Bizde Demokrasi Var mı?
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Cuma
Türkiye’de demokrasi var mı, yok mu? Elbette var. Ben bu satırları yazabiliyorsam, demokrasi olduğu için yazabiliyorum. Ancak bu demokrasi tam, gerçek, yeterli bir demokrasi değildir.
Başörtülü kızlar okullarda ve fakültelerde tesettür kıyafeti ile serbestçe okuyamıyorlarsa demokrasi yoktur da diyebiliriz.
Pek ilerici, pek laik bir kadın profesör ter ter tepiniyor ve “Başörtüsü kölelik demektir, hiçbir kadın ve kızın köle olmaya hakkı yoktur” diyormuş. Tesettür bir kere asla kölelik değildir, en yüksek bir medeniyetin âlâmetidir. İnsanı medenî kılan çıplaklık değil, giyim kuşamdır. Çıplaklık vahşettir, medeniyetsizliktir. Sorarım o yaygaracı kadın profesöre: Üzerinde TC antetli resmî vesikalarla bir takım bedbaht kadınlara fuhuş yapma izin ve ruhsatnâmesi vermek mi medeniyettir ve kadın hürriyetidir? Soruma cevap ver, ondan sonra yaygara kopart!
İrtica devlet, demokrasi, laiklik için en büyük tehdit ve tehlikeymiş de, bu yüzden millete tam bir demokrasi ve hürriyet vermiyorlarmış. Sevsinler.. İrtica dedikleri İslâm dini ve nizamıdır. Dindar Müslümanlar da onların gözünde gericidir. İslâm dini ne devletimiz, ne ülkemiz, ne de milletimiz için bir tehlike ve tehdit teşkil eder. Aksine İslâm, hakkıyla anlaşıldığı ve hayata uygulandığı takdirde yüceltir, güçlendirir, üstün kılar. Tarih buna şahittir.
Peki İslâm dini ve mütedeyyin Müslümanlar kimlere, neye karşı bir tehdit ve tehlike teşkil etmektedir?
Önce militan, fanatik, azgın, insafsız Sabataycılar için gerçekten bir tehlike ve tehdittirler. Çünkü onlar bu memleketi tekellerine almak istiyor. Çünkü onlar bu milleti sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş, zenci, parya olarak görüyor. Onların ideal demokrasisi eski Atina demokrasisi gibi bir şeydir; elli bin köle, yirmi bin hür Atinalı için çalışır; hiçbir hakları yoktur.
Farmasonlar için de bir tehlike ve tehdittir İslâm ve Müslümanlar. Ülkede gizli bir saltanat kurmuşlardır; imtiyazlarından, makam ve mevkilerinden en ufak tâviz bile vermezler.
Sonra mutlu ve putlu bir güruh vardır. Memleketin kanını iliğini kurutmuşlardır. Yüz milyar dolarlık kara, kirli, pis paraya sahiptirler. Onların da kendilerine mahsus bir demokrasisi vardır.
Çoğunluğu teşkil eden Müslüman Türkiyelilere tam bir hürriyet, gerçek bir demokrasi vermemek için din sömürüsünü bahane ediyorlar. Peki din sömürüsünü el altından destekleyen, teşvik edenler bizzat kendileri değil midir? Cehennemî, şeytanî bir satranç oynadıklarını bilmiyor değiliz.
Din sömürüsünden bir Müslüman olarak ben de çok şikayetçiyim, rahatsızım. Bu sömürünün kalkması için Müslümanlara tam bir hürriyet verilmesi; kendi dinî-ruhanî bağımsız teşkilatlarını kurmalarına imkân tanınması, dinî hayatı kontrol edecek, din bezirgânlığını önleyecek kurumlara, denetim sistemine sahip olmaları için fırsat verilmesi gerekir.
Atatürk’ün kapattığı mason locaları onun ölümünden sonra Millî Şef İsmet Paşa zamanında tekrar açıldı da, İslâm’ın tasavvuf ocakları olan tarikatlar, tekkeler, zaviyeler, dergahlar niçin hâlâ kapalı tutuluyor? Böyle bir yasak demokrasiye, insan haklarına uygun mudur?
