“Bu Kent Türklere Kalmaz!”
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Ocak 2019
Cumartesi
Ermeni konferansı mahkeme kararıyla durdurulmuş. Şimdi büyük medya bu konuyu tartışıyor. Yüzlerce yazar, gazete, dergi, ajans atıyor tutuyor, kesiyor biçiyor, ahkâm kesiyor. Ortalık bir toz duman ki, sormayın.
Benim bu işlere pek aklım ermez. Tarihçi değilim, konunun uzmanı değilim. Ancak, mahkeme durdurma kararını verirken, “Bu konferans için kimler para vermiştir? Bu işin masraflarını kimler karşılıyor?..” meselesi üzerinde durmuş. Bazı gazeteciler “Mahkeme böyle sorular soramaz!..” diyerek hop oturup hop kalkıyor.
Mahkeme soramazsa, bendeniz basit bir Türkiyeli olarak soruyorum:
– Organizasyonu büyük para getiren bu konferans için dışarıdan ne kadar para gelmiştir?.. Bu paralar hangi kurumlara ve şahıslara dağıtılmıştır? Birtakım sayın karacüppeliler bu Ermeni fonundan ne kadar ücret almışlardır?
Türkiye halkının bu soruların cevaplarını öğrenmeye hakkı yok mudur?
Sosyal, kültürel, ekonomik zelzeleler içinde altüst olan bir ülkenin halkıyız. Son yıllarda, rüyamızda görsek inanmayacağımız hadiseler oldu.
l İslâm düşmanı agresif ve fanatik Protestan misyonerlerine alabildiğine imkan, fırsat ve hürriyet verildi ve yurdun her yerinde yeni kiliseler yapıldı, eski kilise harabeleri restore edildi.
l İş o raddelere vardı ki, Rahşan Ecevit bile “DİN ELDEN GİDİYOR!” diye feryadı bastı.
l Bülent Ecevit, “Türkiye parçalanıyor!..” diye bağırmaya başladı.
l Van kalesi civarındaki, 1915’te Ermenilerin yaktığı iki tarihî cami yürekler acısı vaziyette harabe halinde dururken, Ankara iktidarı Van gölündeki Akdamar (Ahdamar) adasındaki Ermeni kilisesini, masraflarını devlet bütçesinden vermek üzere tamirat kararı aldı. Bu iş, altı ay gibi rekor bir sürede bitirilecekmiş.
l Ülkemizin çeşitli yerlerinde içinde sinagog, kilise, cami bulunan “Diyalog ve Hoşgörü” siteleri yapılmaya başlandı, buralarda zaman zaman hahamlar, papazlar, imamlar birlikte Diyalog ayinleri yapıyorlar. Allah Allah… Evvel yoğidi, iş bu rivayet yeni çıktı…
l İsrailli Sami Ofer adında bir adam Türkiye’yi satın almaya başladı,
l Çanakkale’nin en büyük ve önemli meydanına bir kilise yapılması için harekete geçildi.
l Denizli’nin bir ilçesinde, 1924’te Rumlar tarafından terk edilmiş olan ve 1948’de cami haline çevrilmiş bulunan binanın tekrar kilise haline getirilmesi için harekete geçildi. Halkın galeyan ve nefreti üzerine durduruldu.
Bütün bu akıl almaz işler yapılırken, ülkenin Müslüman halkı üzerindeki baskılar, insan hakları ihlâlleri devam ediyor.
H Üniversitelerde başörtüsü yasağı sürüyor.
H İmam-Hatipli ve ilâhiyat fakülteli kızlar bile başlarını örtemiyor.
H Misyonerler cirit atarken, Müslümanların davet ve tebliğ yapmak için dinî dernek kurma hakları yoktur.
H Ülkede bunca kilise yapılırken, İstanbul Göztepe’de cami yapılacak diye bütün ilerici, çağdaş, lâik, mason, Sabataycı cephe ayağa kalktı.
Dış tahrikler (kışkırtmalar) sonucu PKK terörü hortladı. Her gün askerlerimiz, polislerimiz öldürülüyor, yaralanıyor.
Kuzey Irak’ta fiilen bir Kürt devleti kuruldu. Kerkük Türkmenleri Amerikalılar tarafından kadın, çoluk çocuk eziliyor, katl ediliyor.
İskenderun limanından Amerikalılar Irak’a asker, silâh, cephane ve çeşitli malzeme sevk ediyormuş.
Ülkemizin doğusu boşaltılıyor. Bu boşalan araziye ileride dışarıdan nüfus mu getirilecektir? Mutlaka sorulması gereken bir husustur bu.
Gazeteci Mine Kırıkkanat, Çevik Gülersoy vefat ettiğinde Radikal gazetesinde bir yazı kaleme almıştı. Yazının başlığı şuydu:
“BU KENT TÜRKLERE KALMAZ”
Bu yazıdan iki paragrafı aşağıda okuyacaksınız:
Karacaahmet Mezarlığı’ndaki restorasyon çalışmalarını denetlediğimiz bir gece, Şişli’deki Turing binasında, Çelik beyin odasına yığıldık. Çelik Gülersoy, kimseyle laubali olmazdı. Kendisini zorlamadan otoriter, saygı uyandıran bir insandı, konuşmadan konuşulmazdı. Ama o gece, dayanamayıp, bunca bürokratik engele ve rakiplerinin, hasımlarının (Eczacıbaşı) saldırılarına göğüs germek, attığı her adımda hesap vermek pahasına niçin tarihi diriltmeye çalıştığını sordum. Yanıtı ilginçti:
“Bu İstanbul’u, Türklere bırakmayacaklar Mine hanım. Gelecekler ve geri alacaklar. İşte o zaman, geldiklerinde ve gördüklerinde, bu Türkler de hepten barbar değilmiş, onlar da bir uygarlık yaratmış, olanı korudukları da olmuş ve güzel şeyler de yapmışlar, desinler istiyorum!”
(Radikal, 7 Temmuz 2005