Birleşmiş Milletlerin Aczi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Çarşamba
Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, Filistin’deki Cenin kampına, İsrail’in yaptıklarını inceleyip bir rapor hazırlayacak heyeti gönderememek suretiyle büyük bir darbe yemiş, prestij kaybetmiştir. İsrail, kampta savaş suçu işlemediğini iddia ediyor. O halde, Birleşmiş Milletler heyetinden niçin korkmuştur?
Çeçenistan’da Rus ordusu büyük zulümler yapıyor, terörle mücadele bahanesiyle küçük bir milleti yok etmeye çalışıyor. Birleşmiş Milletler herhangi bir tepki göstermiyor.
Uluslararası münasebetlerde maalesef çifte standart var. Filistinliler, Çeçenler Müslüman oldukları için haksızlığa uğruyor; Hıristiyanlara ve Yahudilere arka çıkılıyor.
Atlantik sahillerinden Hint Okyanusu’na kadar uzanan Arap dünyası, son Filistin faciasına sadece seyirci kalmıştır. Bu kadar silahları var, orduları var, niçin daha güçlü bir tepki göstermediler? Gösteremezlerdi. Çünkü kaleler içten fethedilmiştir.
1918’de sona eren Osmanlı idaresi Araplar için bir güvenlik şemsiyesi idi. Birtakım hayaller ve ütopyalar peşinde koşanlar, bu şemsiyeden mahrum kalınca, yağmurdan kaçarken doluya tutulmak, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak neymiş anladılar.
Aynı hatayı şimdi birtakım Kürt milliyetçileri yapıyor. Bağımsız bir Kürt devleti kurabileceklerini sanan bu kimseler, büyük devletlerin petrol çıkan bir bölgede Kürtlere gerçek bir hürriyet ve istiklâl tanımayacaklarını, sadece kendilerine bağımlı kukla bir devlet kuracaklarını anlayamıyor.
Arap dünyası, İsrail’in kuruluş tarihi olan 1948’den beri hezimet üzerine hezimet yaşıyor. Çünkü parçalanmıştır.
Dünyada kalıcı, âdil, bir barışın ve güvenliğin hüküm süreceğini sanmak bir hayaldir, bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Gelecekte de gerçekleşmez. Kim kuvvetliyse onun dediği oluyor. Lâkin onun dediğinin üzerinde de bir Mutlak irade vardır, sonunda o galip gelecektir.
Tarihte hiçbir imparatorluk, Amerika’nın bugünkü durumu kadar güçlü olmamıştır. Amerika bir cihan imparatorluğu kurmaya hazırlanıyor. Onu frenleyecek bir güç de yok.
Peki işler hep Amerika’nın istediği gibi mi olacaktır? İşte bu husus çok şüphelidir. Tarihin kaydettiği bütün imparatorluklar çökmüştür. Amerika da çökecektir. Adaletsizliği onun bu çöküşünü hızlandırmaktan başka bir şeye yaramayacaktır. Amerika İsrail’i kayıtsız şartsız destekliyor, bu yüzden de âdil ve kalıcı bir Ortadoğu barışını engelleyip duruyor.
Filistin’deki Arap Yahudi ihtilâfında, gözden kaçırılmaması gereken önemli hususlar vardır.
Birincisi: Filistinlilerin ve Arapların yüz savaşı kaybetmeye tahammülleri vardır ama İsrail bir savaşı kaybederse işi bitiktir.
İkincisi: Filistinlilerin avantajlı tarafı, kaybedecek bir şeyleri olmamasındadır. Vatanlarını yitirmişler, istiklâl ve hürriyetlerini yitirmişler, geleceklerini yitirmişlerdir. Bu yüzdendir ki, canlı bombalar halinde ölüme fütursuzca koşabilmektedir.
