Bu sistem ile..
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
SORU şudur:
Türkiye bugünkü sistemle selâmete çıkabilir mi?
Benim cevabım
Çıkamaz
dır.
Türkiye’yi bu hale bugünkü sistem ve ideoloji getirmiştir. Bir sistem hem batıracak, hem de kurtaracak, olur mu böyle şey?
Bir kere sistemin eğitim anlayışı bozuktur. Hem evrensel değerlere, hem millî kimliğe ve menfaatlere aykırıdır.
Yakın zamana kadar sistemin siyasî tarafı bozuktu ama iktisadî bakımdan bir dereceye kadar canlılık, güç, ilerleme vardı. Şimdi sistem o taraftan da çöküyor.
Çivisi çıkmadık ne kaldı? Siyaset berbat, iktisat ve finans berbat, eğitim berbat, üniversiteler berbat, hukuk ve adalet işlerinin manzarası meydanda; çetecilik, mafyacılık, talan, soygun, rüşvet, hırsızlık almış yürümüş; iç göç korkunç boyutlara ulaşmış. Her yerde çöküntü, dağılma, tezebzüb, izmihlâl, inhilâl alametleri görülüyor. Sonra bu sistem içinde, bu kafa yapısıyla, bu dünya görüşüyle Türkiye buhrandan kurtulacak, selamete çıkacak. Güldürmeyin beni.
Bu sistemle enflasyon yenilebilir mi? Bu sistemle Türkiye’de güçlü bir millî irade iktidarı kurulabilir mi? Bu sistem eğitimi, üniversiteyi, hukuk ve adaleti, polisi islah edebilir mi?
Bazılarına garip gelecek ama Türkiye’nin hiçbir derdi olmasa, sadece lisan ve edebiyatı böyle olsa yine batması, çökmesi için yeterlidir. Böyle lisanla medeniyet olmaz, devlet olmaz, hukuk olmaz, eğitim olmaz. Dil Kurumu erbabının gayretleri sonunda canım lisanımız üç yüz kelimelik bir iletişim, pazar, sokak, günlük anlaşma vasıtası haline indirilmiştir. Bu arı dil ile kabile, aşiret, Eskimoluk, Hotantoluk, marjinallik olur; fakat kesinlikle medenî, ileri, çağdaş, gücünü mâziden ve geleneklerinden alan bir yapı olmaz.
Bugünkü lise eğitimi ile Türkiye’yi kurtaracak, yüceltecek, selâmete çıkartacak vasıflı, güçlü, üstün kadrolar, aydınlar, seçkinler yetiştirilebilir mi?
Türkiye niçin şimdiye kadar bir tek Nobel ödülü bile alamamıştır? Yunanistan, Şili, Portekiz ve daha birçok küçük ülke Nobel aldı da biz niçin alamadık?
Eroin, kokain, uyuşturucu madde helikopterlerle taşınıyormuş. Bu belâ ile mücadele etmesi gereken bazı önemli kişiler uyuşturucu mafyası ile birlikte çalışıyormuş. Böyle bir sistem mi Türkiye’yi nurlu ufuklara, selâmet sahillerine götürecek?
Medyanın haline bakınız. Basın değil, hasım. Neye hasım? Millete.
Şu düzen partilerinin yapısına bakınız. Kötü liderler,
Önce ben, sonra partim, sonra memleketim
dermiş. Bizimkiler,
Önce ben, sonra ben, en sonunda yine ben
diyorlar. Bunlar mı hükümet kurup da ülkeyi, halkı, devleti yüceltecek?
Bu sistem milletle devleti karşı karşıya getirmiştir. Bu sistem gelenin keyfi için geçmişe, tarihe, mâziye, atalara sövme âdetini yerleştirmiştir. Bu sistem çoğunluğun din ve vicdan hürriyetini kısıtlamış, laiklik perdesi altında koyu bir
Devlet dini
siyaseti takip ederek İslâm’ı ve Ümmet’i baskı altına almıştır.
Bir sürü fâil-i meçhul cinayet işlendi ve işlenmeye devam ediliyor. Bu cinayetlerin içyüzü niçin açığa çıkartılmıyor? Katiller niçin yakalanıp cezalandırılmıyor?
