Pazartesi

Peygamberimizin “Allah’ı o kadar çok anınız ki, (gaflet içindeki sıradan) insanlar sizi deli sansınlar” buyurduğu rivayet edilmektedir.

Deliliğin Tarihi adlı meşhur kitapta da şöyle bir hadise anlatılmaktadır: İkinci dünya savaşının başında adamın biri delirmiş, tımarhaneye konulmuş, savaş bitinceye kadar aklı başına gelmemiş. Altı yıl süren o korkunç ve dehşetli savaş sırasında dünyada pek az sayıda akıllı vardı; delirip tımarhaneye konan o kişi de bunlardan biriydi.

Öyle tepetaklak bir dünyada yaşıyoruz ki, kendilerini akıllı sananlar deli, onların deli dedikleri ise akıllıdır.

Bu durum memleketimiz ve halkımız için de geçerlidir.

Türkiye’de çeşit çeşit deli var…

Eski tasnif (sınıflandırma) şöyledir:

Normal deli… Zır deli… Zırzır deli… Hınzır deli…

Eski şairlerden biri:

“Sakın deme sen Ferhad ile Mecnun’a deli,

Nazar kıl âleme her biri bir gûne deli…” demiş.

Bizdeki delilerin başka, değişik tasnifleri de yapılabilir.

1. Sabataycı deliler: Kurdukları hakimiyet ve saltanatın ilelebed devam edeceğini sanıyorlar. Tabii ki, militan, fanatik, aşırı, jakoben Sabataycıları kasdediyorum.

2. Müslüman deliler: Delinin siyahı beyazı, dişisi erkeği, Amerikalısı Çinlisi olur da Müslümanı olmaz mı? Bu zavallılar hem Müslüman geçinirler, hem de İslâm’a tamamen zıt bir ortam içinde gel keyfim gel, rahat ve mutlu bir hayat sürerler. Dünya yıkılsa umurlarında değildir.

3. Çağdaş ve dinsiz deliler: Bunlar dinî evrensel gerçeklere gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış oldukları için onları yok sanırlar. Çoğunun tuzu kurudur; vur patlasın çal oynasın bir hayat sürerler. Ülke harap oluyormuş, halk sürünüyormuş, devlet darbe yiyormuş umurlarında bile değildir. Çalsın sazlar oynasın kızlar… İç bâde, güzel sev var ise akl u şuurun…

Yedi kere hacca gitmiş olan, şimdi de ondördüncü umresi için hazırlıklar yapan Kehkeşan beyin lüks, gösterişli, pahalı limuzini ön tarafı âni bir fren hatâsı dolayısıyla harap olur, bir sürü tamirat işi çıkar. Kehkeşan bey gerçekten çok üzülür, kahr olur. Bir ara sinirinden gözlerinden birkaç damla yaş akar o taş kalplinin. Bu dindar geçinen kişinin kendi haline, ülkesinin haline, Müslümanların haline üzüldüğü ve ağladığı hiç görülmemiştir. Bu herif akıllı mıdır, deli midir?

Sıkmabaş Fernümenk hanım da çok dindar, çok Müslüman, çok İslâmcı geçinir. Saçları deve hörgücü gibidir, eşarbın içinde şekli görünür. Bu kadının işi gücü gösteriş, kibir, gurur, caka satmak, hava atmaktır. Zaman zaman gazetelerde resmi çıkar; Fernümenk hanım aşağıya, Fernümenk hanım yukarıya… Fernümenk hanım bunlara bayılır. Başını örtmüştür ya, ondan sonra her şeyi yapabileceğini sanır. Kuzum bu kadın akıllı mıdır, deli midir?

4. Üniversiteli Satanistlerin deli olduklarından hiç şüphe yok da, şu İslâmcı öğrenci Mürdüm bey hangi sınıftandır acaba? Günde beş altı saat tartışma yapar. Okuduğu kitaplar “İslâm’ın morfolojik strüktürünün izdüşümü üzerine aforizmalar” gibi betiklerdir. Sergiye gider, konferansa gider, açık oturuma gider, fakülteye gider, eve gider, cafeye gider, pikniğe gider de musibet bir vakit namazında yanılıp da camiye gitmez.

Galiba biz bu memlekette hepimiz cümbür cemaat deliyiz. Durum fecaat ve biz nelerle uğraşıyoruz.

Avrupa’nın 50 bin, 100 bin, 150 bin dolarlık en lüks ve gösterişli otomobilleri kapış kapış satılıyormuş.

Bir kişinin bir öğün yemeği 100 dolara yediği lüks yerlerde yer bulunmuyormuş.

Günlüğü beş bin dolarlık kral daireleri varmış beş yıldızlı otellerde.

Bazıları İtalya’dan takımı 1500 dolara elbise, 2000 dolara palto alıyormuş.

Bazı büyük, saygın, oturaklı hırsızlar bir vurdu mu doların milyarı ile vurup götürüyormuş.

Şimdi emekli olan birinden bahsettiler; her ay önemli bir ilçeden bir trilyon, başka bir ilçeden yine bir trilyon haraç alıyormuş. Ondan hesap soran oldu mu? Sorarlar mı hiç…

Çorum’da geçen sene bir ayakkabı fabrikasına işçi alınacakmış. İki yüz elli kadar müracaat olmuş. Mektuplardan birinde “Ne olur beni işe alın, çok mağdurum, ayda 60 milyona çalışırım…” diye yazılıymış. (Yakın bir dostumdan duydum, aynen olmuştur.)

Hükümet apartımanlarda özel ibadethane açılmasına imkan verecek bir kanun hazırlamış. İbadethane demişler, cami mi açılacak buralarda? Hayır, kiliseler açılacaktır.

Arada bir birtakım sözde dindarlar “Misyonerler çok çalışıyor…”
diye yaygaralar kopartırlar. Be musibetler siz de Müslüman olarak çok çalışsanız olmaz mı?

Kendilerini şuurlu, hassas, iyi, koyu Müslüman sananlara soruyorum:

– Din, iman darbelenmiş eski tabirle “Şeriat elden gitmiş” siz ise sanki Hazret-i Ömer veya Kanunî Sultan Süleyman devrinde yaşıyormuş gibi rahat, huzur ve keyif içindesiniz. Bu nasıl oluyor?

– Ülke de elden gitmiş… Borç gırtlakta, kara para seller gibi, hırsızlık ve soygun doruk noktasında; fabrikalar, iş yerleri, dükkanlar kapanıyor; on milyonlarca işsiz var, ekmeklik buğdayımızı bile üretmekten âciz vaziyetteyiz. Maaşallah sizin vatandaş olarak herhangi bir huzursuzluğunuz görülmüyor. Yemek içmek, giyinmek kuşanmak, gezip tozmak, şu fanî dünya hayatından kâm almak peşinde koşturup duruyorsunuz.

– Geçenlerde duydum, Ayasofya camii şerifinde konser verilmiş. O ulu mâbette çalgılar çalınmış. Ben geç duydum, çok üzüldüm. Sizi merak ediyorum, üzüldünüz mü bu işe? Yoksa sizi alakadar etmedi mi, Ayasofya camiinde konser verilmesi?

Dünyada, ülkemizde, İslâm âleminde öyle işler oluyor ki, bunları görüp veya duyup da deli olmamak mümkün değildir. Biz ise deli olmuyoruz. Aslında deliyiz de, hangi tür deliyiz. Zır deli mi, zırzır deli mi, hınzır deli mi, hinoğlu hin deli mi, akıllı deli mi, deli deli mi? 24 Haziran 2003