Çarşamba

 

Türkiye’yi gerçekten seviyorlarsa, gerçekten vatansever iseler; yapmaları ve yapmamaları gereken birtakım işler vardır. Sayalım:

(1) Çeşitli halk kesimlerinin barış ve uzlaşma içinde, birlik ve beraberlik ortamında yaşaması için çalışmak; milleti birbirine düşürmemek, fitne ve fesat çıkartmamak.

(2) Türklerle Kürtlerin birbirine düşman olmalarını isteyenler, böyle olması için çalışanlar, iki tarafı kışkırtanlar elbette bu ülkeyi sevmiyor. Türkiye’nin bu iki büyük kesiminin kardeşçe, dostça, ittifak ve vifak içinde yaşamaları gerekmez mi?

(3) Sünnî kesimle Alevî kesimin de kardeşlik, barış, dostluk, birlik ve beraberlik içinde yaşaması gerekir. Onların birbirine düşman gözüyle bakmaları, çekişip tepişmeleri, birbirlerine karşı güven duymamaları bu devletin, bu vatanın, bu milletin çökmesine ve batmasına yol açmaz mı?

(4) Ülkemizde dindar vatandaşlar var, dinden kopmuş, din ile bağları gevşemiş vatandaşlar var. Bunların da birbirine düşman olmaması gerekir. Onların da barış ve uzlaşma içinde bulunmaları gerekir. Nasıl uzlaşacaklar? Asgarî müştereklerde… Aman devletimizi koruyalım, aman ülkemiz parçalanmasın, bölünmesin, aman halkımızın temel hakları ve hürriyetleri ihlâl edilmesin, aman sosyal barış ve uzlaşma yapısı çökmesin…

Lâkin

birileri

bu memlekette: Planlı programlı, kasıtlı bir şekilde bilerek, isteyerek parçalayıcılık yapıyor.

(1) Türklerle Kürtleri birbirine düşman ediyor.

(2) Alevîlerle Sünnîleri birbirine düşman ediyor.

(3) Dincilerle çağdaşları birbirine düşman ediyor.

Tavşana kaç, tazıya tut diyorlar.

Fesatçılar, her kesimin içine ajanlar, casuslar, provokatörler, manipülatörler sokmuşlar.

Bu fesatçılar için en kötü şey Türküyle Kürdüyle, Sünnîsi ile Alevîsiyle, dindarıyla, dinden kopmuşuyla bu halkın birlik beraberlik, sosyal barış ve uzlaşma içinde yaşamasıdır.

Sünnîleri kışkırtmak için “Aman dikkat!..” Alevîler yoğun şekilde kadrolaşıyor ve devleti ele geçiriyorlar…”

Alevîleri kışkırtmak için “Aman dikkat! Sünnî gericiler kadrolaşıyor, devlete sızıyor…”

Velhasıl her kesimin içinde menfi ve yıkıcı şekilde kışkırtıcılık yapıyorlar.

Evet

“birileri”

halkımızın arasına fitne ve fesat tohumları ekiyor.

Halkımızı birbirine düşman ediyor.

Bu suretle ülkenin parçalanması, devletin çökmesi için çalışıyor.

Onların ayakta tutmak istedikleri tek şey kendi çetesel yapılarıdır. Devlet batarmış, ülke parçalanırmış, halk birbirine girermiş, umurlarında bile değil.

Bu ülkedeki çeşitli kesimler arasında elbette farklılıklar, başkalıklar, çeşitlilikler vardır. Bundan daha tabiî bir şey olamaz. Ancak bu farklılıkların menfi ve yıkıcı bir şekilde ele alınmaması, bir zenginlik olarak görülmesi gerekir.

Önceleri biraz çekiniyorlardı, artık çekinmeden yayınlanıyor. Türkiye’nin parçalanmış şekliyle kaç harita yayınlandı dünyada.

Türkiye parçalanacak ki:

(1) Ermeni emperyalizmi toprak kazansın, Anadolu’ya nüfus göndersin, Türkiye’den tazminat alsın.

(2) Megali İdeacı emperyalist Elenler, eskiden Rumların yaşadıkları yerlere nüfus göndersinler.

