Bu Yaz Susuzluk Kapımızı Çalacak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cuma
Şimdiden kara kara düşünüyorum. Bu yaz İstanbul’da ve yurdun birçok yerinde kuraklık olacakmış ve su sıkıntısı çekilecekmiş. Halk ne yapacak, ben ne yapacağım? Zenginler, nüfuzlular için problem değil. Öyle lüks siteler var ki, içlerindeki bir iki milyon dolarlık köşklerde oturanlar kullanma sularını Uludağ’dan tankerlerle getirtmek imkânına sahipler. Peki, fakirler ne yapacak?
Yazın sıcak günlerinde sıcaklık 35 derece olacakmış. İstanbullular buna alışkın değiller, ne yapacaklar? Yaz aylarında Antalya turist kaynıyor, bu yolla ülkemize döviz giriyor, yüz binlerce insana iş ve ekmek temin ediliyor. İstanbul’da 35 derece olunca, Antalya’da 40-45 derece olacak, eskisi gibi turist gelmeyecek. Bunun sonu ne olur? Aşırı sıcaklar bazılarının işine gelecek… Klima, soğutucu cihaz fabrikaları gece gündüz çalışıp üretim yapacak. Dondurmacılar, meşrubat sanayi sevinecek.
1967’de Mekke’ye gitmiştim, oranın sıcağına alışık değilim, nerede bir şerbetçi görsem parayı uzatıp bir bardak alıp içiyorum. Oooh! Buz gibi şerbet boğazımdan aşağıya şifa verici bir ilaç gibi iniyor. İçip yoluma devam ediyorum. Aaa, elli metre, yüz metre geçmeden yine bir hararet basıyor. Bir yandan terliyorum, bir yandan sıvı alıyorum… İstanbul acaba böyle mi olur?
Yazın sıcak ve kurak geçmesi bir tarafa; yağmursuzluk ve karsızlık böyle devam ederse bu halk ne yapacak? Mega kentimizin su ihtiyacını karşılayan barajlarda sekiz aylık su varmış. Harcananın yerine yeni su gelmezse ne olacak?
Bu dünyayı bu hale, durmadan dinlenmeden ilerleme, büyüme, zenginleşme, aşırı tüketim, israf, lüks çılgınlıkları getirdi. Dünyayı düşünmeden, geleceği hesaba katmadan deli dana gibi hareket ettiler. Denizleri kirlettiler, havayı kirlettiler, Amazon ormanlarını tahrip ettiler, atmosferi karbon gazıyla doldurdular, ozon tabakasını deldiler. Velhasıl her haltı yediler ve sonunda dünyanın çivisi çıktı. Boğaziçi’nde bir yalıda yaşamayı hayal eder dururdum. Artık böyle bir şeyi düşünmüyorum. Kutuplardaki buzlar eriyince deniz yükselecek ve yalıların alt katı su içinde kalacakmış.
Ne acayip bir kış geçirdik? Batı tarafında doğru dürüst kış olmadı, adamakıllı kar ve yağmur yağmadı; doğuda ise dehşetli soğuklar oldu. Bir ara yanılmıyorsam Erzurum’da sıfırın altında 35 derece olmuştu.
Birtakım sığ fikirliler, Edison’u ve benzeri mucitleri (icat edenleri)yere göğe koyamıyorlar. Ben onları sevmiyorum, takdir etmiyorum, kendilerine hayır duada bulunmuyorum. Dünya, birtakım yeni keşifler ve icatlar yüzünden batacak hale geldi.
Keşke Amerika’daki Amişler gibi 18’inci asrın elektriksiz, motorsuz, telefonsuz, televizyonsuz, trensiz hayatını sürseydik de şu dünyamız bugünkü hale düşmeseydi. Benim çocukluğumda yolcu uçakları vardı ama bugünkü kadar ucuz ve hızlı değildi. İstanbul’dan New York’a gitmek isteyenler, Ankara vapuruna binerler, birkaç günde Marsilya’ya ulaşırlar, oradan trenle Le Havre limanına yolculuk ederler, oradan da transatlantik denilen dev yolcu gemileriyle bir haftada New York’a ulaşırlardı. Şimdi ise İstanbul-New York arası uçakla galiba 12 saatmiş. Hız iyi ama medeniyet ilerleye ilerleye, teknik gelişe gelişe, icat ve keşifler çoğala çoğala dünyanın dengesi bozuldu. Şimdi soruyorum: New York’a uçakla mı gitmek daha hayırlı, gemiyle mi?..
