Bu Kadar İnsafsızlık Olmaz!’ ‘
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Aralık 2018
Pazar
İnterneti karıştırırken, bir okuyucunun “Müslümanlar!.. Biz Bu Kafayla Kurtulamayız” başlıklı yazımla ilgili bir e-mailini okudum 01/06/2008 tarihinde, mezkur yazımı iktibas eden cafesiyaset.com sitesine gönderilmiş.
Bayram Sülü ismini veren (gerçek isim mi, takma mı?) Müslüman vatandaşımız aynen şöyle yazıyor:
günaydın mehmet bey yıllarca insanları siz kuranı anlayamazsınız diye allahtan uzaklaştıran kim? yıllarca ehli sünnet takıntısıyla ümmeti birbirine düşüren kim? yıllarca şeyhlere hocalara imamlara ilahlık taslatan kim? yıllarca mevlanaların yunus emrelerin ibni arabilerin islamı katleden yorumlarını bize gerçek din diye yutturmaya çalışanlar kim? batini yorumlarla zihnimizi yıllarca körelten kim? tasavvuf dinini kuranın özü diye, islamı ise kabuk diye yutturmaya çalışan kim? siz hiç kendinizi bu eleştirilerle mukayese ettiniz mi?”
Tenkitleri maddeler halinde (ve adam gibi…REB) yazalım:
“(1) Yıllarca insanları
diye Allah’tan uzaklaştıran kim?
(2) Yıllarca
ümmeti birbirine düşüren kim?
(3) Yıllarca şeyhlere, hocalara, imamlara
kim?
(4) Yıllarca Mevlana’ların, Yunus Emre’lerin, İbni Arabi’lerin
bize gerçek din diye yutturmaya çalışanlar kim?
(5)
(6)
yutturmaya çalışan kim?
Siz hiç kendinizi bu eleştirilerle mukayese ettiniz mı?”
Şu kısa tenkit ve saldırı metni bile, ülkemizdeki bazı Müslümanların ne kadar aşırıya kaçtıklarını, ne kadar ölçüsüz ve dengesiz şekilde düşünce ve görüş beyan ettiklerini göstermeye yetiyor.
diyor. Böyle bir din yoktur, İslâm tasavvufu vardır ve Şeriata mutabık olmayan tasavvuf bâtıldır. Şeriatla çatışmayan tasavvuf doğrudur, haktır.
diyor. Ne büyük insafsızlık ve bühtan.
diyor. Asıl takıntı ehl-i sünnet değil, şu veya bu yaftalarla ortaya çıkan bid’at, zındıklık, ilhad cereyanlarıdır. Ehl-i sünnet İslâmlığı, Kur’an, Sünnet ve icmâ-i ümmet yolu değil midir? Buna takıntı demek insafa, iz’ana, vicdana sığar mı?
Ehl-i sünnet İslâm demektir.
Sözde selefîlik takıntısı… Pakistan’dan bin din aliminin ve müftünün fetvalarıyla kovulmuş Prof. Fazlurrahman’ın tarihsellik takıntısı…
Biz insanları, siz Kur’an’dan anlayamazsınız diye Allah’tan uzaklaştırmışız… Kur’an Allah’ın insanlığa kelamıdır, dinimizin ana kaynağıdır. Cahillerin, kötü niyetlilerin, bid’atçilerin, az veya çok sapık olanların, ehliyetsizlerin Kur an’ı kendi kafalarına göre yorumlamalarına karşı çıkmak insanları Allah’tan uzaklaştırmak mıdır? Bugün ülkemizde yüzlerce (evet yüzlerce) tercüme, meal, tefsir var. Bunların kaçta kaçı gerçekten alim, ehil, fazıl, muktedir, icazetli müfessirler tarafından, Allah rızası için, uzun emekler verilerek, yıllar harcanarak hazırlanmıştır? Bir İslâm toplumu için en büyük felaket, Kur’an’a ihanet edilmesidir. Ehliyetsizlerin tercümeleri, mealleri, tefsirleri ihanettir. Bu konuda Müslümanları uyarmak İslâmî bir hizmettir. Cahillerin, bid’atçilerin, sapıkların, kötü niyetlilerin, din sömürücülerinin yüce Kitabımızı mıncıklamalarına engel olmalıyız, halkı uyarmalıyız.
(mezhep imamIarını kasdediyor)
diyor. Bendeniz, yıllardan beri din büyüklerinin, ruhbanların, cemaat reislerinin erbab (rabler) haline getirilmesini, putlaştırılmasını en ağır şekilde tenkit etmiyor muyum?
diyor. Biz ehl-i sünnet Müslümanları Batinîliği bozuk bir fırka olarak görürüz ve reddederiz. Lakin yüce dinimizin, Kur’ân’ın, sünnetin bâtına ait yorumları da vardır. Bunlar dinin zahirîne ters düşmezler, onunla çelişmezler.
İbn Arabî hazretleri “Hâtemü’l-evliyadır”. Onu tenkit etmek ne büyük bir nasipsizliktir. İbn Teymiye ve onun mezhebine bağlı olanlar bu büyük zat için
(En kâfir şeyhtir) diyorlar.
Mevlana Celalüddin Rûmî hazretleri Şeriata sımsıkı bağlıydı, başta namaz olmak üzere İslâm’ın bütün emirlerini yerine getiriyordu. Ayrıca gecelerini nafile namazlarla ihya ediyor, bazen günlerce oruç tutuyordu. Abdestsiz yere basmazdı. Zaman zaman evinin geçim işlerine bakanlara “Bugün evde yiyecek ne var?” diye sorar. Hiçbir şey yok denildiğinde “Oh, çok şükür evimiz Peygamber evine benzedi” diye sevinirdi. Bu zat ahlâk-ı Peygamberîye hassasiyetle ve titizlikle uyardı. Paraya, dünya malına, makama mevkie, şöhrete, benliğe, riyasete, fanî dünya aldanış ve oyuncaklarına önem vermezdi.
Yunus Emre, bu yüce dini çok iyi ve doğru şekilde anlamış ve terennüm etmiş bir “Türkmen Kocası”dır, bir maneviyat güneşidir. Ona nasıl dil uzatılır?
İslâm dininde çeşitlilik vardır. Esasa, usûle ters düşmemek şartıyla çeşitlilik bir zenginliktir, rahmettir. Nitekim Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretleri “Ümmetimin çeşitliliği geniş bir rahmettir” buyurmuşlardır.
Arap dünyasında tasavvufu inkar eden, muhkematı bırakıp müteşabihatı öne çıkartan, krallarına “Melikül-muazzam” diyen, kendi bid’atlerini kabul etmeyenleri tekfir eden, asık suratlı (abus vecihli) bir dinî uygulama sergileyen, kucaklayıcı değil, dışlayıcı ve tekelci bir anlayışın çukurlarına düşen, neredeyse herkesi şirk ve küfr ile itham eden bir taife zuhur etmiştir. Osmanlılar zamanında bunların ehl-i sünnet Müslümanlarına yaptıkları zulüm ve cevrleri azılı kâfirler bile yapmamıştır.
İnsaf insaf insaf… İtidal itidal itidal… Asla ve esasa zıt ve muhalif olmayan olumlu çeşitliliklere saygı… Mü’mini tekfir eden kâfir olur… 30 Haziran 2008