Çevik Bir Paşa devlet başkanlığına hazırlanıyor. ABD’deki Yahudi kuruluşları Paşa’ya ödüller veriyor. Türkiye’de, şimdilik mahremâne çalışmalar yapılıyor.

Çevik Bir Paşa devlet başkanı olursa dindar kesimin başına gelecek var. Süleyman Demirel’i ve Bülent Ecevit’i beğenmeyenler, o zaman onları mumla arayacaklardır. Hiçbir geri zekâlı benim için “Demirelci veya Ecevitçi” demesin. Lâkin beterin beteri var. Demirel’in ve Ecevit’in iktidarlarında nisbeten serbestiz, bu yazıları yazabiliyoruz, tenkit edebiliyoruz.

Bizim gibi ülkelerde siyaset dehşetli, cehennemî, son derece girift bir satranç gibidir. Şu anda Bir Paşa’nın şansı olmayabilir ama ileride öyle bir hava meydana getirilebilir ki, bir de bakmışsınız el çabukluğu mârifet Paşa başa geçivermiş.

İsrail makamları, ABD’deki İsrail lobisi, bizdeki Sabataycılar ve Museviler önümüzdeki devlet başkanlığı seçimine büyük önem veriyorlar ve harıl harıl hazırlanıyorlar. Müslüman, sağcı, milliyetçi kesim ise parçalanmış vaziyette bekliyor.

İslâmî kesimin içinde bir sürü ajan, casus, provokatör bulunmaktadır. Müslümanları bölmek, tefrikaya düşürmek, yanlış yollara sokmak için var güçleriyle çalışıyor. Kırsal kesim, gecekondu, varoş zihniyetine sahip marjinal kütlelerin zekâları, kültürleri, ferasetleri yeterli değildir. Müslüman üst tabakada sen-ben kavgası vardır. İslâm dini, başkanlığa tâlip olmayı haram saymaktadır? Tâlip olmayıp da matlup (istenen) olsa, şayet ehil değilse kabul etmek yine haramdır. Fazla bilgi edinmek isteyenler Elmalı tefsirinin Yusuf sûresi bölümüne baksınlar. (Lisanı sadeleştirilmemiş orjinal metne.)

Birlikten kuvvet doğar. Biz Müslümanlar bunu biliyoruz ama hayata, tatbikata geçirmiyoruz. Tefrika, nifak, şikak, çekişme, fitne, fesat içindeyiz. Allah, Müslümanların başındaki adamlara, baronlara, akıl, fikir, vicdan, feraset nasip etsin.

Marjinallik

Kırsal kesimden, gecekondu bölgesinden, taşra ve varoşlardan gelen Müslüman bir çocuk okutulsa, yüksek tahsil yaptırılsa, hattâ Harvard veya Sorbonne’da doktora verse şehirleşmiş olur mu? Bu soruya kesin ve tek bir cevap vermek mümkün değildir. Şehirlilik bir köken meselesi değil, bir zihniyet meselesidir. Böyle bir genç pekâlâ şehirli olabilir veya köylü olarak da kalabilir. Mesele ondaki zihniyetin, kültürel yapının değişmesidir.

İslâmî kesimde, istisnaî de olsa şehirli, medenî, yüksek seviyede okumuşlar, aydınlar, entelektüeller görüyorum. Ancak, ABD ve Avrupa’da tahsil görmüş, yüksek lisans veya doktora yapmış öyle İslâmcılar var ki, buram buram köylülük, varoşluluk, gecekonduluk zihniyeti kokmaktadır. Böyle adamlar islâmî hareketin içine girmişlerdir ve kırsal kesim kafası ve zihniyeti ile her işi berbat etmektedirler.

Bazı işler, hizmetler, faaliyetler var ki, sadece inançlı ve iyi niyetli olmak yetmiyor. Mutlaka bilgi, aksiyon, estetik boyutlarında şehir Müslümanlığı seviyesinde bulunmak gerekiyor.

Müslüman-İslâmcı kesimin başındaki adamlar isteseler köyden çıkan çocukları ve gençleri şehirli-medenî kültür ve zihniyete sahip kılacak paralel ve alternatif eğitim müesseselerini ve sistemlerini kurabilirler. Osmanlılar Enderun mektebiyle, Türkçe bile bilmeyen devşirme gençleri, azatlı köleleri yetiştirmemişler miydi? Bunları din ve devlet hizmetinde çalıştırmamışlar mıydı? Osmanlı sisteminde bir devşirme, bir köle, şayet ehliyeti, liyakati, istidadı, kabiliyeti varsa sadrazam bile olabiliyordu.

Müslümanlar elli yıldan beri çırpınıp duruyor, fakat kırsal kesim, gecekondu zihniyetinden bir türlü kurtulamıyor. Aksine her geçen gün biraz daha köylü, taşralı, varoşlu oluyorlar. Bilgi çağında, globalleşen dünyada bu kafa ile başarılı olmak, hürriyete kavuşmak, selamete çıkmak mümkün müdür?

Gecekondu kafası nedir? Birkaç misal vereyim:

– İmam-Hatip mektebinde Müslüman çocuklara yedi sene Arapça okuttular, lâkin Arapça öğretemediler. Yahu biz bu çocuklara yedi sene Arapça okutuyoruz, lâkin bir şey öğretemiyoruz diyerek kendilerini sorgulamadılar bile.

– Kur’ân kurslarında hafız yetiştirerek Müslümanları ve ülkeyi kurtaracaklarını ve yeniden İslâmlaştıracaklarını sandılar.

– Halktan milyarlarca dolar hizmet ve yardım parası topladıkları halde hâlâ bir İslâmî Bilgi Bankası, bir İslâmî Stratejik Araştırmalar Enstitüsü kuramadılar. Sanat ve kültür konularını işleyen iyi kağıtlı, lüks, renkli resimlerle süslü kaliteli bir dergi çıkaramadılar.

– Tesettür konusunda ciddî ve güçlü enstitüler, merkezler, ticarî kuruluşlar, tasarım ve moda evleri meydana getiremediler. Nice varlıklı Müslüman kadın ve kız, maddî imkânları müsait olmasına rağmen hizmetçi ve besleme kıyafetiyle gezmektedir. Din baronları kendi kaprisleri ve fantezileri için trilyonlar israf ediyorlar ama üniversitelerdeki başörtülü dindar kızların tesettür kıyafetini daha kaliteli, daha sanatlı, daha üstün kılmak için Paris’teki giyim kuşam müesseseleri ile temasa geçmeyi, onların bilgi, ihtisas ve hünerlerinden yararlanmayı düşünmüyorlar.

– Müslümanların medya konusu sahasındaki, ikinci ligte oynamaları gün gibi açık bir gerçektir. Bu da köylülüğün, gecekondu ve varoş kafasının eseridir.

– Müslümanlar ve İslâmcılar ülkemizdeki dehşetli siyaset, kültür satrancını da oynamayı bilmiyorlar. Bu da kırsal kesimliliğin, marjinalliğin tabiî neticesidir. 01 Kasım 1999