Pazartesi

 

Seçimi kazandınız, sizi tebrik ediyor, hayırlı muvaffakiyetler diliyorum. Dikkat buyurunuz, muvaffakiyet kelimesinin yanına “hayırlı” sıfatını ekledim.

Kendinizi evvelemirde (öncelikle) rançtı, lüpçü, yiyici, hortumlayıcı, talancı, rüşvetçi, haraççı, dini imanı para olan namussuz adamların ve grupların şerlerinden korumanızı tavsiye ederim. Böyleleri maalesef islâmî hareketin içine de sızmıştır. Nerede para, menfaat, çıkar varsa oraya koşuşur, üşüşür ve bir şeyler kapmaya çalışırlar. Bu uğursuzların bastıkları yerde ot bitmez. Kimi birkaç yüz milyon, kimi birkaç milyar götürür. İrileri trilyonlar götürmüştür.

İkinci olarak kendinizi ve hizmetinizi ahmaklardan korumanız gerekir. Hazret-i İsa aleyhisselam, “Ben, biiznillah ölüleri dirilttim, lakin ahmaklar için yapabileceğim bir şey yoktur” buyurarak ahmaklığın ne onulmaz bir illet olduğuna dikkati çekmiştir. Ahmak dostun vereceği zararı akıllı düşman veremez. Böyleleri yazık ki, çevremizde çoktur. Akıllarının ermediği, ihtisaslarının taalluk etmediği her konuya karışır, işkembe-i kübradan atıp tutarlar.

Üçüncüsü: Kendinizi, kendi nefsinizin düşmanlığından koruyunuz. Nefis büyük bir belâdır. Nefs-i emmâre insanı Nemrud, Firavun ve Neron derekesine indirir. Nefis azarsa yamayacağı yoktur.

Şeytanlar size, “Efendim bu düzen bozuktur, böyle bir düzende çarpmak, tokatlamak, hortumlamak câizdir. Müslümanın güçlü olması gerekir. Para da güçtür. Siz haram yolla da olsa bol para biriktirin, bununla ileride dininize ve dâvanıza hizmet edersiniz…” diyeceklerdir. Onlara uyarsanız belanızı bulursunuz. Haram para ile dine hizmet edilmez, helâ süpürgesi ile cami temizliği yapılmaz.

İhaleleri, emanetleri ele geçirmek için haşarat taifesinin etrafınıza toplandığını görüyorum. Bunları defedemezseniz, ileride çok kötü duruma düşeceksiniz.

Emanetler, “Kardeşlere, ihvanlara, partizanlara, bizdenlere” peşkeş çekilemez. Mensubu bulunmakla müftehir olduğumuz İslâm dini emanetlerin mutlaka ehil olanlara verilmesini emrediyor. Emanetleri ehil olanlara değil de, nâ-ehil ihvana, partizana, bizdene veren kimse hâindir, merduttur.

Seçilmeden önce mal beyanında bulundunuz. Maaşınız bellidir. Daha önceden rant kaynaklarınız varsa onlar da bellidir. Sakın ola ki, gayr-i meşru yollarla zengin olmaya, bol gelir temin etmeye kalkışmayınız. Böyle yaptığınız takdirde yanarsınız.

Dinimiz istişareye (danışmaya) büyük önem vermekte, bunu farz kılmaktadır. Hizmetlerinizde başarılı olmak için danışınız. Ancak istişare ehil ve uzman olan kimseler ile yapılmalıdır.

Kültür, sanat, ilim, irfan işlerine ve hizmetlerine büyük önem vermenizi öğütlerim. Makamlar, mevkiler, fırsatlar gelip geçicidir. Öyle eserler, âbideler, müesseseler bırakınız ki, ileride herkes sizi hayır dua ile ansın, bunlar size birer sadaka-i câriye olsun.

Kalıcı ve kaliteli hizmetler şehirli kafası ve hizmeti ile gerçekleştirilebilir. Kırsal kesim ve gecekondu zihniyetiyle fazla bir şey yapılamaz.

Popülizm, demagoji, farfaracılık gibi küçüklükler olgun Müslümana ve iyi insana yakışmaz.

Şimdiye kadar yapılan bazı yolsuz işleri, döndürülen dolapları siz de duymuşsunuzdur. Mesela bir yerde on kişilik bir çete trilyonları götürdü. Paravan firmalar, uyduruk şirketler kurdular ve bütçeleri, fonları, tahsisatı hortumlayıp durdular. Bunların kazandıkları haram servetler kendilerine ateş olacaktır. Siz bu gibi yolsuzluklara, namussuzluklara asla meydan vermeyin. Yiyicilerin pençesine düşerseniz bir daha kurtulamazsınız.

