Bir Milyon Kişilik Miting
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Şubat 2019
Cumartesi
GÜNEY Amerika ülkelerinden İspanyol kültürlü Venezuela’nın başşehri Bogota’da, geçtiğimiz 10 Ekim günü bir milyon kişilik bir miting ve yürüyüş yapıldı. Venezuela’nın yüzölçümü 912 bin kilometrekaredir. Yâni bizden büyüktür; nüfusu ise 24 milyondur, yâni bizimkinin üçte biri kadardır. Yıllık geliri 195 milyar dolar, kişi başına düşen 8500 dolardır.
Venezuela’da yapılan bu dev miting-yürüyüş yasal bir yürüyüştü. Huzur ve sükûn içinde cereyan etmiştir. Halkın yasal sınırlar ve çerçeveler içinde mitingler, yürüyüşler yapması evrensel insan hakları ve hürriyetleri içinde bulunmaktadır. Hukukun üstünlüğü prensibine bağlı her demokratik ülkede böyle toplanmalar, yürümeler yapılır, yapılabilir.
Komşumuz Yunanistan’da, nüfus hüviyet kartlarından din hanesinin kaldırılma teşebbüsünü protesto için bundan birkaç yıl önce Selanik’te bir milyon kişilik bir yürüyüş olmuştu. Yunanistan’ın nüfusu 11 milyon civarındadır.
Yetmiş milyonluk Türkiye’de her nedense böyle büyük mitingler ve yürüyüşler yapılamıyor. Niçin yapılamıyor veya yapılmıyor? Bu hususun incelenmesi gerekir.
Bizde, mutlaka protesto edilmesi gereken büyük krizler, yolsuzluklar, idaresizlikler, sıkıntılar mevcuttur. Büyük mitinglerin, bunların çözümünde rolü ve tesiri olacaktır. Yazık ki, bizde nice çok önemli, çok hayatî konu ve mesele gündeme bile girmiş değildir.
Birtakım açıkgözler bankaları soydular, hileli şekilde iflâs ettirdiler. Bu soygunların faturası ülkeye, halka, devlete çıkarıldı. Bütün banka soyguncuları cezaevinden çıktı. Türkiye bu soygunlar yüzünden, bir rivayete göre 40 milyar, bir rivayete göre 50 milyar dolar zarar etti. Peki, bu büyük soygunları protesto etmek için, şu yetmiş milyonluk ülkede niçin, yasal sınırlar içinde bir milyon kişilik protesto mitingleri, yürüyüşleri yapılmadı?
Siyasî iktidar ve egemen azınlıklar böyle mitinglerden ve yürüyüşlerden hoşlanmazlarmış. Bundan tabiî ne olabilir? Onlar hoşlanmasa da, böyle büyük mitinglerin yapılması gerekmez mi?
Kokuşma korkunç boyutlara ulaştı. Ülkeyi, halkı, devleti soyan eşkıyanın 200 milyar dolardan fazla kara parası varmış. Bunun da milyonluk miting ve yürüyüşlerle protesto edilmesi gerekmez mi?
İktisadiyatımız, ziraatimiz, hayvancılığımız, sanayiimiz kasıtlı olarak çökertilmiş; ülkemiz 215 milyar dolarlık iç ve dış borç batağına düşürülmüştür. Vah vah… tüh tüh demekle iş bitmez. Taşkınlık yapmamak, kanunları çiğnememek şartıyla bunun da protesto edilmesi icab eder.
Yazık ki, bizim halkımız sersemletilmiş, afyonlanmış, uyuşturulmuş, tepkisiz yığınlar haline getirilmiştir.
Bosna-Hersek savaşı esnasındaki mitinglerde ancak beş on bin kişi toplanabilmişti.
Çeçenistan’da bir millet yok ediliyor. Tamamı bir milyon kişi olan o kahraman ve cefakâr halkın iki yüz bini öldürüldü. O kardeşlerimiz için bir milyon kişilik mitingler, yürüyüşler niçin yapılmıyor? Rusya istemiyormuş… Böyle bir şey için Rusya’dan izin mi almak gerekiyor?
Bırakın bir milyon kişilik mitingleri, yürüyüşleri; bizde nice zulme ve faciaya karşı bir inilti bile çıkmıyor.
Siyasî iktidar son derece tahammülsüz. Egemen sınıflar muhalefet, protesto istemiyor.
İstanbul Üniversitesi’nin 3 Ekim’deki açılış töreninde bir kız öğrenci YÖK’ü protesto etmeye teşebbüs ettiği için yerlerde sürüklenerek salondan atıldı, nezarete alındı.
Başörtülü torununun fakülteye alınmamasını protesto eden yetmiş yaşında bir teyze yine yaka paça polis minibüsüne konuldu. İşin garibi şu ki, altı polis, bu yaşlı kadının kendilerine saldırdığını iddia etmişler ve rapor almışlar.
Yanlışlıkların, haksızlıkların protesto edilmesi, bu maksatla büyük mitingler ve yürüyüşler yapılması demokrasinin ve hukukun iyi işlemesi için gereklidir. Bunu yapamayan toplumlar kara bahtlarına ağlasınlar.
Ülkemizi haraca kesen çeteler, şebekeler var. Rüşvet yaygınlaşmış, kokuşma genelleşmiştir. Nice vatan ve millet haini haydut milyonlarca dolar harcayarak kendilerini kurtarıyor.
Birtakım dosyaların imha edildiği, yakıldığı söyleniyor. Bazı önemli yolsuzluk dosyaları da buzdolaplarında, derin dondurucularda bekletiliyormuş.
Birtakım büyük hırsızlar, soyguncular, talancılar dokunulmazlık zırhına bürünmek istiyormuş.
Yolsuzluklarla mücadele eden Sadettin Tantan nasıl harcandı?
Arazi mafyası Boğaziçi sahillerindeki koskoca fabrikayı zarar ettirip kapattırdı. Basın bu hıyaneti biraz yazdı ve mesele unutuldu.
Üzeyir Garih Eyüp Sultan kabristanında Tevrat kurallarına göre gözleri oyularak feci şekilde öldürüldüğü zaman medya büyük bir cayırtı koparmıştı. Şimdi bu esrarlı cinayet de gündem dışı bırakıldı. Mahkemenin son celsesinde sanık asker “Bu sır çözülmeyecektir” gibisinden bir lâf etmiş.
İsrail ile yapılan sıkı ittifak ülkemizin zararınadır. Anlaşmaların metni Millet Meclisi’nden ve halktan gizleniyor. İsrail’e milyarlarca dolarlık uçak, tank ihaleleri veriliyor. Bunu da kimse protesto etmiyor.
Medenî, demokrat, hukuklu ülkelerde bir vatandaşın burnu kanasa bütün medya, bütün sivil kuruluşlar, bütün vatandaşlar ayağa kalkıyor. Bizim ise üzerimize sanki ölü toprağı serpilmiştir.
Kötülükleri protesto etmeyen bir toplum elbette selâmete kavuşmaz.
Haklıların haksızlar kadar cesur, gözükara, atak olmadığı bir ülke her geçen gün biraz daha batmaya mahkûmdur.
Bazı kötü niyetliler, “Sen halk yığınlarını kışkırtmak mı istiyorsun?” diyeceklerdir. Be sersemler, yazımın başından beri yasal sınırlar içinde kalarak protesto etmekten bahsediyorum!
Halkın bu kadar mızmız, tepkisiz, korkak, umursamaz olmasında kartelleşen büyük medyanın rolü büyüktür. Aşiret ağası kılıklı siyaset baronları da halkı uyuşturmak için çalışıyor. 13 Ekim 2002