Çarşamba

 

Derin düşmanlar ülkemizi ve halkımızı bölerek, parçalayarak, korkutarak, dehşete düşürerek sömürmek istiyor.

Bölme planları:

  • Halkımız

    Türk ve Kürt

    kamplarına ayrılmakta, iki unsur birbirine düşman edilmektedir.

  • Din ve mezhep sahasında

    Sünnî ve Alevî

    ikiliği meydana getirilmektedir. Sünnîlik ve Alevîlik gerçektir, realitedir ama iki kitle pekala barış içinde, uzlaşma ve anlaşma içinde birlikte yaşayabilir. Derin güçler buna imkân vermiyor, her iki tarafın içine koydukları ajanlar vasıtasıyla onlara düşmanlık ve geçimsizlik aşılıyor. Tabiî, ajan olmadıkları halde

    “Derinlerin”

    oyununa gelenler de var.

  • İdeoloji ve dünya görüşü planında: Halkı dindarlar ve çağdaşlar, yahut laikçiler ve laikçi olmayanlar diye iki cepheye ayırıp, bunların arasına gerginlik ve düşmanlık sokup iç barışı, sosyal mutabakatı yıkmak…
  • Türkiye’de birbirine düşman, birbiriyle çekişen ne kadar hizip, grup, unsur varsa bunların içinde Derinlerin casusları, ajanları, provokatörleri vardır. Kimsenin bundan şüphesi olmasın.

    Korku ve dehşet salmaya gelince:

    Cumhuriyet rejiminin temel ilkesi fazilet/erdemdir. Faziletin olmadığı yerde gerçek demokrasi de yoktur. Faziletin var olması için ülkede

    insan haklarının geçerli olması, hukukun üstünlüğü prensibinin bulunması ve uygulanması, bu hukukun âdil olması

    gerekir. Lafla, edebiyatla fazilet olmaz.

    Halkın siyasî düzeni sevmesi, koruması, benimsemesi için o düzenin şu sıfatları olması, şu avantajları getirmesi gerekir:

    – Kokuşmaya kesinlikle karşı olacak ve meydan vermeyecek. Meselâ Finlandiya’daki düzen/sistem gibi, siyasî temizlik bakımından 10 üzerine 9 küsur not almış olacak.

    – Can güvenliği sağlayacak.

    – Mal güvenliği sağlayacak. Uzun yıllar boyunca kasıtlı müzmin enflasyonla büyük halk yığınlarını soyan, küçük bir azınlığı aşırı zengin eden bir sistem cumhuriyeti de, demokrasiyi de çürütür, halkı kendinden soğutur.

    – Başta din, inanç, ibadet, inandığı gibi yaşayabilmek, dinî eğitim, dinî dernek kurma hakkı gibi hakları ve hürriyetleri sağlamak. Dünyanın hangi medenî ve demokrat ülkesine bakarsanız orada bu hakların ve hürriyetlerin halka, azınlıklara sağlanmış olduğunu görürsünüz.

    – Adalet. Adalet kuru laftan ibaret değildir. Adaletin millî kültüre, millî kimliğe, millî yapıya uygun olması gerekir. Verilen cezaların, suçları azaltacak, suçluları caydıracak mahiyette ve şiddette olması gerekir. Mahkemelerin çok kısa bir müddet içinde âdil kararlar vermesi gerekir. Adalet işlerinin çok masraflı ve külfetli olmaması gerekir. Zenginler, güçlüler, yırtıcılar ile fakirlerin, güçsüzlerin, miskinlerin adalet önünde eşit olmaları gerekir. Bir ülke halkı yargıya güvenmiyorsa o ülke batmış demektir.

    – Siyasî düzen halk içindeki çeşitli grup ve unsurların sosyal barış, millî mutabakat, iyi komşuluk, iyi vatandaşlık, sevgi, saygı içinde yaşamaları için çalışacaktır. Bir ülke ki, orada iç ve dış derin güçler, sömürücü egemen azınlıklar halkı parçalıyor, halkı birbirine düşürüyor, halka korku ve dehşet veriyor; orada sağlıklı, dengeli, erdemli bir yapı olduğu söylenebilir mi?

    Sağlıklı bir düzende vatandaşlar, şiddete yönelmemek ve hakaret etmemek şartıyla tam bir düşünce hürriyetine sahip olmalıdır. İnsanlar düşüncelerinden, inançlarından görüşlerinden, tenkitlerinden dolayı mahkemeye verilmemeli, hapse atılmamalıdır.

    Elbette anarşiye meydan verilmeyecek, elbette başıboşluğa yol açılmayacaktır ama hiçbir vatandaş da dininden, inancından, felsefesinden dolayı (hakaret etmemek ve somut şiddet olmamak şartıyla) cezalandırılmayacaktır.

    Vatandaşları arasında eşitliği sağlayamayan bir sisteme iyi bir sistem demek mümkün müdür?

    Başı açık kızlar korkusuzca tahsil yapabiliyor, başı eşarpla örtülü olanların tahsil hakları engelleniyor.

    Bu korkunç bir eşitsizlik değil midir? Dünyanın hangi medenî ülkesinde, üniversitelerinde başörtüsü yasağı vardır! Ülkenin millî gelirini âdil bir şekilde paylaştırmayan her rejim bozuktur, hatâlıdır, zâlimdir, sağlıksızdır, hastadır.

    Tekrar korku konusuna dönelim:

  • Resmî ideloojiyi tenkit etme, başın belâya girer!
  • Fazla dindar olmayacaksın, yoksa mimlenirsin!
  • Düzen kutsaldır, onu tenkit etme, yoksa halin iyi olmaz!
  • Kendine acımıyorsan, çoluk çocuğuna acı ve çeneni kes!
  • Sana verilen kısıtlı din hürriyetinden fazlasını isteme, sonra fena olursun!
  • Resmî ideolojinin ve resmî tarihin dışına çıkma, aksi taktirde üniversite projesörü bile olsan başın derde girer, hattâ hocalıktan atılabilirsin!

    Birtakım egemen azınlıklar devleti, cumhuriyeti kendi tekellerine almak istiyor. Ülkenin gelirleri, balı kaymağı küçük bir zümre tarafından yeniliyor.

    Japonya gibi dev ve zengin bir ülkede 26 dolar milyarderi var, bizde ise 29 dolar milyarderi… Bu 29 rakamı da resmî rakam. Gizli hesapları, kara paraları olan kimbilir daha kaç kara milyarderimiz vardır.

    Din, inanç, felsefe hürriyeti konusunda da eşitlik yok. Sabataycılık dini alabildiğine serbest ve hür. Müslümanlık kıskıvrak bağlı. Dünyanın bütün demokrasilerinde din derneği, din partisi, dinî dergâh ve tekke açmak serbest de bizde niçin yasak? Mason tekkeleri yasal da İslâm tekkeleri niçin yasaklı?

    Özet:
    (1)Böl parçala hükm et…
    (2) Korkut, yıldır, dehşet ver, idare et..

    22 Mart 2007