Bir Müslümana Açık Mektup
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Şubat 2019
Salı
Sevgili kardeşim, bu satırları sizi uyarmak maksadıyla kaleme alıyorum. Olumsuz tepki göreceğimi biliyorum ama yazmaya mecburum. Çok açık ve seçik olmaları ve kolay anlaşılmaları için tenkitlerimi, uyarılarımı madde madde arzediyorum:
1. Bir Müslümanın vazifesi öncelikle Allah’ı zikretmektir. İkinci olarak da Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam efendimize salat u selam getirmek; ashabına, ehl-i beytine, etbaına hayır dualar etmektir.Siz ise, Allah’ın zikrini, peygambere salat ve selam okumayı ikinci plana indirmişsiniz ve mütemadiyen (devamlı olarak) kendi din büyüğünüzü zikr etmektesiniz. Böylece vahim bir dengesizliğe ve ölçüsüzlüğe düşmüş bulunuyorsunuz.
2. Bir Müslümanın temel değerleri ve mukaddesatı nedir? Yüce Allah, O’nun Peygamberi, O’nun kutsal kitabı, O’nun insanlığa göndermiş olduğu İslâm dini ve şeriatı, Peygamberin Sünneti değil midir? Birtakım dinsizler bu kutsal değerlere militanca ve saygısızca saldırdıkları, hakaret ettikleri vakit siz gereken tepkiyi gösteriyor musunuz? Hayır göstermiyorsunuz. Gösterseniz bile çok az, çok cılız, çok yetersiz bir tepki gösteriyorsunuz. Ama kendi din büyüğünüze, kendi hazretinize, kendi tarikat veya cemaatinize, kendi hizip ve fırkanıza bir tenkit yöneltildiği vakit çok aşırı, çok şiddetli, çok büyük bir tepki gösteriyorsunuz. İşte sizdeki ikinci dengesizlik ve ölçüsüzlük budur. Farkında değilsiniz, fakat siz bağlı bulunduğunuz baronu ve fırkayı Allah’tan, Peygamber’den, İslâm’dan,Kur’ân’dan,Sünnet’ten, Şeriat’tan daha önemli görüyorsunuz. Bu, büyük ve öldürücü bir sapıklık değil midir?
3. İcazetli ve ehliyetli hocalardan dinî ilimleri okuyup öğrenip, onlardan geçerli icazetler almamış olduğunuz halde en önemli, en hassas, en ince dinî meselelerde kendi heva, heves, re’y ve kafanıza göre sellemehüsselam konuşuyor, bir sürü ahkam kesiyorsunuz. Sizi, en temel dinî konularda Mızraklı İlmihal’deki bilgilerden imtihan etsek geçer not alamazsınız ama maşaallah mutlak müctehid gibi konuşuyorsunuz. Konuştukça, hüküm verdikçe, re’y beyan ettikçe de bir sürü hatâ ediyor, çam deviriyorsunuz. Müslüman olmanın başka şey, Müslümanlık hakkında konuşup hüküm vermenin başka şey olduğunu anlayamamışsınız. Lütfen, haddinizi biliniz ve dinî konuları mıncıklamaktan artık vaz geçiniz.
4. Bağlı bulunduğunuz din baronunun kutub, gavs, sahib-i zaman, İslâm âlemini ve insanlığı kurtaracak tek kişi olduğunu; onun hatâ yapmadığını, açıkça olmasa bile dolaylı şekilde iddia eder bir hava içindesiniz. Bu düşünceleriniz hüsn-i zanlardan, hüsn-i kuruntulardan ibarettir.Yüzlerce İslâmî cemaat, grup, zümre var; onların nice taraftarları başlarındaki muhteremin böyle olduğunu zan ve iddia ediyor. Bu gibi aşırılıklardan uzak durmak gerekir. Eskiden çok dindar, çok takvalı, çok yüksek bir Müslümanın kesin şekilde veli olduğu söylenilmez, hakkında “Mazanne-i kiramdandır” denilirdi, yâni veli olduğu sanılan…
5. Kendinizi çok olgun ve yüksek bir dindar gibi gördüğünüz, üzerinize toz kondurmadığınız görülüyor, anlaşılıyor. Siz şu fitne fesat ve âhir zamanda dindar sayılırsınız. Eski Müslümanlar sizi bugünkü haliniz, kılık kıyafetinizle görseler, size sıradan bir Müslüman bile demezlerdi. Siz nasıl Müslümansınız ki, arada bir bile olsa camiye gitmez, oradaki mü’min ve musalli kardeşlerinizin saflarına katılmazsınız. Açınız fıkıh kitaplarını ve târik-i cemaat bahsinde neler yazıldığını dikkatle okuyunuz. Târik-i cemaat olduğunuz için, bugün şer’î mehâkim mevcut olsaydı, sizin kadı huzurunda şahadetiniz bile makbul olmazdı. Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmazmış….
