“Bizden”
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 28 Ocak 2019
Salı
Biz Müslümanlar “Bizden” kelimesini kullanırken çok dikkatli hareket etmeliyiz. Bizdenin iki mânâsı vardır:
Birinci mânâ geneldir, mutlaktır, her Müslüman “Bizdendir.” İkinci mânâ dardır, bir kesimi, bir intisabı ifade etmektedir. Bizim tarikattan, bizim cemaatten, bizim zümreden mânâsına gelir.
Hiçbir mü’minin, hiçbir sebeple mü’min kardeşiyle olan “Bizdenlik” bağını kesmeye, kopartmaya hakkı yoktur. Zamanımızda bazı cemaatler, tarikatlar “Bizden”i kendi ihvanları için kullanıyor, öteki Müslümanları “Bizden” saymıyor, dışlıyor. Bu çok yanlış bir zihniyettir. Bizim kardeşlerimiz, sevgimiz, ilgimiz, alâkamız, bütün mü’minleri, bütün Ümmet-i Muhammed’i kucaklamalıdır.
Senin cemaat, tarikat, zümre, hizip, fırka kardeşliğinin dışında bir de Ümmet kardeşliği vardır ki, esas, asıl, temel olan odur. Müslümanlar arasında çeşitlilik olabilir. Bu gayet normaldir. Lakin bütün mü’minler bu çeşitlilik içinde sarsılmaz bir vahdet (birlik)teşkil etmelidir. Bu hususu aklımızdan bir an bile çıkartmamalıyız.
Bazı aşırı, militan, fanatik cemaatçilerde haddinden fazla cemaat asabiyeti bulunuyor. Onun cemaat kardeşleri has kardeştir, öteki mü’minler ikinci sınıf veya üvey kardeştir… Bu ne korkunç sapıklıktır. Dört fıkıh mezhebi var. Bunlardan hangisine mensup olursa olsun, hepsi de kardeştir, hepsi de “Bizdendir.”
Belli başlı 14 tarikat mevcuttur. Şeriat dairesinde olmak şartıyla bunların hepsi kardeştir, hepsi bizdendir. Ayırım yapılamaz. Peki, benim tarikatime mensup olanlar diğer tarikat mensuplarından üstün müdür? Hâşâ! İslâm’da üstünlük takva iledir. Takva da ilimle, irfanla, ahlâkla olur. Diyelim ben Nakşîyim, öbür kardeşim Kadirî… O daha takvalı ise benden elbette üstündür.
Zamanımızdaki ölçüsüzlüklerden biri de her cemaatin mensuplarının başlarındaki Hazretleri dünyanın en yüksek şahsı olarak görmeleri ve diğer Hazretleri küçümsemeleridir. Bu da İslâm terbiyesine, mürüvvete yakışmayan bir haldir. Bütün gerçek din âlimleri, bütün gerçek tarikat şeyhleri, bütün kâmil mürşidler hürmete şayan ve layık kişilerdir. Edepli ve terbiyeli bir Müslüman “Benim şeyhim çok muhteremdir, öteki şeyhler de muhteremdir, onlara da hürmet ederim…” demelidir.
“Benim şeyhim, benim hocam çok büyüktür, ötekiler beş para etmez diyen” kişi derviş değil, eşeğin tekidir. Birtakım cemaatler, tahsil gören bir gence yardım etmek için onun ille de “Kendilerinden” olmasını şart koşuyorlar. Bu da yanlıştır. Bizim mezhebimize, bizim tarikat veya cemaatimize mensup olmasa da her mü’min zaten “Bizden” değil midir? O halde bu ayırım neden? Bu çifte standart neden?
Aynı meşrebe sahip değil diye istidatlı bir gence üvey evlât muamelesi yapmak olgun Müslümanlara yakışır mı? Diyelim ki, cahil bir Müslüman büyük bir şeyhin aleyhinde konuştu, ona saygısızlık etti, onu kötüledi. Bu şeyhin olgun müridleri ve bağlıları ne yapacaktır? Şunu yapabilirler: “Bu zat nasipsiz bir kimsedir…” Daha fazla konuşmaları, o adamı İslâm camiasından tard etmeleri hattâ küfrüne hükmetmeleri asla doğru olmaz.
İslâmî tarikatların ve cemaatlerin ana vazifesi şunlardır:
1. İnsanların iyi kullar olmaları için çalışmak.
2. Hazret-i Muhammed’in iyi ve salih bağlıları olmaları için gayret göstermek.
3. İslâm, iman, Kur’ân, Şeriat, Sünnet için çalışıp çabalamak.
Tarikatlara, cemaatlere intisap bir nasip meselesidir. Onlara genel davet yapılamaz. Herkes “Bizden” olsun, herkes bizim tarikat veya cemaatimize girsin, herkes bizim hocamızın bendesi olsun… şeklindeki arzular yanlıştır. Tek kelimeyle hiçbir islâmî tarikat, cemaat, hizip, fırka Yüce İslâm dini ile özdeşleştirilemez. Bizim dinimizin iman, ibadet, fıkıh, ahlâk hükümleri ve kuralları bellidir. Dinimiz birtakım Hazretlerin, Hocaefendilerin, büyüklerin “Erbab” haline getirilmesini, putlaştırılmasını yasaklamıştır.
Cemaatini ve tarikatini dininin üzerinde görmek sapıklıktır.
Kendi mezhebinden, meşrebinden, cemaatinden, tarikatinden olmayan mü’minleri dışlamak sapıklıktır. Tarikat edeb, ahlâk, fazilet, hilm, mürüvvet, fütüvvet demektir. Sadece tac ile, hırka ile, ism ve resm ile tarikat olmaz.
Bütün hak tarikatlar, Tarikat-ı Muhammediye’nin şubeleridir. Gerçek ve hak bir tarikat banka, holding, finans kurumu, ticarethane gibi faaliyet gösteremez.
Tarikatların ve cemaatlerin birtakım iktisadî, ticarî işleri, büyük sermaye gerektiren hizmet ve faaliyetleri doğrudan doğruya yapmaları doğru olmaz. Bu gibi işler, hizmetler ve faaliyetler dolaylı şekilde yaptırılmalıdır. Para kirli ve kirletici bir şeydir. Ulvî ve muazzez İslâm dini ve gerçek islâmî hizmetler kirli para işlerinden uzak tutulmalıdır.
Yakın tarihimizin büyük din, iman, Kur’ân, Şeriat hizmetkârlarından Bediüzzaman Said Nursî hazretleri manevî fütühat ve hizmetlerini parasız yapmıştır. Nurculukta para toplamak yoktur!
İslâm’ın, Kur’ân’ın, mukaddesatın, Şeriatın, tasavvufun paraya alet edilmemesi gerekir. Müslümanların, bugünkü durumlarının, çalışmalarının, metodlarının, müesseselerinin, teşkilâtlarının İslâm’a, Kur’ân’a, Şeriata, Sünnete, gerçek Tasavvufa uygun olup olmadığını iyice düşünmeleri gerekmektedir.
Bazıları işi o kadar ileriye götürmüştür ki, İslâm’a hizmet edeceğiz diyerek Siyonistlerden, Hıristiyanlardan bile maddî yardım almakta, kabul etmektedir. Gerçek İslâm’ın gerçek ve muhlis hizmetkârlarının bulaşıklardan kaçınması gerekir. 08 Eylül 2004