Tasavvuf tarikatlarının kapatılması bir Atatürk inkılabı oluyor da, Farmason localarının kapatılması niçin olmuyor?
Tüm Masonlar su katılmadık Atatürkçüymüş… Bu yalana inanana kuş beyinli bile demem ben.
İrtica, laiklik ilkesi için tehlike ve tehdit teşkil ediyormuş. Bu iddia da doğru değildir. Bu memlekette gerçek mânasıyla laiklik, yâni din devlet ayrılığı yok ki. Siz önce gerçek bir laiklik sistemi kurun ve ondan sonra onu korumak için tedbir alın.
Türkiye için; bu vatan, bu devlet, bu halk için en büyük tehlike cahilliktir. Okuma yazma bilmemekten, mektep medrese görmemekten ileri gelen cahillik değil; anti-kültüre, anti-ahlâka dayanan diplomalı cahillik. Eline fırsat geçiren devleti, milleti, ülkeyi soyuyor. İçlerinde Amerika’da, Avrupa’da çok yüksek tahsiller yapmış, parlak diplomalar almış haydutlar var. Prens haydutlar. Türkiye Cumhuriyeti’ni tehdit eden korkunç tehlike kokuşmadır.
Akıl, ilim, irfan, hikmet, vatanseverlik, mantık neyi emrediyor? Bu ülkenin en fazla yarım milyon resmî memura ihtiyacı vardır, bu rakamın aşılmaması gerekir. Bizim politikacılarımız, idarecilerimiz ne yaptılar. Tam dört misli memur aldılar. Sonunda, devlet bütçesi bu memurlar ordusunun maaşlarını vermeye yetmez hale geldi. Hangi medenî, ileri, kalkınmış, akıllıca idare edilen ülkede bu derecede fazla memur var? Kötü politikacıların, kötü idarecilerin, kötü büyük bürokratların Türkiye’ye verdiği zararı dış düşmanlar bile veremez.
Lâfa, edebiyata geldi mi, “Türkiye’nin bir karış toprağını bile vermeyiz!” diye nutuklar atıyor, edebiyat yapıyoruz. Peki, her yıl Kıbrıs adası büyüklüğünde verimli, ekilebilir toprağımız erozyonla denize akıyor, buna karşı niçin harekete geçilmiyor? Sadece TEMA vakfıyla, idealist Hayrettin Karaca ile bitecek iş midir bu erozyon meselesi?
Küçük Finlandiya’dan ibret alıp utanmalıyız. Mini devlet Singapur ne kadar zengin, sağlıklı, problemsiz bir yapıya sahip. Yüksek ve sarp dağlar, uçurumlar, ot bitmez kayalıklar, buzullar ile kaplı İsviçre, dünyada fert başına millî geliri en yüksek ülke. Tenezzül edip de Avrupa Birliği’ne girmedi. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na bile üye değil.
Nüfus ve yüzölçümü olarak küçük; zenginlik, huzur, güven, dirlik düzen bakımından büyük İsviçre’yi böyle yapan unsur nedir acaba? Orada ne petrol var, ne demir, ne kömür. İsviçre’yi İsviçre yapan idarecilerinin ve aydınlarının beyinleridir. Türkiye’yi beyinsizlik batırdı, bitirdi.
Bir iki banka hortumlayıcısı, birkaç kravatlı eşkiya tutuklanacak, biraz şamata ve tantana yapılacak ve sonra eski hamam eski tas. Bizdeki büyük, genel, yaygın pislik, hamamın namusunu kurtarma operasyonları ile temizlenemez.
Ya kanunlar, ahlâk prensipleri istisnasız tatbik edilecektir, yahu da büyük çöküşe hazır olunacaktır. Yolsuzluklara, kokuşmaya, rüşvet salgınına karşı tâvizsiz bir irade var mı bizde? 13 Ocak 2001