“Bu Gidişle Türkiye Cumhuriyeti Yirmi Sene Dayanmaz…”
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Pazar
7 Şubat tarihli yazısında (Akşam) şöyle diyor: “Emekli Orgeneral Kemal Yavuz geçen gün ‘bu gidişle Türkiye Cumhuriyeti yirmi sene dayanmaz’ demiş…”
İnsan okurken gözlerine inanamıyor. Demek ki, böyle sözlerin söylenebildiği günleri de görecekmişiz. Böyle bir lâf 1930’lu yıllarda söylenmiş olsaydı, söyleyenin canına okurlardı. 40’lı, 50’li yıllarda böyle bir lâf edenin işi bitikti. Maşaallah günümüzde gayet rahat söyleniyor, yazılıyor, nakl ediliyor.
“Bu gidişle Türkiye Cumhuriyeti yirmi sene dayanmaz” sözü açıklandıktan sonra bütün milletin ayağa kalkması gerekmez miydi? Kılımız bile kıpırdamadı…
Her kesimin büyük dertleri var… Sayın Cumhurbaşkanımızın birinci derdi lâiklik. Aman zedelenmesin, aman üzerine gölge düşmesin… Kimileri yağlı ihaleler peşinde. Aman rant, aman rant… YÖK’çülerin büyük derdi başörtüsü meselesi.
Dindarların dertleri var, milliyetçilerin ayrı dertleri… Dinsizlerin derdi hepsinden büyük: Din ilerliyor… Cumhuriyet batabilirmiş, lâkin o kadar şahsî derdimiz var ki, Cumhuriyeti mumhuriyeti düşünecek halimiz ve vaktimiz yok.
Engin Ardıç aynı yazısında bundan on sene önce Avrupa Birliği’nin, “Geri kalmış doğu bölgelerinizi bırakın, gelişmiş olan batınızı, yani Marmara ve Ege’yi birliğe alalım” teklifini yapmış olduklarını söylüyor. Buna aldıran yok, öfkelenen, feryat eden yok. Doğu illerimizden birinde bayramlarda seyranlarda
diye duydum. Doğruysa son derece vahim. Ama bizim başka dertlerimiz var, şimdi bu meselelerle uğraşamayız.
Şu gazetelere bakın:
(böylelerine hanım diyecek halim yok…) İrtica tehlike ve tehdidi… Başörtülü iki kadın doktor bir delikanlının testisinin röntgenini çekmedi yalanları… Deve yapılan pireler, kubbe yapılan habbeler…
Hani bey, beyefendi, hanım, hanımefendi, hazret demek yasaktı. Bu kelimeleri Kemalistler de hiç utanmadan kullanıyorlar. Hani generale paşa demek yasaktı… Hani hademesinden üniversite profesörüne kadar her Türk erkeği şapka giymeye mecburdu… Sayın Deniz Baykal, siz hem Atatürkçü geçiniyorsunuz, hem de Ezanın yeniden Türkçe okunmasını bütün gücünüzle istemiyorsunuz. Bir Atatürkçüye böyle bir gevşeklik yakışır mı? Seçimler arefesinde “Arapça Ezan-ı Muhammedî yasaklansın, Türkçe tercümesinin okunması mecburî olsun!..” desenize…
Siz Nazım Hikmet’i taparcasına seven Kemalistler, Nâzım’ın Atatürk’ü devirmek için çalıştığını niçin hiç dile getirmiyorsunuz? Siz Atatürk’e son derece bağlı olan Farmasonlar, onun Mason localarını 1935’te kapattırmış olduğu gerçeğini niçin gizliyorsunuz?
Siz televizyon ekranlarından milyonlarca vatandaşa “Bu memlekette 1923’ten beri, yani 84 senedir lâiklik vardır” diye haykıranlar, 1924 Anayasası’nın ikinci maddesinde
yazılı olduğunu bilmiyor musunuz, yoksa bilmezlikten mi geliyorsunuz?
