Birinci Olan Başörtülü Kız
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Perşembeİmam-Hatip okulu mezunu başörtülü bir kız bu sene Ortaöğretim kurumlarına giriş imtihanında birinci olmuş. Sadece bir soruyu yanlış yapmış. Ona da doğru cevap vermiş olsaydı, yüz üzerinden yüz not alarak bir rekor kırmış olacaktı. Kendisini tebrik ediyorum.
Ancak bu kızcağız başını açmazsa okuyamayacak. ABD’de, Kanada’da, İngiltere’de, başka ileri ve medenî ülkelerde başörtüsü ile okula gidebilir ama bizde gidemez. Yasaktır. Bu yasak akla, mantığa, temel insan haklarına, hukuka, adalete, sağduyuya, bilgeliğe, halkımızın millî kimliğine, vicdana, ahlâka uygun mudur? Asla değildir. Tam tersine, bütün bunlara ters düşen saçma bir yasaktır. Birtakım güçlü ve egemen ateistler, Sabataycılar (Yahudi kökenli Türkler), resmî ideoloji bendeleri, açık veya gizli Marksistler, faşistler böyle istiyorlar ama bu yasak demokrasiye zıttır.
Birinci olan başörtülü kız büyük bir gazetenin muhabirine “Mecburen başımı açıp öyle okuyacağım” şeklinde bir beyanda bulunmuş. Gazete bunu manşetten bir zafer haberi gibi veriyor. İmam-Hatipli kız başını açacak… Yaşasın!..
İmam-Hatipli Müslüman ve dindar kızın Ortaöğretim kurumlarına giriş imtihanında birinci olması dinsizler için bir zafer değil, büyük bir hezimettir. Bunu kabul etmeleri gerekir. Onlar inançlı öğrenci yetiştiren okulların kapatılmasını istiyorlar, baltalayıp duruyorlar; bu okullar ise birinciler çıkartıyor.
Kızın başını açmak zorunda kalması da laik ve ateist kesim için bir zafer midir? Değildir. Bu hadise Türkiye’de vicdanlara yapılan baskıların şiddetini gösteren bir belgedir. Başörtüsü yasağı olmasaydı birinci olan kız okula elbette tesettürlü olarak gidecekti.
Türkiye’deki Şeriat düşmanları kendilerini devrimci, ilerici olarak görürler ve gösterirler. Tam tersine reaksiyonerdirler. Aksiyon İslâm’dır, onların ideolojisi ise İslâm’a karşı bir reaksiyondan ibarettir. Onların orijinal fikirleri görüşleri yoktur. Dinin ak dediğine onlar kara der; dinin iyi dediğine onlar kötü; çirkin dediğine onlar güzel der.
Şu gerçeği iyi bilmek ve görmek gerektir: Türkiye’de dinsizlerin, İslâm düşmanlarının fazla bir gücü yoktur. Onları güçlüymüş gibi gösteren sebepler Müslümanların gecekondu ve varoş kültürü çukurunda olmaları, paramparça ve darmadağınık bulunmaları, din baronları tarafından maddî imkanlarının, paralarının, enerjilerinin israf edilmesidir. Antidemokratik baskılar, faşistçe uygulamalar, zorbaca diretmeler yüzünden başörtülü kız başını açacak öyle okuyacakmış. Ne kadar zavallıca bir zaferdir bu.
Başörtüsü yasağı ve zulmü başlayınca büyük dinî cemaatlerden biri kendi özel kolejlerindeki, özel üniversitelerindeki, özel yurtlarındaki bütün kadın öğretmenlerin, kız öğrencilerin başlarını açtırdı. Şeriat onlara bu izni veriyor muydu? Vermiyor ama onlar böyle hareket ettiler, Rûz-i cezada hesabını Allah’a vereceklerdir.
İlahî vahiy ve ilhamla konuşan ve hareket eden Peygamberler dışında herkes günah işleyebilir, hatâ edebilir. “Ben çok büyük bir hocaefendiyim, ben hatâ etmem, yanlış yapmam…” gibi sözlerin ve iddiaların hiçbir kıymeti yoktur.
