hat levhası yok duvarlarında. Otomobili yetmiş bin dolarlık, salonunda birkaç bin dolarlık İslâmî millî sanat eseri teşhir edilmiyor. Ben böyle islâmcıyı ne yapayım?

Ülkemizdeki en az bir milyon eve millî, İslâmî; geleneksel dekoratif el sanatı eserleri girmelidir. Hat levhaları, ebrular, Kütahya çinileri, dövme bakırlar, el dokuması halılar ve kilimler, işlemeli yastıklar, masa örtüleri, kandiller, el yapımı renkli cam eşyalar, mangallar ve neler neler…

Bunu yapabilirsek 5-10 sene içerisinde, sayısı iki yüz altmışa varan geleneksel milli sanat ve zanaatlarımız canlanacak, bir milyon vatandaşımıza iş ve aş temin edilmiş olacaktır.

Sanatsız, zevksiz, estetiksiz dekorasyonsuz bir toplum olmuşuz, bundan kurtulmamız gerekir.

Lafla değil, aksiyonla… Yâni satın alarak, edinerek.

Yaşım ve imkanım müsait olsa İstanbul’da birkaç bin metrekarelik büyük bir

“geleneksel millî el sanatları ve zenaatleri devamlı sergisi”

açar, çok ucuz fiyatlara binlerce çeşit eşyayı halkımıza arz ederdim. 11 Aralık 2005