Bizans’ın Son Günleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Cumartesi
Bizans’ın son imparatoru II’nci Konstantin 1449’da tahta çıktı, aradan dört yıl geçmeden şehir Türklerin eline geçti. Bu hükümdara imparator denilebilir mi? O tarihte eski Bizans’ın yerinde yeller esiyordu. Şehrin kendisi ve etrafında az bir arazi kalmıştı.
Bizans’ta dehşetli, korkunç, akıl almaz entrikalar oluyordu. Türkler kapıya dayanmışlar, onlar birbirinin kuyusunu kazmakla, fitne fesatla uğraşıyordu. İmparator evlenme sevdasına düşmüş, yakın adamlarından Frantzes’i Gürcistan’a, bir prenses bulmaya göndermişti.
Katolik kilisesiyle Ortodoks kilisesi arasındaki çekişme devam ediyordu. Birleşme gayretleri boştu. Bizans’ın ileri gelenlerinden Lukas Notaras, “Ayasofya’da kardinal şapkaları görmektense, Türk sarıkları görmeyi tercih ederim” diyordu.
Bütün tarih kitapları Bizans’ın son yıllarındaki acınacak durumu hakkında tafsilat verirler.
Batıştan önce görülen böyle fitneler, fesatlar, hasetler, habasetler, entrikalar, kuyu kazmalar, çekişmeler sadece Bizans’a veya Hıristiyanlara mahsus değildir. İslâm tarihinin de böyle sayfaları vardır. Koskoca Endülüs, Müslümanların gafletleri, hıyanetleri, ahlâksızlıkları yüzünden elden çıkmıştır.
Haçlı seferleri esnasında Suriye, Mısır, Musul ve Filistin’deki İslâm devletlerinin idarecileri son derece kalitesizdi. Bu yüzden yenilmişler, zillete duçar olmuşlardı. Ne zaman ki, bir Nureddin Zengi, bir Selahaddin Eyyubî çıkmış, Müslümanlar o vakit gün yüzü görmüşlerdir.
Şimdi Türkiye’mizde de Bizansvari entrikalar, ayak oyunları, fitne ve fesadlar hüküm sürüyor.
Seksenine merdiven dayamış bir zatın yerine geçirilecek adam bulunamıyor. Bu kişi kırk senedir siyaset sahnesindedir. Kendisine bir veliahd yetiştiremedi mi? Yetiştirmedi mi? İki halde de, çok yazık, vah vah demek gerekir.
Uzmanlar, beklenen büyük İstanbul zelzelesi için “Bir savaşa hazırlanır gibi bu âfete hazırlanmalıyız. Bu zelzelenin şiddeti belki de yedi buçuğu geçecek, sekize varacaktır. Milyonlarca insanımız ölebilir, ülkenin beli kırılabilir” şeklinde korku verici beyanlarda bulunuyor. Bu uyarılar entrikacıların kulaklarına girmiyor. Onların baş derdi irtica. Notaras gibi, onlar da “Bu memlekete İslâm’ın hâkim olmasını görmektense, batmasını tercih ederiz” dercesine hareket ediyorlar.
Büyük bir zelzeleyi, iflastan kurtuluş çaresi olarak görenler de var. Bütün dünyadan ve ülkenin diğer bölgelerinden yardımlar yağacak, bu yardımların bir kısmını felaketzedelere verecekler, diğer kısmı ile açıkları kapatacaklar. Her zaman olduğu gibi büyük bir miktar da kapanın elinde kalacak.
Mahiyetini iyice öğrenemedim, bazılarına göre Mayıs’ta önemli hadiseler olacakmış. Gökte birtakım yıldızlar, gezegenler bir araya gelecekmiş de… Böyle şeyler olur mu? Olur mu olur. 1999’un 17 Ağustos depreminden önce güneş tutulmamış mıydı? O felaketten önce, Tekirdağ taraflarında oturan bir vatandaş Ankara mercilerine, “Çok yakında büyük bir zelzele olacak” diye mektup göndermiş, hiçbir ilgili ve sorumlu bu uyarıyı dikkate almamıştı. Bu zat, daha sonra gazetecilerle yaptığı konuşmalarda, “Zelzele olup olmayacağını yere değil, göğe bakarak anlamak mümkündür” demişti.
Geçenlerde bir dostuma şehir dışında bir dönümlük bir arazi alıp, üzerine hemen prefabrik tek katlı bir ev kurmak üzere gezmeye çıkmıştık. Bir sene önce bomboş olan arazilerin parsellendiğini, binlerce villa yapılmış olduğunu gördük. Tarla, bahçe satarak zengin olan köylüler artık çalışmıyor, ziraat ve hayvancılık yapmıyor. Elde ettikleri milyarlarla otomobil alıyor, evlerini elektronik eşya ile dolduruyor, üreticiliği bırakıyor, tüketici oluyor. Kırsal kesimde fosur fosur yabancı marka sigara içiliyor.
Beş yıl kadar önce, üstad mimar ve şehirci Turgut Cansever beye “İstanbul nasıl adam olur?” diye sormuştum. Acı bir gülümseme ile, “Büyük bir zelzeleden sonra…” cevabını vermişti. O zaman bunu bir şaka gibi görmüştüm. Şimdi ise o büyük zelzele bekleniyor. Allah saklasın böyle bir âfetten sonra rantçılar harekete geçecekler, zelzele sayesinde yüzlerce trilyon götüreceklerdir. Niçin bu kadar kötümsersin?.. Kötümser değil gerçekçiyim. Maalesef bizim bugünkü yapımız böyle. Vaktiyle, büyük Erzincan zelzelesinde Romanya’nın gönderdiği kerestelerle Ankara’da devlet ekâbiri ve kalantor memurlar için bir mahalle inşa edilmiş olduğu söylenir.
Barajlar hakkında iki görüş var: Birine göre, bunların hesabı, kitabı, çimentosu, demiri çok sağlamdır, bir şey olmaz. İkincisine göre hesap kitap bozuktur, malzeme çürüktür, büyük bir zelzelede yıkılmaları muhtemeldir. İnşaallah birinci şık doğrudur. Aksi taktirde zelzeleden sonra tufan olacaktır.
Büyüklerimiz eksik olmasınlar, zelzele konusunda gerekli tedbirleri alıyorlar. Milyonlarca ceset torbası hazırlanmıştır. Yine muazzam araziler mezarlık olarak kullanılacaktır. Çok konforlu ve lüks çadırlar sipariş verilmiştir. Bundan ötesi can sağlığı.
Hattat ve ebrû sanatkârı Fuad Başar bey, Küçükayasofya Cad. No: 86/1 Sultanahmet’teki atölyesinde Ebrû dersleri vermeye başlamıştır. Dersler pazar günleri yapılmakta ve üç-dört saat sürmektedir. Aylık ücret 50 dolardır. Geleneksel sanatlarımızdan biri olan ebrûya meraklı okuyucularıma duyururum. Sıkı ve ciddî çalışıldığı taktirde altı ay içinde bu sanatımızı öğrenmek ve eser vermeye başlamak mümkündür. Faydaları: (1) Sanatla meşgul olmanın vereceği huzur ve mutluluk. (2) Sanatkâr olmak, hayatına yeni bir boyut eklemek. Arzu edenler, fikir edinmek maksadıyla bir derse ücretsiz olarak katılabilir. (0542/587 35 72 numaralı telefona müracaat ederek daha fazla bilgi alınabilir 02 Nisan 2000