Böyle Nobel Olmaz Olsun!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cuma
Jean Paul Sartre… Meşhur Fransız edibi ve düşünürü… Ona “Müjde!.. Nobel ödülü bu yıl size layık görüldü…” demişlerdi. Suratını asmış, onların olsun cevabını vermiş ve yüklü parayı ve altın madalyayı kabul etmemişti. Ben böylesine haysiyetli edebiyatçı ve fikir adamı derim. Ateist olduğu için onu sevmem, lakin cins kişi olduğunu kabul ederim.
Fizik, kimya, tıp, ekonomi… Buluş yapar, önemli bir teori ve sistem ortaya koyar ve Nobel kazanır. Buna bir şey diyemeyiz. Yok Türkler şu kadar Ermeni kesmiş, bu kadar Kürt öldürmüş diye laflar eder ve mükafat olarak Nobel kazanır. İşte buna itiraz ederiz.
Yakın tarihe kadar “Türkiye henüz bir tek Nobel veya benzeri uluslararası ödül kazanamadı…” diye hayıflanıyordum. Şu anda bir Nobelimiz ve Nobellimiz var ama ben yine hayıflanıyorum. Böyle Nobel olmaz olsun! Bu yüzde yüz siyasî bir Nobeldir… Türkiye’nin aleyhine bir Nobeldir…
Edebî, fikrî, sanatla ilgili bir Nobel değildir. Edebiyat Nobeliymiş… Pöh!.. Nobel edebiyat ödüllerinin bu şekilde dağıtılması İsveç krallığı için bir yüz karasıdır.
Bangladeşli bir zat çok fakir insanlara kredi vermek üzere bir banka kurmuş, uzun yıllar çalışıp hizmet vermiş ve alnının teriyle, hakkıyla Nobel kazanmış… Ona kimse birşey diyemez, itirazda bulunamaz. Bize verilen Nobel, evlere şenlik…
Türkler Ermeni kesmiş… Peki Ermeniler ne kesmiş? Tavuk mu kesmiş, horoz mu kesmiş?.. Onlar da Türk kesmiş. Ne kadar kesmiş? Rivayete göre bir milyon Türk ve Müslüman kesmiş. Bizim Nobelli, Ermenilerin kestiği Türk ve Müslüman insanlardan niçin hiç bahs etmiyor? İşine gelmiyor da ondan. Onlardan bahs etse oyun bozanlık yapmış olacak ve Nobel alamayacak.
Baharatçılarda kına kalmadı. Beyaz’lar kına yakıp, zil takıp sevinç içinde oynuyor. Bizim de Nobelimiz var artık. Nobel Nobel Nobel… Bir milyon Ermeni Nobeli bu…
Ah Nobel vah Nobel… Çuvalla dolar bir de altın madalya… Yirminci asırda iki Yahudi devleti kuruldu… Ah Nobelli, ah zilli, vah kınalı…
Kabbala kırmızı kıpkırmızı… Aldım romanı elime, başladım okumaya… Beş on sayfa sonra bir migren bir migren ki sormayın… Okuyamadım romanı… Aman ne roman aman ne roman… Kutlu mutlu global… Maval masal martaval…
Çalsın saksafonlar… Bizim de Nobelimiz var… Nobel Nobel Nobel Nobel Edebiyat ödülüymüş… Hayır,
ödülüdür bu. Ödüllü kitaplar kapış kapış satılıyormuş… Satılır tabiî… 1950’li yıllarda Fransa’da yayınlanan aylık edebî bir dergide şöyle bir karikatür görmüştüm: Bir müzede büyük bir salon. Ortada bir heykel var. Bir grup ziyaretçi yere diz çökmüş, ellerini dua edercesine bitiştirmiş, aygın ve baygın gözlerle vecd içinde, hayranlık içinde, kendinden geçmişçesine heykeli seyr ediyor… Beriden bir adam koşuyor, rehber olacak, hayranlara şöyle sesleniyor:
– Madamlar, Mösyöler, bin pardon, çok özür dilerim, asıl şaheser bu değil, bitişik salonda olanmış…
AKP iktidarından önemli ve yüksek şahsiyetler bizim Nobelliyi tebrik etmişler. Kutlu mutlu ulusal… Bir milyon Ermeni kesti Türkler… Masal maval martaval… Dünya Ermenileri bayram yapıyor… Bizim Ermeni severler de şad ü hürrem. O kişi, Türkler bir milyon Ermeni kesti demeseydi Nobel alır mıydı? Kesinlikle alamazdı, vermezlerdi. Onun romanları (roman iseler) Türkiye’de roman ödülü bile kazanamamıştır.
Profesör Yalçın Küçük’e sorun işin içyüzünü. Millî Gazete’de 16 Ekim’de yayınlanan
başlıklı yazımı, Nobel verilmeden yazıp gazeteye göndermiş ve şu cümleyi sarf etmiştim:
“Birçok küçük ülke ve millet Nobel kazandığı halde biz kazanamamışızdır.” Bir düzeltme koyayım mı diye düşündüm. Gerekmezdi. Türkiye hâlâ Nobelsizdir. Türkler bir milyon Ermeni kesti diyecek, buna mükafaten Nobel alacak… Bu bir ödül müdür?
Acaba bizim Nobelli Türkçe okuma-yazma biliyor mu?
Verin eline, 1927’den önce basılmış bir Rübab-ı Şikeste, okuyabilecek mi? Hiç sanmam.
Bir Fransız edibi düşünün, Verlaine’nin, Baudelaire’in 1928’den önce basılmış kitaplarını okuyamıyor. Eline bu kitapları veriyorsunuz, bön bön bakıyor. Habeşçe mi, Sanskritçe mi, Tibetçe mi?.. Böyle bir adam roman yazabilir mi? Yazsa bile Nobel alabilir mi?
Ah İsveçliler! Sizin Kralınız Demirbaş Şarl; Deli Petro’ya yenildiği vakit ülkemize kabul etmiş, koruyup bakmıştık. Bizim size iyiliğimiz, ihsanımız çoktur ama sizden bunca iyiliğe karşılık kemlik görüyoruz.
Çanakkale Boğazında Dumlupınar denizaltımızı Naboland isimli bir İsveç gemisi batırmıştı.
Kürt terörizmini el altından destekliyorsunuz.
En sonunda, önceki yaptıklarınızın üzerine tüy diktiniz.
Yanınıza kâr kalmaz inşaallah. 21 Ekim 2006