Biyoloji ve Müslümanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 04 Şubat 2019
Salı
Ateizmin iki kalesi vardı: Marksist-Leninist ideoloji ile Darvinist tekâmül nazariyesi. Bunların birincisi çöktü, ikincisi ayaktadır. Okullarda, üniversitelerde Darvinizmin ilmî bir gerçek gibi gösterilmesi büyük bir sahtekârlıktır. Darvinizm aslında çoktan çökmüş, bitmiş, iflâs etmiştir. Onun yerine Neo-Darvinizm’i çıkardılar, onun da ilim, bilgelik ve akıl karşısında tutar yeri olmadığı anlaşıldı. Lakin inatla ısrar ediyorlar. İlmî bir gerçek değil ama öyle gösteriyorlar, öyle okutuyorlar. Hayat kendi kendine cansız maddeden türemiş, evrim yoluyla dünyadaki milyonlarca çeşit canlı meydana gelmiş…Ne boş safsatalardır bunlar. İsbatı var mı, yok. Ama milyonlarca vatan çocuğuna, Müslüman evlâdına bu iflâs etmiş teoriler ilmî gerçekler olarak anlatılmakta, beyinler yıkanmaktadır.
Asıl gerçek, evrim teorisi değil, yaratılış inancıdır. En küçük atomdan en büyük galaksiye kadar bütün kainat, bütün varlıklar âlemi Allah tarafından yoktan yaratılmıştır. Mutlak varlık O’dur, diğer varlıklar O’nun tekvin (yaratma) sıfatının tecellileridir. Yoktan nasıl yaratmış, var etmiştir. Bunun isbatı çok kolaydır: Modern pozitif ilimlerin ve tekniğin yardımıyla insanoğlu atomu da parçalamış, maddeyi parçalaya parçalaya, sonunda insan aklının ve idrakinin öyle bir küçüklük sınırına gelmiştir ki, o en son parça var değil, yoktur.
Maddenin kadim oluşu teorisi bir safsatadan ibarettir. Kainattaki bütün maddelerin bir yaşı vardır, başlangıç tarihi vardır.
Marksizm ve onun biyolojideki kardeşi Darvinizm ve evrim modern ilmin çürüttüğü hurafelerdir.
Aslında bu yazıyı Müslümanlara önemli bir hususu hatırlatmak için kaleme alıyorum. En zekî, en kabiliyetli, en akıllı, en istidatlı, en idealist çocuklarımızın bir kısmını biyoloji alimi olarak yetiştirmeliyiz. Türkiye’deki tahsillerini bitirdikten sonra onları Amerika’nın, Avrupa’nın, Japonya’nın en büyük üniversitelerine göndermeli, yüksek lisans ve doktora yaptırtmalıyız.
Müslümanlar son elli altmış yıl boyunca gerekenden çok sayıda doktor ve mühendis yetiştirdiler. Biyoloji, sosyoloji, antropoloji, arkeoloji, sanat tarihi, giyim kuşam tasarımı ve moda, dekorasyon gibi sosyal kültür sahalarında vasıflı, güçlü, üstün uzmanlar ve elemanlar yetiştirmediler. Sonunda bugünkü bedevilik bataklığına yuvarlandılar, kendi vatanlarında parya, sömürge yerlisi durumuna düştüler.
İslâmî hareketi, siyasal İslâm’ı bir rant hareketine dönüştürenler, kendi şahsi menfaatleri, ikballeri, nüfuzları için mukaddesatı âlet, istismar ve istihdam edenler böyle yazılardan hoşlanmaz. Ben zaten onlara hitap etmiyorum. Akıllı, vicdanlı, imanlı, idealist Müslüman gençlere sesleniyorum.
Biyoloji, sosyoloji, antropoloji, sanat gibi ihtisas dallarında büyük para ve gelir yokmuş. Olabilir. Müslüman paraya, bol gelire yönelik kimse değildir. O Allah’ın ve Resûlü’nün rızasına yöneliktir. O hizmet eridir.O, bu fânî dünyanın bir mezraa olduğunu bilir ve maddeye önem vermez. Müslüman parayı ve zenginliği asla ve asla din ve iman yerine koymaz.
Şu hususu da dikkatten uzak bulundurmamak gerekir. Pozitif ilimler başka, pozitivizm başkadır. Pozitivizm, Auguste Comte tarafından çıkartılmış sapık bir felsefî doktrindir.
Müslümanlar var güçleriyle evrim teorisini çürütmek ve yaratılış inancının hak ve doğru olduğunu anlatmak ve isbat etmekle mükelleftir. Bu hususta gösterilecek gevşeklik, nemelazım zihniyeti bir ihanet olur.
Bu işi, bu hizmeti yapabilmek için pozitif, tecrübî, sosyal ilimlerde dünya çapında ve çağ seviyesinde uzmanlar, ilim adamları yetiştirilmelidir.
Sadece İmam-Hatip, hafız, din hocası, ilâhiyatçı yetiştirmekle iş bitmez. İslâm dar mânâda bir din değildir. İslâm bir medeniyettir, bir dünya nizamıdır, bir sistemdir.
Hiçbir kimse bize arkeolog, bize dekorasyon uzmanı, bize giyim kuşam tasarımcısı gerekmez diyemez. Çeşitli sahalarda sıradan orta dereceli elemanları yetiştirmekle bir yere varamayız. Biyoloji sahasında dünya çapında ilim adamlarımız, uzmanlarımız, profesörlerimiz olması gerekir. Onların kendi uzmanlık sahasında hazırlayacakları ilmî eserler en büyük dünya üniversiteleri tarafından yayınlanmalıdır. Sosyoloji, antropoloji konusunda da böyle olmalıdır.
