Böyle Hizmet ve Cihad Olmaz!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Cuma
Beyimiz cihad yapmak, hizmet etmek için çalışıyormuş; içi cihad ve hizmet aşkıyla cayır cayır yanıyormuş.
– İlk planda çok lüks, çok pahalı, çok gösterişli, çok şatafatlı bir mesken satın almak istiyor.
– Satın aldıktan sonra bu saray yavrusu yuvasını şahane bir şekilde döşemek istiyor.
– İş bir meskenle de bitmiyor. Onun yanında bir de lüks ve konforlu yazlık gerekiyor.
– Beyimiz Lada’ya, Skoda’ya binemez. Lüks mü lüks, pahalı mı pahalı, gösterişli mi gösterişli bir de binit lazım.
– Kılık kıyafet meselesi de çok önemli ve hayatîdir. En pahalı, lüks markalarla dolu gardrop gerekir. Rüzgarda tersine dönen gravatlar, deve tüyü paltolar, İngiliz kumaşından kostümler, yüz milyonlarca liralık ayakkabılar…
– Beyimiz gençtir, bir de eş lazımdır ona. O da lüks, güzel, gösterişli olmalıdır.
– Taaddüt-i zevcata göre, yerli veya Moldavyalı bir de ikinci hanım lazımdır. Tabiî ona da bir ev, bir yığın masraf.
– Güzel çocukları olmasını ister. Onlar büyüyünce pahalı ve lüks okullarda okuyacaklar; bilahare Amerika’da, Avrupa’da yüksek ve lüks tahsiller yapacaklardır. Bu iş için de çuvalla para gerekir.
– Hep evde yemek yenmez ya, sık sık dışarıdaki pahalı, lüks, gösterişli restoranlara gidilecek, tıka basa yenilecek, avuç avuç para ödenecektir.
– Fazla tıkındığı için şişmanlayacak, kilo verebilmek için on bin dolarlık zayıflama kürleri için Polonezköy’deki lüks kliniklerde yatacaktır.
– Sonra kendisinin, çoluk çocuğunun geleceği için mal, mülk edinmesi, servet biriktirmesi icab eder. Bunun için de milyonlarca dolara sahip olması gerekir.
– Şair ne demiş? “Yüksel ki, yerin bu yer değildir…” dememiş mi? Beyimizin yükselmesi lazımdır. Bu devirde parasız, pulsuz yükselme olmaz. İkbal için, makam mevki için, riyaset için de çuvalla para gerekir.
İşte, içi hizmet ve cihad aşkıyla cayır cayır yanan beyimiz yukarıda saydığım gayelere ve hedeflere ulaşmak için var gücüyle çalışmaya başlar. Hizmet, cihad, makam mevki hırsı, hubb-i riyaset, lüks, konfor, şan şeref, benlik…. hepsi birbirine karışmıştır.
Onun namuslu ticaret yapacak iktidarı yoktur. “Hizmet ve cihad için” gerekli büyük parayı elde etmesi için her vasıta mübahtır.
Dindar kesimde safın bini bir paraya…
Sonunda hizmet yerine hezimet üretilir, cihadın da ancak adı vardır.
İyi, vasıflı, namuslu, şerefli, haysiyetli, salih bir Müslüman; değil din hizmetlerinde, herhangi bir ticaret ve sanayi işinde bile zerre kadar doğruluktan ayrılmaz, yalan söylemez, aldatmaz, hile yapmaz, ribaya bulaşmaz.
Din ve mukaddesat hizmeti yapacak Müslümanların zâhid olmaları gerekir. Zühd, dünyaya ve zenginliklerine sırt çevirmek demektir.
İlle zengin olmak istiyorsa, dini âlet etmesin, ticaret, sanayi, hizmet işleri yapsın, kazansın. İslâm ahlâkına uygun bir şekilde çalışırsa ona kimse bir şey demez.
Din hizmetleri mutlaka ruh asaleti ister. Asaletsiz hizmet olmaz.
Herif resmî bir daireye danışman tayin ediliyor. İşe uğradığı muğradığı yok, aydan aya bankamatikten maaşını çekiyor. Başka avantajları da var. Böyle adam hizmetkâr ve mücahid olabilir mi hiç? Yiyicinin tekidir o!
Cihad yapacak kimsenin evvelâ kendi nefsiyle büyük cihad yapmış ve onu yenmiş, dizginlemiş olması gerekir.
Hizmet nasıl yapılırmış, örnek isteyen Bediüzzaman Said Nursî hazretlerine baksın. Kimseden para, ücret, hediye kabul etmemiştir. Kanaat, tasarruf, iktisat ile yaşamıştır. Kut-ı lâ yemut ile iktifa etmiştir (Ölmeyecek kadar yemekle yetinmiştir).
Allah için çalışacak, ücretini kullardan isteyecek. Böyle ihlâs olur mu?