Ya siz kadın hakları, kadın özgürlükleri, kadınların eşitliği konusunda mangalda kül bırakmayan hızlılar, siz bu ülkede
antetli resmî
kadınlara fuhuş yapma izni ve beratı verildiğini niçin hiç dile getirmiyorsunuz?
“Bu gidişle TürkiyeCumhuriyeti yirmi sene dayanmaz” deniliyor ve gık çıkmıyor… Ya Rabbi ne günlere kaldık!..
Birinci Boğaz köprüsünden geçerken yol üstünde iki yerde ezilmiş kedi cesetleri gördüm. Bu hayvanların köprü üstünde ne işleri vardı ki, ezildiler diye söylendim. Otomobili kullanan dostum, “Maalesef birtakım canavar kimseler kedileri otomobillerine alıyorlar ve köprü üzerinde yavaşlayıp yere atıyorlarmış. Zavallı hayvanlar, şaşırmış vaziyette iken arkadan gelen otomobillerin altında feci şekilde eziliyorlarmış… İşte gördüğümüz kedi cesetleri bu tür zulme uğrayan hayvanlarındır” dedi.
Gerçekten toplumumuzda son derece vahşi, sadik, acımasız, ruh hastası adamlar bulunmaktadır. Ankara’da Mamak çöplüğünde köpek cesetleri bulunmuş. Zehirlenerek öldürülmüşler. Yüreğim kaldırmadı, sadece başlığını okudum, bir yerde köpeklere korkunç işkenceler yapılmış ve sonra öldürülmüşler.
En son haber: Anadolu’da nesli tükenmek üzere olan bir vaşak (büyük yaban kedisi) ölüsü bulunmuş, bir avcının kurşunlarıyla can vermiş. Çocukluğumda gazetelerde zaman zaman şöyle haberler çıkardı: Torosların filan dağında panter cinsi bir hayvan vuruldu… Artık böyle haberler yayınlanmıyor. Çünkü zâlim avcılar bunların hepsini vurup öldürdüler ve soyları tükendi.
Hükümet yakın zamanlarda (sanırım son on yıl içinde) bir bölgede sülünlerin yeniden türemesi için binlerce sülün yetiştirdi ve bunları çalılık ve kırsal bölgeye salıverdi. Avcılar hemen silâhlandılar ve hepsini vurup öldürdüler. Halbuki bunları avlamak yasaktı. Avcı bu, yasak masak dinler mi? Elli altmış yıl önce nice dere kenarlarında kunduzlar yaşıyordu. Şimdi kaldı mı? Artık kırsal kesimde tavşan da görülmüyor. Sadikler, merhametsizler, vahşî ve yamyam kişiler şehirlerdeki kedi ve köpeklere saldırıyorlar.
Sultanahmet’te turistik bir sanat çarşısında zavallı bir kedi varmış, oradakiler hayvancağıza bakıyorlarmış. Yavruları ile birlikte kediyi bir kutuya koyup Ataköy’e atmışlar. Duyunca çok üzüldüm. Bereket versin, oradaki merhametli ve vicdanlı bir vatandaş kedileri koruma altına almış, bakıp besliyormuş. (Kedileri aramaya giden birinden öğrendim.)
İstanbul suriçinde bir imam, caminin bahçesini kirletiyorlar diye oradaki kedileri toplayıp Şirinevler’e attırmış. İmam böyle yaparsa… Bu imam şu meâldeki hadîs-i şerifi duymamış mı?
“Bir kadın bir kediyi hapsetti. Hayvan yiyecek içecek bulamadı ve öldü. Allah bu kadını cehenneme koydu…” Merhamet etmeyene merhamet edilmez. Kediye köpeğe, vahşî hayvana, kunduza, vaşağa, sülün kuşuna, yunus balığına, yaban keçisine zulüm ve işkence mi ettin?.. Bekle… Aradan birkaç sene geçer, dümdüz yolda giderken, “bilinmeyen ve anlaşılmayan bir sebepten dolayı” şarampole yuvarlanırsın, ya ölürsün, yahut sakat kalırsın…
Etme bulma dünyası… 12 Şubat 2007