SalıMUTLAK müctehid olmak bir tarafa, tabakat-ı fukahanın en alt derecesi olan ehl-i fetva rütbesinde bile bulunmayan bazı bozuk ilahiyatçılar Kitabullah’a, Sünnet’e, Şeriat’a, fıkha aykırı hükümler vermekte, hatâlı görüşler ileri sürmektedir. Dinî konuların şakası yoktur. Bu gibi ehliyetsiz, liyakatsiz, bozuk kişilerin peşlerinden gidenler, onların görüş ve fikirlerini kabul edenler belâlarını bulurlar.

Peki dinî konularda kimlere tâbi olacağız? Hakikî, icazetli İslâm uleması Peygamber’in (Salat ve selam olsun ona) vârisleri, temsilcileri, vekilleridir. Dinî konularda onların telif ve tasnif (yazmış) oldukları muteber, güvenilir eserlere tâbi olmak gerekir.

Yakın tarihimizde ortaya konulmuş böyle eserler vardır. Bunlardan ikisine tâbi olan yanılmaktan kurtulur.

(1) Merhum Hacı Zihni efendinin Nimet-i İslâm’ı.

(2) Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihali.

Bu devirdeki hiçbir ilahiyatçının kendi kafasına, heva ve hevesine, şahsî re’y ve görüşüne göre ictihad yapmaya, fetva vermeye hakkı yoktur. Böyle yapanlar İslâm’a hıyanet etmiş olurlar, Ümmet-i Muhammed’e zarar verirler.

İslâm’ın itikada yâni inanmaya ait hükümleri, prensipleri vardır. Bunlarda reform yapılamaz. Allah’ın sıfatları, âhirete ait hükümler Hazret-i Âdem’den beri aynıdır, değişmezler ve Kıyamet’e kadar da böyle olacaktır.

İslâm’ın ibadetlerle ilgili hükümlerinde de değişiklik olamaz. Namaz, Kıyamet’e kadar aynı şekilde kılınacaktır.

Kur’an’da tesettüre, ribaya, kısasa, emr-i mâruf ve nehy-i münkere ait hükümler vardır. Bunlarda da değişiklik olamaz. Allah’ın koyduğu hadler vardır, çizdiği sınırlar vardır. Bunlara aynen uymak mecburiyetindeyiz.

Tesettür Kur’an’la, Sünnet’le, icmâ-i ümmetle sâbittir. İnkâr eden kâfir olur, inkar etmeksizin bu emri yerine getirmeyen günahkâr olur.

Kur’an’da ribacıların “Allah’a ve Resûlüne karşı savaş açmış oldukları” beyan buyurulmaktadır. Riba kesinlikle haramdır. Bu haramı kimse değiştiremez.

İslâm’ın başlangıcında bulunmayan konular vardır. Hava hukuku, para ve finans meseleleri gibi. Bu gibi konularda ehliyetli müctehidler Kitab, Sünnet ışığında çalışmalar yapabilirler.

Din hükümleri Allah’ın koyduğu hükümlerdir. Allah yanılmaz. Allah Kur’an’da “Kısas’ta sizin için hayat vardır” buyurmaktadır. Bir Müslüman, idam cezasının kalkması için konuşamaz, yazamaz, çalışamaz.

Dört hak mezhebin fıkıhları esasta birdir. Teferruata ait farklılıklar geniş bir rahmettir.

Şeriat hükümleri ve fıkıh konusunda muteber ve güvenilir din kitaplarına tâbi olmak, Müslümanların birliğini sağlar. Zındıkların, reformcuların, naylon müctehidlerin yanlış, hatâlı, bozuk fikir ve görüşlerine uyanlar Ümmet-i Muhammed içinde fitne çıkmasına yardımcı olmuş olurlar.

Müslümanların yeni ictihadlara, fetvalara, reformlara ihtiyacı yoktur. Asıl ihtiyaç ilimdir, irfandır, kültürdür, sanattır, hikmettir, firasettir, vasıftır, güçtür, ahlak ve fazilettir.

Müslümanlar ahlak ve fazilet hususunda Peygamber’e Ashab-ı Kiram’a, eimme-i dine, evliyaullaha, örnek ve temsilci durumunda bulunan din büyüklerine uymalıdır. Bunlara uyanlar Mevlâlarını, bozuk ve zındık adamlara uyanlar belâlarını bulurlar.