6. Gayr-i müslimlerle, fasık ve facirlerle, ateistlerle, nehar-i Ramazan’da alenen nakz-ı siyam edenlerle, Şeriat düşmanlarıyla pek sıkı fıkısınız, onlarla iyi geçiniyorsunuz ama birtakım sâlih, dindar, muttaki, müteşerri Müslümanlarla konuştuğunuz bile görülmüyor. Hattâ onlardan biri en ufak doğru bir tenkit yöneltse zavallının başından aşağı kovayla çamur döküyorsunuz. Bir Müslüman yanılıp da sizin din baronunuzu tenkit ediverse, ondan daha kötü insan olmuyor. Kuzum bu nasıl Müslümanlıktır?
7. Sizde fırka, hizib, cemaat asabiyeti din gayretinden daha ağır basıyor. Müslümanları iki ana gruba ayırıyorsunuz: Bizden olan Müslümanlar ve bizden olmayanlar. Böyle bir ayırım bid’at değil midir, gayr-i İslâmî değil midir? Bütün mü’minler çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik teşkil ederler. Üstünlük şu veya bu cemaate, fırkaya, hizbe, tarikata bağlı olmakta değildir. Kur’ân, “İçinizde Allah katında en üstün olanınız, en takvalı olanınızdır” buyurmuyor mu? Elbette Müslümanların rütbeleri, dereceleri vardır. Ancak rütbe ve derece yüksekliği şu veya bu cemaate mensup olmakta değil; ilimde, irfanda, takvada, hayır ve hasenatta üstün olmakladır. Siz İslâm’ın bu temel prensibini de maalesef gözardı etmiş bulunuyorsunuz.
8. Müslümanlığı kimseye bırakmıyorsunuz ama dinimiz haram kılmış, kebair (büyük günah) olarak kesinlikle beyan etmiş olduğu nice muharrematı irtikâb ediyorsunuz. Anladık alkollü içki kullanmıyor ve içenlere verip veriştiriyorsunuz. Peki dur durak bilmeden yaptığınız gıybetler ne oluyor? Gıybet haram değil mi? Gıybet, içki içmekten daha iğrenç ve çirkin bir büyük günah değil mi? Başkalarının ayıplarını, kusur ve günahlarını görüyorsunuz da kendi ayıp, kusur ve günahlarınızı niçin görmüyorsunuz? Peygamberimiz “Ne mutlu o kimseye ki, kendi ayıp ve günahlarını görmekten ve onlara üzülmekten, başkalarınınkini göremez” buyurmuştur.
9. Milyonlarca Müslümanın fakirlik, sefalet, yokluk içinde sürünmesi sizi pek rahatsız etmiyor; lüks ve aşırı tüketim içinde yüzüyorsunuz. Otomobilinizin deposuna bir defada doksan milyon liralık benzin koydururken içiniz sızlamıyor, fakir bir Müslümana dokuz milyon vermekten çekiniyorsunuz. Her gün üç kez bir eliniz yağda, bir eliniz balda. Zaman zaman ziyafetler tertipliyorsunuz ama onlara bir iki fakir Müslümanı davet etmeyi düşünmüyorsunuz. Aklınız fikriniz lüks, konforlu, gösterişli, şatafatlı, debdebeli, şaşaalı bir hayat sürmekte. Yüz bin dolarlık lüks arabalarla gezerken küçük bir Nemrud veya Firavun gibi gururlanıyor, dünyaya tepeden bakıyorsunuz. Siz bu hayat tarzı ile İslâm prensiplerinin, Muhammedî ahlâkın ne kadar dışında olduğunuzun farkında mısınız?
10. Her hususta istikametin (doğruluğun) İslâm’ın temel farzlarından olduğunu unutmuş görünüyorsunuz. Birtakım haram kazançlar için şeytandan fetvalar almışsınız, “Bozuk düzenlerde bozuk işler yapmak caizdir” diyormuşsunuz. İslâm dininin yamukluğa, haram yemeye, sahtekârlığa yeşil ışık yakmadığını bilmiyor musunuz? Yoksa biliyor da, işinize gelmediği için bu prensibi hayatınıza uygulamıyor musunuz? 18 Aralık 2002