Amerika’ya bel bağlayanlar bilsinler ki, Amerika adaletsizdir, Amerika taraf tutmaktadır, Amerika çifte standartlıdır. Yine Birleşmiş Milletler Teşkilâtı’na güvenenler iyi bilsinler ki, bu teşkilât âcizdir, Cenin kampına bir heyet gönderecek kadar gücü ve iradesi yoktur.
Müslüman dünyasının Allah’a yönelmekten, Allah’a güvenmekten başka çaresi yoktur. Bu yöneliş ve güven öyle kuru kuruya edebiyat yapmakla olmaz. Esbabına tevessül etmek gerekir.
Müslümanlar, birinci madde olarak ibadete, ihlâsa, takvaya yönelmelidir. Bu da ancak ilimle, irfanla, din ve dünya kültürüne sahip olmakla kabildir.
Afganistan savaşında Katar’daki El-Cezire televizyonu dünya çapında büyük bir başarı kazandı, en büyük Amerikan televizyonlarının bile önüne geçti. Müslümanlar her sahada böyle başarılar kazanmadıkça dünya işlerini halledemezler.
Medya, çağımızın en büyük gücüdür. El-Cezire örneği, istenildiği ve oyun kurallarına göre oynandığı takdirde Müslümanların bu sahada başarılı olabileceğini göstermiştir.
Haçlı ve Siyonist güçler İslâm dünyasının kalelerini içten mi fethettiler, bizim de onların kalelerini içten fethetmemiz gerekir. Bu o kadar zor değildir. Amerika’da milyonlarca Müslüman yaşıyor. İslâm dünyasının en kıymetli beyinleri o ülkeye göç etmiştir. Avrupa ülkelerinde de milyonlarca Müslüman var. Bu din kardeşlerimizin daha güçlü, daha vasıflı, daha faziletli, daha üstün olmaları ve yaşadıkları ülkelerde tesirli lobiler meydana getirerek seslerini duyurmaları gerekiyor.
Osmanlı imparatorluğunun yayılışında tasavvufun, tarikatlerin, şeyh ve dervişlerin büyük rolü ve hizmeti olmuştur. Aynı metod bugün de geçerlidir. İslâm Batı’da aktivist, rasyonalist, pozitivist zihniyetle fütuhat yapamaz. Biz kadr-ü kıymetini bilsek, yolundan gidebilsek, metodunu anlayıp idrak edebilsek, Hazret-i Mevlânâ Celâlüddin Rûmî vasıtasıyla beş on sene içinde Amerika’da büyük fütuhat yapabiliriz.
Batı dünyasında din ve mistisizm boşluğu vardır. Batılılar bir arayış içindedir. Budist olanların, hattâ Hint mecusiliğine geçenlerin sayısı az değildir. Müslüman olanlar da var ama sayıları ve ağırlıkları yeterli değildir.
Filistin meselesinin çözümü Kudüs’te, Tel-Aviv’de değil, Washington’dadır. Başkan Bush, Ariel Şaron’u bağrına basmakta, Yaser Arafat’la görüşmeyi ise kabul etmemektedir. Vaktiyle alkolik ve inançsız bir kişi olan Bush’u dindarlığa çeken Billy Graham adındaki bir Protestan vaizidir. Bu zat, Başkan Nixon’dan bu yana mânevî bakımdan Amerika’nın en güçlü, en tesirli, en ağırlıklı adamıdır. Devlet başkanlarının odalarına randevusuz girebilmektedir. İşte Müslümanlara da böyle adamlar, böyle tesirli ve güçlü şeyhler, mürşidler gerekir. Yazık ki, İslâm dünyası Billy Graham, Nelson Mandela, Rahibe Tereza çapında ve gücünde şahsiyetler yetiştiremiyor.
Anadolu’nun Müslümanlaşması fâtihlerin kılıçlarından ve ordularından önce, Ahmed Yesevî gibi pirlerin himmetiyle olmuştur. Bu husus unutulmamalıdır. 09 Mayıs 2002