Dinimizin kurallarından biri de “Mevrid-i nasta ictihada mesağ olmadığıdır”. Yâni kesin din hükümlerinde ictihad ve değişiklik yapılamaz. Tesettürün Kur’an’la, Sünnet’le, icmâ ile farz olduğundan en ufak bir şüphe yoktur. On dört asırdır bütün büyük din âlimleri, tarikat şeyhleri, mürşid-i kâmiller, mutlak müctehidler, diğer fukaha, müftüler, ehlullah, evliyaullah, kutuplar, gavslar, ricalullah tesettürü farz bilmişler ve üzerinde titizlikle durmuşlardır. Hiçbir zamane hocasının, zamane baronunun tesettürü hafif görmeye, onun için teferruattan bir maddedir demeye hakkı ve selahiyeti yoktur.
Hiçbir Müslüman kadının ve kızın başını açmasına dinen ve şer’an izin yoktur. Bu konuda fetva ve ruhsat da verilemez.
Ancak ortada fiilî bir durum vardır. Müslümanların başörtüsü yasağı kötülüğünü önleyecek güçleri, kudretleri bulunmamaktadır. Memlekette ulema, meşayih sınıfı da kalmamıştır.
İlim öğrenmek, bilgili olmak erkek kadın bütün Müslümanların boynunun borcudur. Bugünkü hengâme içinde, sınavda birinci olan Müslüman kız, okulda okuyabilmek için başını açarsa bundan dolayı sorumlu olacak ve ileride Allah’a hesap verecektir. Hak Teâlâ Hazretleri mâzeretini kabul ederse affeder, kabul etmezse ceza verir.
Ancak bugünkü durumdan iki büyük zümre daha sorumludur:
Birincisi: Hukuka, demokrasiye, insan haklarına, akla, vicdana, hikmete aykırı olan başörtüsü yasağını çıkartan ve bunu şiddetli bir şekilde uygulayan laikler.
İkincisi: Otuz kırk senedir Müslümanları yanlış yollara sokan; Ümmet-i Muhammed’in enerjilerini, paralarını, imkanlarını, heyacanlarını bataklıklarda yok eden din baronları.
Eski asırlarda Müslümanlar dıştan hücum eden düşmanlarla savaşıyordu. Şimdi kale, içinden fethedilmiştir. Ülkede demokrasi var diyorlar. Evet bir miktar demokrasi vardır ama bizde ABD’de, Kanada’da, İngiltere’de, İsviçre’de, başka medenî ülkelerde olduğu gibi tam ve gerçek bir demokrasi yoktur. Sınırlı, güdümlü bir demokrasidir bizimkisi. Ülkemizde gerçek demokrasi olsaydı başörtüsü yasağı olmazdı.
Demokratik ülkelerde önemli hususlar halkoylaması yapılarak millete sorulur. Bizdeki yasakçılar, resmî ideoloji bendeleri, egemen azınlıklar başörtüsü yasağını bir referandumla millete sorabilirler mi?
Müslümanlar bugünkü rezaletten, sömürge yerlisi muamelesi görmekten, ezilmekten, zillete uğramaktan kurtulmak istiyorlarsa var güçleriyle çok kültürlü, çok ahlâklı, çok faziletli, çok güçlü, çok vasıflı, ihlaslı, üstün elemanlar yetiştirmelidir. Bunun için de dış ülkelerin büyük üniversitelerine kız ve erkek talebe göndermeleri gerekir. Fakirler bu işi yapamaz ama zengin Müslümanlar hem kendi çocuklarını, hem de fakir kabiliyetli çocukları dış ülkelerde okutmalıdır. Bunlar gruplar halinde gidecek, özel yurtlarda kalacak, başlarında çok ciddî hocahanımlar, müdürler bulunacaktır.
On sene içinde bu yolla binlerce güçlü eleman yetiştirebiliriz.
Allah’a ve âhiret gününe inanan bir zengin icabında lüks arabasını satıp, ondan elde edeceği on milyarları bu işe tahsis edebilir.
Benim bu anlattığım hizmeti yetersiz, güçsüz, şarlatan, zekâ özürlü, dini imanı para olan çürük adamlar yürütemez.
Vaktiyle, 19’uncu asrın ikinci yarısında ve yirminci asrın başlarında Avrupa ve Amerika’ya okumaya giden Japon çocuklarına şu talimat veriliyordu: “Gidin, Batının ilmini ve tekniğini, üstünlük faktörlerini öğrenin ve başarılı olarak dönün. Eğer başaramazsanız…” cümlenin geri kısmını çekik gözlü gençler şöyle tamamlıyordu: “….eğer başaramazsak dönmeyiz…” 04 Ağustos 2000