(3) Siyonistler

“Büyük İsrail”

projelerini düşünceden hayata geçirsinler.

(4) Bush ve avanesi

“Büyük

(parçalanmış)

Ortadoğu Projesini”

uygulamaya koysunlar.

(5) Evangelistler Anadolu’yu tekrar bir Hıristiyan ülkesi yapsınlar.

(6) Sabatay Sevi’nin ümmeti, ülke üzerindeki hakimiyet, saltanat ve hegemonyalarını sürdürsünler.

(7) Birtakım şerefsiz ve vatan haini çeteler rantlarını yesinler, ülkeyi soyup soğana çevirsinler.

Devletimizin çökmesinin, vatanımızın parçalanmasının, halkın birbirine girmesinin ne Türklere, ne Kürtlere, ne Sünnîlere, ne Alevîlere, ne dindarlara, ne de dinden uzaklaşmışlara bir yararı vardır. Tam aksine, Allah saklasın bir parçalanma ve çöküş olursa hepsi birden enkaz altında kalacaklar, büyük kayıplar verecekler, korkunç acılar çekeceklerdir.

Şimdi bazıları şöyle diyebilir: Sen devletçi misin?

Evet ben devletten yanayım. Lâkin devlet ile sistemi, düzeni, resmî ideolojiyi asla birbirlerine karıştırmam, onları özdeşleştirmem.

Ben sadece devlet taraftarıyım.

Düzen bozuksa değişsin, yerine iyi bir düzen gelsin.

Sistem bozuksa o da gitsin, yerine iyisi gelsin.

Resmî ideoloji hakimiyeti bitsin. İdeoloji özelleştirilsin, isteyen bağlı kalsın, isteyen tutmasın.

Ülkedeki ana değerler şunlar olsun:

(a)Âdil olması şartıyla hukukun üstünlüğü prensibi en üstte olsun.

(b) Evrensel insan hakları, hürriyetleri, haysiyetleri korunsun, ayakta tutulsun, kesinlikle hiçbir bahane ile ihlâl edilmesin.

(c) Millî kimlik ve millî kültür yaşatılsın. Halk ve gençlik yabancılaştırılmasın.

Devletin güçlü olması, ülkenin bütünlüğünün korunması, halkın güven ve barış içinde yaşaması şartıyla herkes bildiğini, istediğini yapsın.

İngiltere’de böyle değil mi? Bütün medenî ülkelerde böyle değil mi?

Bu memlekette uygarlığı alkollü içki içmek, kadınları seks aracı haline getirmek, TC antetli vesikalarla fuhuş yaptırmak, Batılıları maymun gibi taklit etmek şeklinde anlayan birileri vardır. Beyaz mı, Kara mı, işte onlar. Bunların Türkiye üzerindeki oyunlarına artık son verilmelidir.

Dünyanın hiçbir medenî ülkesinde eşi benzeri olmayan birtakım çağdaşlık soytarılıklarına artık dur denilmelidir.

Kızların başlarına örttükleri bir parça bez yüzünden bir bardak suda fırtınalar kopartılıp duruyor. Artık bu konudaki baskılara, teröre, tabulara son verilmeli ve vatan çocuklarının tahsil yapma hakları ihlâl edilmemelidir. Türkiye’yi bir vatan değil, bir Rantistan gibi gören zihniyete “Artık Yeter” denilmelidir.

Onların aklı fikri kendi ideolojilerini korumak, kendi menfaat düzenlerini yaşatmaktır.

Evet devletimiz yaşasın, ona ayak bağı olan herşey defedilsin.

Millet çeşitlilik ve farklılık içinde barış içinde yaşasın.

Ülkemiz parçalanmasın, mâmur olsun.

Diyarbakır’da binlerce aç ve yoksul vatandaş, Ramazan’da iftar yemeği alabilmek için saatler boyunca Kızılay aş çadırı önünde kuyruk yaparken birtakım yiyiciler kara ve haram paraları har vurup harman savurmasın.

Türkler, Kürtler, Sünnîler, Alevîler, dindarlar, çağdaşlar!.. Oyunlara gelmeyin, birbirinize düşman olmayın. Gemi batarsa hepiniz boğulacaksınız. 16 Kasım 2006