Milyonlarca imam, müezzin, hafız, din hocası, ilâhiyatçı yetiştirsek de kurtulamayız. Sadece kelle sayısı bir şey ifade etmez. Din hocasının, imamın, müftünün, ilâhiyatçının da vasıflı, güçlü, üstün olması gerekir. Biz bu sahada da İbn Kemal’ler, Ebussuud Efendiler, İmam-ı Birgivî’ler ayarında ve derecesinde hocalar yetiştiremiyoruz. Hepsini itham etmek istemem ama nice ilâhiyatçımız, dinde reform ve yenilik çıkmaz yoluna girmişler ve ortaya saçma sapan ictihadlar atmışlardır.
Bazen bir tek büyük ve güçlü ilim ve sanat adamı bir ülkenin, bir milletin yüzünü ağartır, ona büyük şeref kazandırır. Biz Türkiyeliler, kendi öz ve ana dilimizin etimolojik sözlüğünü yazmakta bile yabancıları geçememişizdir. Şunca yıldan beri, Türkiyeli türkologlar ve dilbilimciler Fransız Jean Deny’nin Türkçe Grameri’nden daha üstün bir dilbilgisi kitabı yazamamış bulunuyor.
Biz Türkler, mimarlık sahasında Finlandiyalı Aalto gibi bir isim çıkartamamışızdır. Yine müzik sahasında Finlandiyalı Sibelius gibi bir devimiz olmamıştır.
Ülkemizde Fransızların Petit Larousse’u, Petit Robert’i gibi her yıl yeni baskısı yapılan, milyonlarca nüsha satılan mükemmel ve mufassal bir Türkçe sözlük kitabımız da yoktur.
Birkaç komünist ve Yahudi romancının şişirme eserleriyle kendimizi kurtarmamız mümkün değildir. Müslüman kesimde hayli arivist yetişiyor ama dünya çapında ilim adamları, mimarlar, sanatkârlar, fikir adamları yetişmiyor. Ülkemiz hakkında dört başı mamur, beş-on ciltlik bir Türkiye Coğrafyası kitabı bile yazamamışızdır.
Bir buçuk milyarlık İslâm âlemi altı milyonluk İsrail ile mücadele edemiyor. Niçin? Çünkü Müslümanlar hem bilgi, hem ahlâk ve karakter, hem de sanat ve estetik boyutlarında çok geri, çok güdük durumdadır.
Müslümanların o eski altın çağları o Endülüsler, o Harunürreşid zamanındaki Bağdat, o ihtişamlı Herat, Osmanlı’nın o parlak devirleri hep mazide kalmıştır. Ehl-i İslâm şimdi gerilik, zillet, sefalet, rezalet içinde perişan vaziyettedir.
-Din ve dünya ilimlerinde dünya ve çağ seviyesinde olmak,
-Ahlâk ve karakter hususunda Kur’ân’a, Peygambere, Şeriat hükümlerine, tasavvuf prensiplerine uymak,
-Estetik, güzellik, sanat, mimarlık, dekorasyon, giyim kuşam hususunda başka medeniyetlere mensup insanları imrendirecek bir üstünlüğe sahip olmak… gibi hasletler ve üstünlükler kurtarır.
Rant peşinde koşan, parayı din iman gibi benimsemiş olan, nefs-i emmaresine put gibi tapan, kendi şahsî ikbal, menfaat ve nüfuzu için her haltı yiyen sürüngen ve aşağılık arivistlerle hiçbir yere varamayız.
Şu hususu da bilmeliyiz: Gerçek İslâm âlimleri devlet büyüklerinin huzuruna gitmez. Harunürreşid İmam-ı Malik hazretlerine adam yollamış, sarayına davet etmiş. O yüce zat:
-İlim sultanların huzuruna gitmez. Halife hazretleri arzu buyururlarsa medresemizi şereflendirebilir… cevabını vermiş.
Yine Harunürreşid büyük veli, mutlak müctehid Süfyanı Sevrî hazretlerine mektup göndermiş, saraya çağırmış. O hazret, Halifenin mektubunun arka yüzüne zehir zemberek bir cevap yazdırmış. Harunürreşid bu cevabı okuyunca ağlamış. Şimdiki bazı büyükler, hakaret etti diye adliyeye verirler…
Müslümanlar bedeviliği bıraksınlar, medenileşmeye çalışsınlar, başka çıkar yol yoktur. Ucuz edebiyatlarla, ucuz ve kolay kurtuluş reçeteleriyle, sihirli formüllerle selamete çıkamayız. İlim, irfan, ahlâk, fazilet, ibadet, zühd, takva, ihlâs, istikamet, mürüvvet, fütüvvet dairesinde güçlenmeli, yükselmeliyiz.
(Not: Bilim Araştırma Vakfı tarafından evrim teorisi, Darvinizm, Neo-Darvinizm konusunda son derece ciddî, ilmî, kaliteli kitaplar ve broşürler çıkartılmış ve safsatalar çürütülüp yıkılmıştır. Böylece ülkemizde bu gayr-i ilmî teorilerin beli yarı yarıya kırılmış bulunuyor. Vakfı tebrik ediyor, evrim teorisi aleyhindeki ilmî çalışmaların hiç ara verilmeksizin aynı yoğunlukta devamını temenni ediyorum.) 27 Ağustos 2003