Pazartesiİki büyük medya grubu haftalardan beri birbirleriyle amansız bir şekilde savaşıyor. İddialar, ithamlar, suçlamalar, dosyalar, belgeler yağmur gibi yağıyor. Birbirlerini dolandırıcılıkla, hilekârlıkla, hortumlama ile, haksız kazançlar elde etmekle, kanunsuz krediler almakla suçluyorlar da ne oluyor? Savcılık onların sorumlu müdürlerini çağırıp ifadelerini alıyor mu? Ortaya attıkları iddialar ve suçlamalar inceleniyor mu? Maalesef…

Birbiriyle savaşan iki medya grubu, kendilerine güveniyorlarsa savcılığa, mahkemeye müracaat etsinler. Onu da yapmıyorlar.

Hüseyin Rahmi’nin Tesâdüf adlı romanının baş tarafında bundan bir asır önceki İstanbul’un bir kenar mahallesinde cereyan eden bir mahalle kavgası anlatılır. Bir şamata, bir gürültü, bir patırtı ki, sormayın. Pencerelerden başlarını çıkartan karılar, evlerin tahta kaplamalarını yumruklayarak bağırırlar:

– Çamaşırsız karılar!.. Tekne başında soyunup ip başında giyinenler…

– Oşt ordan! Çamaşır günü gel de bak, iplerde gemi bandraları gibi gömleklerimiz, donlarımız kuruyor…

Mahalleyi ayağa kaldıran, gürültüsü ayyuka çıkan bu kavgadan sonra ne olur? Karılar yorulur ve akşama semt kahvesinde erkekler işi tatlıya bağlar.

Bizim büyük medyacıların kavgası da her halde böyle sonuçlanacak.

*

Gelelim, Üzeyir Garih cinayetine. Her gün yeni bir iddia ortaya atılıyor, yeni bir senaryo sahneye konuluyor. En sonunda Masonların dul kadına yardım hikâyesi çıktı. Tabiî söylenmeyen, söylenemeyen çok şeyler var. Hatırlıyor musunuz bundan bir müddet evvel, (……) öldü diye bir haber yayılmıştı da sonra yalanlanmıştı. (……) sağ ama acaba ne oldu da öldü şayiası çıkartılmıştı? Dedikodulara göre Sayın (…….)e başarısız bir suikast tertiplenmiş. Bu işin içinde bazı ünlü, anlı şanlı kişiler de varmış. Garih cinayetini buna bağlayanlar var. Ben bu konuda daha fazla yazamam.

Garih cinayeti kesinlikle basit bir vak’a değil. Zengin Musevî (bir rivayete göre gizlice Müslüman olmuş) onbeş günde bir Eyüp mezarlığına gidiyor. Son gittiğinde tesadüf bu ya, asker Yener de orada bulunuyor. Garih’ten para istiyor. Garih azarlıyor, vermiyor. Asker kızıyor, çarşıya gidip bir bıçak alıyor ve Garih’i öldürüyor. Öyle bir hikâye ki, adamı ayakta uyutur.

(1) Milyarlarca dolarlık efsanevî ve muazzam para var.

(2) İsrail ve Mossad ihtimali var.

(3) Ortaasya’daki büyük işler var. İsrail’in o bölgedeki nüfuzu var.

(4) (……)e suikast rivayeti doğruysa, bu hadise ile Garih cinayeti arasında ne gibi bir bağ olabilir?

(5) Garih İslâmî bir cemaate yardım ediyordu ve o cemaatin şemsiyesi altında Ortaasya’da, Kafkaslar’da birtakım büyük işler yapıyordu. Cinayetin bunlarla ilgisi olabilir mi?

Yukarıda sıraladığım beş unsurla Garih’in öldürülmesi arasında bir bağ var mıdır?

İş çok karışık ise askeri temizleyebilirler.

Katil ile yattığı iddia edilen bazı kadınlar konusunda büyük televizyon kanalları arasında hem gülünç, hem korkunç rekabet ve çekişmeler olmuş. Kadının birini karga tulumba etmişler ve televizyon konuşmasına çıkartmışlar. Rant ve reyting meselesi.

Garih’i öldürtenler kime, kimlere mesaj verdiler, bunu henüz sezebilmiş değilim.

*

Bayındırlık Bakanlığı’ndaki yolsuzluklar konusunda yeni bombalar patlatılacakmış. O bakanlıkta yolsuzluk yapıldığına dair çok uzun zamandan beri dedikodular vardı. Niçin bu güne kadar beklediler?

Şimdiye kadar ortaya çıkartılan, adliyeye sevkedilen, medyaya aksedenler pisliğin binde biri bile değil diyor bazıları. Peki, ilgili, sorumlu, bilgili zevat bu yolsuzlukların tamamının üzerine gidebilecek midir? Yoksa, “Bu kadar yeter…” mi denilecektir?

Birkaç bakan, “Benim bakanlığımda da yolsuzluk var. İlan ve ifşa ediyorum, ey ahali, duymadık demeyin!..” kabilinden beyanlarda bulundu. Ne korkunç acz… Ya yolsuzluklarla mücadele edersin, yahut çeker gidersin. Bitişik binaları yolsuzluk yangını sarınca “Bizde de var, bizde de var…” demenin ne kıymeti var?

Bugünkü anayasayla, bugünkü hukuk sistemiyle, bugünkü siyasî yapıyla, bugünkü idarecilerle Türkiye’deki yaygın pislik ve kokuşma yangınını söndürmek mümkün değildir.

Vaktiyle İstanbul’da bir kent-bay vardı. Korkunç talan, yolsuzluk yaptı. Çaldığı minarelerin herbirine kılıflar hazırladı. Birtakım adamlara Boğaz sırtlarında şahane evler yaptırmak imkanı sağladı. Bu tedbirler sayesinde tereyağından kıl çeker gibi milyarlarca doları götürdü. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en zengin on adamından biri oldu. Cin fikirli ve kurnaz talancının hiç başı ağrımıyor. İçimden bir ses, “Bu herif dünya adaletinden paçasını sıyırsa bile ilahî adaletin sillesinden kurtulamayacaktır. Âhirete göçmeden dünyada başına bir şeyler gelecektir,” diyor.

Yolsuzluklara karşı alınacak tedbirlerden biri de şuymuş: Milletvekili olacak kimselerin ticaretleri, malları, işleri kayyıma verilecekmiş. Böyle bir tedbir Türkiye’de işe yarar mı? Talancılar uygun kayyımlar bulurlar, mesela iki tarafı da hoşnut edecek şekilde hall ü fasl edilir. Bu kadar basit…

*

Siyasal İslâm ile ilgili bölme, parçalama senaryosu başarı ile uygulanıyor. Oyun henüz bitmiş değil, oynanmamış birkaç perde daha var. Acaba nasıl bitecek? Bazı acemi çaylaklar yel yeperek yelken kürek sağa sola bakmadan koşturup duruyor. Nice turfa müneccim, gökte yıldız ararken, önündeki kuyuyu gaflet ile görmezmiş.

İlk seçimlerde iktidar olur, memleketi güzelce idare ederlermiş. Pembe hikâye! 11 Eylül 2001