Teklif ediyorum: Ülkemizin belli başlı, ehliyetli ve icazetli Ehl-i Sünnet din âlimlerinden beş on kişilik bir grup; onların karşısında reformculardan, yenilikçilerden, değişim taraftarlarından, diyalog severlerden aynı miktarda kişi… Bunlar toplansınlar ve aşağıdaki konuları tartışsınlar. Bu tartışma televizyonlar vasıtasıyla halka duyurulsun, ayrıca her iki tarafın görüşleri yazılı olarak da kaydedilsin. Konular şunlardır:
(1) Allah katında makbul, hak din sadece İslâm mıdır; yoksa Musevîlik ve Nasranîlik de, diyalogcuların iddia ettikleri gibi hak mıdır?
(2) Kur’ân “İbrahim, Yahudi ve Nasranî değildi, o hanif ve müslimdi” buyuruyor. Diyalogcular ise üç İbrahimî dinden bahsediyorlar. İslâm’ın dışında şu anda İbrahimî din var mıdır, yok mudur?
(3) Hazret-i Muhammed’i inkâr ve tekzip eden, O’nun peygamberliğini ve davetini kabul etmeyen, O’na yalancı diyen kimseler kurtuluş ve cennet ehli olabilir mi?
(4) Kur’ân’a düzmece kitap diyen, İslâm’a düzmece din diyenler ehli cennet midir?
(5) Yahudileri ve Hıristiyanları memnun etmek için Kelime-i Tevhid’in ikinci kısmını söylememek caiz midir?
(6) Müslümanlarla ehl-i kitap arasında Amentü konusunda ittifak mı vardır, yoksa derin ihtilâflar mı?
Herkes eteğindeki taşları dökmelidir. Diyalogcular, lâfı evelemeden gevelemeden
sorusuna çok açık ve seçik cevap vermekle yükümlüdürler.
Ankara’daki Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuya, bu tartışmalara doğrudan doğruya karışamaz ve katılamaz. Çünkü
baskılar altındadır. Öyle baskılar ki, Cuma hutbelerinde minberde “Allah katında din İslâm’dır” âyetinin okunmasına bile mâni olmak isteniyor.
Türkiye’deki diyalog, dinde reform, dinde yenilik, light Islam tartışmalarının bütün İslâm âlemine duyurulmasında büyük yarar görmekteyim. Bu maksatla çok özlü metinler hazırlanıp İngilizce, Arapça, Fransızca, Urduca, Farsça yayınlanmalıdır. Dünyadaki onlarca, hattâ yüzlerce Şeyhülislâmlığa, başmüftülüğe, Şeriat fakültelerine, büyük ve muteber din âlimlerine ve üstadlarına bunlar gönderilmeli ve fetva istenmelidir.
Diyalogcular ve reformcular meydanı boş bulmuşlar asıp kesiyorlar, esip savuruyorlar, ortalığı tozutuyorlar. Bakalım onların iddialarına İslâm dünyasındaki din otoriteleri ne cevaplar verecek? İslâm âlimlerinin Yahudilerin ve Hıristiyanların hatırı için Kelime-i Tevhid’in ikinci cümlesini söylememek teklifine ne gibi reaksiyonlar göstereceklerini merak ediyorum doğrusu.
Bendeniz din âlimi değilim, bu konuda gerekenleri yapmak benim üzerime düşmez. Yazık ki, asıl çalışması ve hizmet etmesi gerekenler üzerlerine düşen vazifeleri yapmıyorlar. Bir metin hazırlanacak, beş altı dile tercüme edilecek, broşürler bastırılacak, e-mailler şeklinde İslâm dünyasında on binlerce, yüz binlerce adrese gönderilecek; takdir buyrulur ki bu iş için sekretarya (büro) hizmetleri gerekir. Ne kadar masraf olacaksa onları karşılayacak bir bütçe, bir fon gerekir. Ehl-i Sünnet camiasında bu hizmeti
yapacak, bu masrafları karşılayacak kuruluşlar yok mudur? Bunca cemaatler, vakıflar, hocalar ne güne duruyor?
İslâm dünyasından yüz büyük âlimin, fakihin, müftünün, din ulusunun; diyalog, dinde reform, cennete kimler girecektir, tevhid ile teslis bağdaşır mı gibi konularda açık ve seçik fetvaları bir kitapçıkta toplanacak ve çeşitli dillere tercüme edilerek yayınlanacak. Ayrıca internet vasıtasıyla İslâm âlemine duyurulacak. Ne kadar iyi ve faydalı bir şey olur. 10 Mart 2007