Müslümanların ictihada ve fetvaya değil; birliğe, şuura, (önce nefsiyle, sonra harbî din düşmanlarıyla) cihada ihtiyaçları vardır.

İslâm dünyası fitne ve fesat kasırgaları içindedir. Nifak, şikak, fısk, fücur, günah, isyan, azgınlık, bozukluk yaygınlaşmıştır. Böyle bir zamanda yeni ictihadlar, yanlış fetvalar peşinde koşmak cinnettir, cinayettir.

Akıllı, şuurlu, firasetli, vicdanlı, iz’anlı Müslüman din konusunda işkembe-i kübradan konuşmaz; ehliyet ve liyakatinin bulunmadığı hususlarda heva ve hevesi ile laf etmez.

Namaz mü’minler üzerine günde beş kere kılınmak üzere farz yazılmıştır. Bazı Müslümanlar boş çekişmeleri, faydasız didinmeleri bıraksınlar da öncelikle namaz vazifelerini yerine getirsinler.

İslâm zekat vermeyi emrediyor. Zekatın kimlere, nasıl verileceği Şeriat, fıkıh, din kitaplarında açıkça beyan buyurulmuştur. Her Müslüman zekatını fıkha göre versin. Yerine verilmeyen zekatlar ödenmiş olmaz.

Müslümanların ilim, irfan, eğitim, medeniyet, kültür, sanat, araştırma, sosyal yardım, dayanışma, ahlak, fazilet konularında karşıtlarından ve düşmanlarından üstün olmaları gerekir.

Din sömürüsü büyük günah ve cinayetlerdendir. Müslümanlar ilim, irfan, basiret, firaset sahibi olsalar din sömürüsü ortadan kalkar.

Aslında din düşmanları güçlü değildir. Onların güçlü görünmesi, Müslümanların güçsüzlüğündendir.

Sünnet’i, hadîsleri inkâr edenlerde hayır yoktur. Peygamber’i gerçekten sevenler, ona gerçekten bağlı bulunanlar Sünnet’e ve hadîslere itibar ederler. “Peygamber bir postacı idi, ölmüş ve işi bitmiştir; İslâm’ın tek kaynağı Kur’an’dır, başka kaynak yoktur” diyenler büyük yanılgı içindedir.

Abdülkadir Geylanî, Ahmed Rufaî, Şah Nakşibendî, İmam Rabbanî, İmam Gazalî, Mevlana Celaleddin Rumî gibi ehlullaha ve evliyullaha düşmanlık eden, onlar için -hâşâ- evliyauşşeytan diyen sapık fırkalar ülkemizde yoğun propaganda yapmakta, büyük paralar harcamakta ve nice din kardeşimizi sapıtmaktadır. Bunlarla mücadele edilmelidir. Tasavvuf ve tarikat haktır.

Dinimiz israfı, aşırı tüketimi, lüksü, haddinden fazla konforu, ziynetli ve gösterişli meskenleri, ölçüden fazla yemeyi, nefse uymayı, dünya ihtiraslarını yasak etmiştir. Bunlarla mücadele edilmelidir.

Bir konuda Şeriat’ın hükmüne ise doğru, iyi, güzel olan odur. Şeriat, “Hür ve mukim Müslüman erkekler günlük farz namazları camilerde cemaatle kılacaklardır” diyor. Cemaati terk edenler hür Müslüman statüsünü terk edip kölelik durumunu kendi arzularıyla kabul etmiş olduklarını bilmelidir.

Bütün Müslümanlar, “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz” hadîs-i şerifini ezberlesinler ve hatırlarından hiç çıkartmasınlar. Daha iyi bir idare mi istiyoruz, o halde öncelikle kendimizi islah etmemiz, iyi Müslümanlar olmamız gerekiyor.

Kelime-i Şehadet getirip mü’min olan kimse Allah ile ahd ü misak eylemiş ve Peygamber’e biat etmiş olmaktadır. Bu ahd ü misaka ve biatına ihanet edenler iflah olmazlar, dünyada ve âhirette çok sıkıntı çekerler. 04 Ekim 2000