Bu ülkedeki bütün rezaletlerden, kepazeliklerden, büyük hırsızlık ve talanlardan, demokrasi ve hukuk ihlâllerinden, kötülüklerden, islah adı altında yapılan sabotajlardan sorumlu bir zihniyet vardır. Bu habîs zihniyetten kurtulmadıkça bize kurtuluş yoktur.
FRANSIZLAR, fâhişelik için,
Dünyanın en eski mesleğidir
derler. Hırsızlık da çok kadim mesleklerdendir. Toplumsal bir barış sistemi ve bir nizamı olan, hukuk ve adalet bulunan her yerde hırsızlık yasaklanmış, hırsızlar cezalandırılagelmiştir.
Hırsızlık binde bir olduğu zaman, bu nisbet toplumu, ülkeyi, halkın geleceğini ve varlığını, devleti tehlikeye düşürmez. Lakin bu nisbet büyür, hırsızlık yaygınlaşır, tabiî hale gelir ve hukuk, devlet, toplum bunu önleyemezse durum vahim demektir.
Bugün, aç kaldığı için fırından bir ekmek çalan kimsenin canına okuyorlar ama yüz milyarları, trilyonları götürenler güven içinde zevk ü sefa sürüyor. Küçük hırsızlıkları suç sayan, küçük hırsızları şiddetle cezalandıran fakat büyük hırsızları baş tacı eden bir sistem bitmiş demektir.
Hakketmediği, ehil ve layık olmadığı bir parayı, malı, menfaati alanlar da dolaylı olarak hırsızdır. Hırsızlığın bu türü bizde şu sırada ne kadar yaygındır.
Resmî veya özel sektörde bir iş veya memuriyet yaparken mesai vakitlerine riayet etmeyen de bir tür hırsızdır.
Bugün hırsızlık bizde bir felsefe halini almıştır. İnsanı insanın kurdu olarak gören bir düzende zaten başka bir düşünce tarzı düşünülemez.
Devletin veya belediyelerin 25 milyara yapılacak bir işini, alavere dalavere ile 150 milyara vermek de hırsızlıktır.
Böyle hırsızlıklar tek başına olmaz. Hırsızlığın yanında mutlaka emanete hiyanet ve yalan da bulunur.
Bizdeki düzen particiliği hırsızlığı önleyemez. Aksine teşvik eder. Düzen partilerinin katında politika, hizmetler, faaliyetler iktidara geldikte birtakım menfaatlerden yararlanmaya yöneliktir. Devlet ve belediye işleri arpalık zihniyetiyle mütalaa edilir.
İşleri, memuriyetleri, vazifeleri ehil ve layık olmadıkları halde
Parti, tarikat, cemaat, lobi kardeşlerine
verenler de bir nevi hırsızlık yapmış olurlar.
Hırsızlığı sadece dinsizler, imansızlar, kâfirler, zâlimler yapmaz. Yarı Müslümanlar, sözde dindarlar, münafıklar da yapar. Ehil ve layık olmadığı dinî bir vazifeye bin bir israr ve kulis ile nâil olanlar da hırsızdır.
Devletin ve belediyelerin bütçelerinden doğrudan doğruya para almak ahmaklığını irtikâb etmez açıkgöz hırsızlar. Hırsızlıklarını, talan ve soygunlarını, suiistimallerini kamufle etmek için onları iş, ihale, hizmet şeklinde gösterirler. Mesela bir dairedeki hırsızlar, paravan bir şirket kurarlar ve o dairenin bütün işlerini o şirkete havale ederler. Böylece, aylık maaşı 200 milyon lira olan herif, hırsızlıkla 200 milyar lira vurur. Zâhirde, halk arasında, toplum içinde de göğüslerini gere gere açık alınla dolaşırlar.
Bundan yıllarca önce fakir bir kızcağız,
Şeftali isterim
diye ağlayan küçük kardeşine vermek üzere manavdan bir tek şeftali çaldığı için tutuklanmış, hapse atılmıştı. O zaman gazeteler bu hırsızlığın hikâyesini uzun uzadıya yazıp anlatmışlardı.
Büyük, saygın, kodaman, pabucu büyük, önde gelen hırsızlar bir toplumun en alçak, en namussuz, en rezil, en kepaze, en it uğursuz, en sefil, en bayağı insanlarıdır. Yazık ki, paranın tek değer olduğu bugünkü ortamda en büyük itibarı onlar görüyor.
Şâir ne demiş: