Salı

Birinci Cumhuriyet taraftarları yâni statükocular temel ve köklü değişikliklere râzı değiller, sistemden en küçük bir tâviz (ödün) bile vermek istemiyorlar. Ülkenin bütünlüğü, devletin ayakta kalması ancak bugünkü sistemin, ideolojinin, düzenin korunmasıyla mümkün olur diyorlar.

Esaslı ve köklü değişiklikler isteyenlere “İkinci Cumhuriyetçi” deniliyor. Bu zümre sistemin, ana yapının değiştirilmesini istiyor. Bunların istedikleri şöyle özetlenebilir:

1. Her şeyin üzerinde hukuk olsun. Devletin, sistemin birinci temel prensibi “Hukukun üstünlüğü” ilkesi olsun.

2. Devletin, milletin, millî iradenin, Millet Meclisi’nin, hukukun, hükümetin, adliyenin üzerinde gizli ve esrarlı güçler, meselâ bir derin devlet olmasın.

3. Devletin resmî bir ideolojisi olmasın.

4. Temel ve evrensel insan hakları ve hürriyetleri kısıtlanmasın.

Birinci cumhuriyetçilerin en büyük korkusu ve endişesi ülkenin bölünmesi ve parçalanmasıdır. Bu maksatla din, inanç, inandığı gibi yaşamak, fikirlerini korkmadan ve açıkça söylemek hürriyetlerine karşı çıkıyorlar.

Türkiye’nin karşısında bir parçalanma, bölünme tehdidi ve tehlikesi var mıdır? Elbette vardır. Sevr andlaşması yürürlüğe konulmak isteniyor, bunu kulağı delik kişiler biliyor. Lakin, bu bölünme ve parçalanma tehlikesinin dinle, din hürriyetiyle hiçbir ilgisi yoktur. Din bu ülkede parçalayıcı, bölücü değil, birleştirici, kaynaştırıcı olmuştur. Ülkemizde temel kimlik olan “Türkiyelilik” kimliğinden başka bir de alt-kimlikler vardır. Bu coğrafyada Türkler, Kürtler, Lazlar, Arnavutlar, Boşnaklar, Pomaklar, Çeçenler, İnguşlar, Çerkesler, Gürcüler, Karaçaylar, Balkarlar, Avarlar, Dağlılar, Fellahlar ve daha birçok gruplar yaşamaktadır. Bunları İslâm dini kardeş kılmıştır. Ülkede dine saldırılacak, din duyguları zayıflatılacak olursa elbette ki bu kardeşlik de zarar görecektir.

Bence İslâm dininden ve dindar Müslüman kütleden korkanlar, ülke bölüneceği ve parçalanacağı için değil, kendi ideolojileri ve sistemleri tehlikeye gireceği için korku duymaktadır.

Ülkemizde İngilizce, Fransızca, Almanca, Ermenice, Rumca, Lâdino (Yahudilerin ve Sabataycıların İspanyolca’dan kırma dili), Rusça, Gürcüce ve başka dillerde yayın yapmak serbesttir de, Kürtçe niçin ve nasıl yasaktır? Kürtçeyi serbest bırakırsanız ülke bölünür de onun için…” diyor Birinci Cumhuriyetçiler. Peki, milyonlarca vatandaşımızın anadili olan bu lisan üzerinde baskılar devam ettiği takdirde Türkiye’nin bütünlüğü korunabilecek midir?

Ülkenin bütünlüğü üzerinde elbette iç ve dış tehlikeler ve tehditler vardır. Bunları bertaraf etmek için ne gibi tedbirler, çareler, çözümler almalı ve bulmalıyız? En iyisi, toplumsal barışı, millî uzlaşmayı sağlamak değil midir? İsviçre’de dört dil var: Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Roto-Romanş denilen Latince’den bozma arkaik bir dil. O ülke dört dilli olmasına rağmen huzur ve sükun içinde nasıl yaşıyor?

Birinci Cumhuriyetçiler devleti, sistemi, resmî ideolojiyi özdeşleştiriyor. Bugünkü çıkmazın asıl sebebi bu özdeşleştirmedir.

Fransa’daki cumhuriyetin adı “Beşinci Cumhuriyettir”. Demek ki, cumhuriyetlerin birincileri, ikincileri, üçüncüleri olabiliyor.

Siyasal İslâm meselesine gelince: Din ve siyaset her ülkede birlikte olabilir. Almanya’da Hıristiyan Demokrat Partisi yok mu? İsrail’de din ve siyaset içiçe değil mi?

Önemli olan din ile siyaseti birbirinden kopartmak değil; din sömürüsünü, dinin siyasî istismarını önlemektir. Bu da baskıyla, polis devleti sistemleriyle, faşist metodlarla olmaz. Din sömürüsünü ancak şuurlu, vicdanlı, uyanık, gerçek ve samimî dindar Müslümanlar kaldırabilir.

Mason Masonluk için, Sabataycı Sabataycılık için, Hıristiyan Hıristiyanlık için, ateist ateizm için. Yahova Şahidi Yahovacılık için çalışır. Bundan daha tabiî ne olabilir? Öyleyse Müslüman da Müslümanlık için çalışacaktır. Böyle bir çalışmanın, taraftarlığın ülke, devlet ve millet için ne gibi zararı olabilir?

Bazıları demokrasiyi ve laikliği birer bâtıl din gibi benimsiyor. Bu çok yanlış ve tehlikeli bir tutum ve zihniyettir. Demokrasi bir idare sistemidir, bir din değildir. Laiklik de din değildir. Laiklik evrensel bir değer de değildir.

Demokrasiyi kim istemez? Demokrasi halkın kendisini yönetmesidir. Millet ne istiyorsa öyle olmasıdır. Türkiye’de bu mânada demokrasi yok. Kendilerini devletin, milletin millî iradenin, Millet Meclisi’nin, onun bünyesinden çıkan hükümetin, hukukun, evrensel insan haklarının, millî kimliğin, tarihî devamlılığın, aklın, vicdanın, insafın, hikmetin, sağduyunun, firasetin, mantığın üzerinde gören birtakım gizli güçler, “Hayır, halkın dediği değil, bizim dediğimiz olacaktır” diye diretiyor. Bu sistem tenkit edilince, değiştirilmek istenince de “Demokrasi tehlikededir” diye bağırıyorlar.

Bugün medenî dünyada, büyük devletler içinde, gerçekten demokrat ülkeler içinde anayasasında laiklik ilkesi yazılı bulunan iki devlet vardır. Biri Fransa, biri Türkiye’dir. Fransa’da yüzde 99 laiklik vardır. Orada din ile devlet ayrılmıştır. Bizdeki laiklik ise, sadece bir isim laikliğidir. Bütün din işleri devletin, siyasî iktidarın, resmî ideolojinin baskısı ve kontrolü altındadır. İmamlar, müezzinler, vaizler, müftüler, din dersi öğretmenleri, ilahiyat fakültesi profesörleri devlet memurudur, bütçeden maaş alırlar. Böyle laik olur mu? Kabinede din işlerinden, dinî vakıflardan, Diyanet’ten sorumlu bir bakan bulunmaktadır. Bu ne biçim laikliktir?

Türkiye’nin geleceği, bütünlüğü, selameti için en büyük tehdit ve tehlike din ve dindarlar değil, dine ve dindarlara yapılan baskılardır. Bu baskıların başında da, İlahiyat Fakültesindeki dindar kız öğrencilere bile, başörtüsüyle üniversiteye girme hakkı tanımayan fanatizm ve militanlıktır.

Ben militan ve fanatik din düşmanlığına lânet eden dindar bir Müslümanım. Madalyonun öbür yüzünü de kabul ediyorum; din istismarına, sömürüsüne, bezirgânlığına da karşıyım. Dinin siyasetin üzerinde (dışında değil) tutulmasını istiyorum. Hem din düşmanlığının, hem de din sömürüsünün kalmamasından yanayım.

Ancak şunu da söylüyorum: Bu ülkenin, bu milletin, bu devletin başına ileride büyük belâlar, felaketler, musibetler gelirse, bunun başlıca sebebi İslâm’a, dindar Müslüman çoğunluğa, din ve vicdan hürriyetine yapılan saldırı ve baskılar dolayısıyla gelecektir. 31 Ocak 2001 Çarşamba