Hayır hayır! Birtakım beylerin, efendilerin hizmet mizmet ettikleri yoktur. Onlar kendi nefsleri, kendi ikballeri, kendi beşerî hırsları, kendi şehvetleri için çalışıp çırpınıyor.
Herifler kurnaz. “Ben nefsim için çalışıyorum…” dese kimse para vermez, itibar etmez, desteklemez. Mecburen dâva, hizmet, cihad diye feryad ediyorlar.
Müslüman yığınlar bu dediklerimi iyice anlamadıkça kurtulamazlar, düze ve selamete çıkamazlar.
Allah bize bir Peygamber, bir örnek ve model, bir öncü, bir önder, bir kaaid göndermiştir. Hizmet edilecekse, cihad yapılacaksa, insanlar hakka ve doğruya çağırılacaksa o Peygamberin metodlarıyla, O’nun ahlâk kurallarıyla, O’nun ilkeleriyle yapılacaktır bu iş.
Nemrud, Firavun, Neron metodlarıyla İslâm’a hizmet edilemez.
Paraya ve servete tapan, dinleri imanları dolar ve euro olan, vicdanları satılık veya kiralık adamlar dâva yapamaz, onlar ellerine geçeni deve ederler.
Peygamber ne demiş: “Şayet beni gerçekten seviyorsan, belâ hemen üzerine geliverir…” dememiş mi? Bu dünya imtihan dünyasıdır. “Belanın en şiddetlisi Peygamberlere gelir. Sonra derece derece…” buyurulmamış mıdır? Birtakım çilesiz adamların hizmet ve cihad ile, dâva ile ne ilgileri olabilir?
Peygamberimiz, aramızdaki münafıkları bin dört yüz küsur yıl önce bize bildirmemiş midir?
Onların alametleri nelerdir?
– Konuşurlarsa yalan söylerler.
– Vaad ederler, söz verirlerse onları tutmazlar, dönerler.
– Emanetlerin hakkını vermezler.
– Düşmanlıkta çok aşırı giderler, kendi din ve iman kardeşlerine nefsaniyet ve meşreb farklılıkları dolayısıyla azılı düşman olurlar.
– Müslümanları aldatırlar, kandırırlar.
– Para, zenginlik, ikbal, riyaset, şahsî menfaat için yapmayacakları hıyanet ve habaset yoktur.
– Müslüman düşmanlarını dost ve veli ittihaz ederler.
– Hayat tarzları, yaşayışları Kur’an’a, Sünnete, hikmete, akl-ı selime taban tabana zıttır.
Müslüman halka -min gayri haddin- hitap ediyorum:
Allah size Peygamber, Kitab ve din göndermiştir. Kurtulmanız için gerekli olan bütün bilgiler, metodlar, yollar size gösterilmiş, bildirilmiştir.
“Bilmiyorduk, onun için aldandık, aldatıldık…” gibi mazeretler geçerli değildir.
Kur’an-ı Azimüşşan’ın muhkem ayetleri, emir ve yasakları ortada apaçık duruyor.
Peygamberin kurtarıcı, yüceltici talimatı, öğütleri de apaçık beyan edilmiştir.
Bin dört yüz seneden beri gelip geçmiş Peygamber vekilleri, Peygamber halifeleri, Ehl-i Beyt, Selef-i sâlihîn, eimme-i müctehidîn, ulema-i âmilîn, süleha, evliyaullah, mürşid-i kâmiller, kılavuzlar, rehberler kitaplar yazmışlar, yahut onlar hakkında menakıb eserleri yazılmış ve biz Müslümanlara doğru yol apaçık bir şekilde gösterilmiştir.
Evet tekrar ediyorum, hiçbir mazeretemiz, bahanemiz yoktur.
Ya Peygamberin, Ashabının, Ehl-i Beytinin, Tabiînin, Selef-i salihînin; vekil, varis ve halifelerin gösterdiği mübarek yoldan gideceğiz ve Mevlamızı bulacağız. Yahut da münafıkların, din sömürücülerinin, baronların aykırı yollarına gireceğiz, onların peşinden gideceğiz ve belamızı bulacağız.
Kuş kadar aklı olan bir Müslüman, hangi yolun Mevlaya, hangisinin belaya götüreceğini anlar, idrak eder.
Altınla, gümüşle, dolarla, euro ile, lüksle israfla, gösteriş ve şatafatla, dünyaya tapınmakla kurtuluş olmaz, izzet olmaz, selamet olmaz.
“Ben hem dinime hizmet ederim, hem de malı götürürüm…” Böyle şeytanî vesveseleri terk edelim.
Bu ümmetin içinden, yeterli sayıda ve yeterli vasıfta gerçek, ihlaslı, ehliyetli hizmet ve cihad ehli çıkmadıkça ve hizmet ve cihad onlar tarafından yapılmadıkça zilletten izzete geçmeyi düşünmeyelim. 15 Mayıs 2004