Geçmiş hukukumuz olduğu için şu satırları yazmış bulunuyorum. Sizden kendim için herhangi bir isteğim yoktur ve olmayacaktır. Bulunduğunuz binanın önünden geçerken, karşı kaldırımdan yürüyeceğimi de bilmenizi isterim. Bilvesile selam ve hürmet ederim.

Kartelleşen Medya

Ülkemizde bir medya diktatörlüğü hüküm sürmektedir. Anayasaya, kanunlara göre basın hürriyeti vardır ama bundan millet mi yararlanmaktadır, yoksa beş on medya patronu mu? Halk bu hürriyete mâruzdur. Bizdeki büyük gazete, televizyon, dergi sahipleri gazeteci değildir. Kartelleşme, tekelleşme sonunda medya birkaç bankacının, para babasının, iş adamının kontrolu altına girmiştir. Onlar basın hürriyetini devletin, milletin, ülkenin yararı için değil, kendi menfaatleri için kullanmaktadır.

Medyanın gücü nedir? Son seçimlerde, büyük medya Tansu Çiller’i ne hale getirdi, herkes gördü. Medya Türkiye’nin birinci siyasî, sosyal, kültürel gücü haline gelmiştir. Medya ile devlet bile başedememektedir. Medya, bir ara Osmanlı devletinde Yeniçerilerin yaptığı gibi dehşet saçmakta, dediğini yaptırtmaktadır.

Böyle bir medya varken ülkede hukukun üstünlüğü sistemi, demokrasi, insan hakları ve hürriyetleri nasıl hâkim olabilir?

Öyle medya prensleri var ki, elli bin dolar maaş almakta, köşklerinin şöminelerinde yanan odunları, çıtırdısı daha zevkli olduğu için, Afrika’dan getirtmektedir.

Medya patronları ve kurmayları halktan, memleketten tamamen kopmuştur. Onları otobüslerde, trenlerde, vapurlarda, minibüslerde göremezsiniz. Ayda bir, bir halk lokantasına gidip yemek yemezler; üç ayda bir, bir kahvehaneye oturup sade vatandaşların arasında çay içmezler; çarşıya pazara çıkmazlar. Çoğunun özel ve resmî korumaları vardır. Bunlar eski Hint raca ve mihraceleri gibi halktan kopuk, halka çok yüksekten bakan kişilerdir.

Basınımızda, televizyonlarımızda büyük miktarda eski komünist vardır. Bunlar, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından ve marksizmin iflasından sonra laik, çağdaş, sahte demokrat kesilmişlerdir.

Yine büyük medyada, zâhirde Türk ve Müslüman görünen, bâtınen Yahudiliğin bir kolu olan Sabataizme mensup bulunan kişiler de çoktur. Büyük patronlardan biri bunlardandır.

İleri, medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü prensibinin gerçekten uygulandığı Batı ülkelerinde bir gazeteci ateist de olsa dine ve dindarlara saldırmaz. Bizdeki ateist medyacılar ise İslâm’a ve Müslümanlara sanki amansız bir haçlı seferi ilan etmişlerdir.

Türkiye’de medya işleri düzelmedikçe ülkeye demokrasinin, hukukun, insan haklarının hâkim olması düşünülemez.

Medya son seçimlerden sonra büyük bir şaşkınlığa düştü. Büyük medya kurmayları böyle bir netice beklemiyorlardı. Şimdi siyaset sahnesinde parlayan milliyetçi cereyanı kafa kola almaya çalışıyorlar.

Tansu Çiller büyük medya ile yaptığı savaşın birinci raundunu kaybetmiş bulunuyor.

Ülkemizde işlerin normalleşmesi, devlet ve millî kimlik ikiliğinin ortadan kalkması gerçek demokrasinin ve hukuk sisteminin hâkim olması insan haklarına saygı ve riayet gösterilmesi için medyanın islahı gerekir.

Çivi çiviyi söker. Kartel gazetelerine karşı halktan, memleketten, devletten, millî kimlikten, tarihî devamlılıktan yana büyük bir medya kurulmalıdır.

Bugün Müslümanların kontrolundaki gazetelerin günlük yekûn tirajları bir milyona yakındır. Ancak ağırlıkları, tesirleri, nüfuzları, kaliteleri yeterli değildir. Bu yetersizliğin asıl sebebi de islâmî kesimdeki yapı bozukluğudur. İslâm, bağlılarının üniter ve merkezi bir hiyerarşiye bağlı olmalarını istiyor. Bugünkü islâmî hareket ise bir baronluklar, cemaatler, hizipler, fırkalar sistemine göre çalışıyor. Böyle bir sistem içinde günde bir milyon satacak ve Türkiye’nin en tesirli, en nüfuzlu, en ciddî gazetesi olacak bir mevkute çıkartmak mümkün değildir.

Böyle giderse büyük gazetelerden ve televizyonlardan daha çok çekeceğiz. 27 Nisan 1999