Cuma


 

TÜRKİYE’nin buğday konusunda iki büyük problemi vardır Birincisi temel gıdası olan buğdayı kendisine yetecek miktarda üretememek. On sene öncesine kadar dışarıya buğday ihraç eden ülkemiz şimdi ekmeğinin hammaddesini dışarıdan dolar ödeyerek getirtiyor. Türkiye bu hale nasıl düşmüştür, nasıl düşürülmüştür? Bunun birinci suçlusu ve sorumlusu kötü yönetimdir. Popülist politikacılar yıllar boyunca, oy alabilmek için buğday üreticisine dünya fiyatlarının çok üzerinde paralar ödemişler ve sonunda bugünkü çıkmaza girilmiştir.

Buğday konusunda ikinci felâket ve problem ekmek kalitesinin beslenme ve sağlık açısından çok kötü oluşudur.

Dışarıdan ithal edilen buğdaylar kalitesizdir. Bu yetişmiyormuş gibi biz buğdayı çok ince şekilde eliyoruz ve sağlıklı beslenme için zarurî olan kepeğini ayırıyor ve insanımıza sadece besin değeri olan has ekmek yediriyoruz.

Ekmek konusunda Türkiye sinsi bir soykırım karşısındadır. Kepeksiz beyaz ekmek yemek, uzun vadeli bir ihtihardır. Bana inanmayanlar konunun uzmanlarına sorsunlar.

Bizde bir ordu kadar doktor var, her yere hastahaneler açıldı, ilaç sanayii gece gündüz çalışıyor. Lâkin hastaların ve hastalıkların miktarı bunları aşıyor. Halkın yarısı hastadır. Bu sağlıksızlığın ana sebeplerinden biri kepeksiz buğday unundan yapılmış ekmek tüketmekten ileri gelmektedir.

Buğday harika bir besin maddesidir. İçine bir miktar soya fasulyası unu karıştırılmış ekmek, yanında başka katık istemez ve biraz sebze ve meyve ile insanın sağlıklı ve dengeli beslenmesine yeter. Buğday ve pirinç, Allah’ın insanlığa ikram ettiği iki ulu nimettir. Ancak bunları yemesini bilmek gerekir. Zarı tamamen soyulmuş pirinç de sağlık bakımından elverişli değildir. Bizim eski yerli pirinçlerimizin üzerinde zarın bir kısmı kalırdı, şimdi bembeyaz, göze güzel görünen pirinçler satılıyor, yeniliyor.

Tekrar buğdaya dönelim. Asr-ı Saadet’ten sonra ilk çıkan bid’at unun elekle elenmesidir. İkinci bid’at de insanların doyasıya yemek yiyerek, yahut doyduktan sonra da yiyerek semirmeleri, şişmanlamalarıdır.

Halkımızın beslenme şekli son derece sağlıksızdır. Şehirlerde satılan nice gıda maddesinde:

1. Sağlığa zararlı boyalar,

2. Sağlığa zararlı aromalar,

3. Sağlığa zararlı koruyucu maddeler,

4. Sağlığa zararlı hormonlar,

5. Sağlığa zararlı başka kimyevî maddeler bulunmaktadır.

Bunlar insanları hemen hasta etmez, çabucak öldürmez. Oldukça uzun bir zaman dilimi içinde süründüre süründüre perişan eder.

Kanun ve nizamlara göre sebze ve meyvelere hormon vererek yetiştirmek yasaktır. Yasaktır ama bunu kimse dinlemiyor ve maalesef devlet ve belediyeler gerekli kontrolu yapmıyor.

Sun’î kimyevî gübrelerle yapılan ziraat ürünleri de sağlığa zararlıdır.

Tavukçuluk bir sanayi dalı haline gelmiş ve üzülerek söylüyorum bir facia haline dönüşmüştür. Tavuk çiftliklerinde, daha doğrusu tavuk fabrikalarında civcivlerin kısa zamanda büyüyüp satışa hazır olmaları için kimyevî maddelerle dolu sun’î yemler verilmektedir. Öyle ki, kırk küsur günde tavuk haline gelen hayvanlar kesilmezse, çatlayıp ölmektedir. Bu yetiştirme tavukların etlerinin, normal şartlar altında yetiştirilen köy tavuklarıyla benzerliği ve alâkası yoktur.

Pastalarda, şekerlemelerde, nice gıda maddesinde kullanılan jelatin, Avrupa’da çıkan sığır hastalıklarından sonra domuz kemik ve derilerinden imal edilmektedir. Bu jelatinler, dinimize göre tüketilmesi haram olan bir maddedir ve sağlığa da zararlıdır.

Bazıları itiraz edecekler ve bunların sağlığa zararlı olduğunu nereden çıkartıyorsun diyeceklerdir. Onlara şu cevabı veririm: Bizde serbest olarak tüketilen nice gıda maddesi ve onlara ilave edilen kimyevî maddeler birçok medenî ülkede yasaktır. O ülkelerin bunları yasaklamasının bir hikmeti ve sebebi olması gerekmez mi?

Halkımızın sağlığını bozan şeylerden biri de haddinden fazla kimyevî ilaç tüketilmesidir. Uluslararası dev ilaç firmalarının gözünde hasta yok, müşteri vardır. Onlar, icap etsin veya etmesin, lüzumu olsun veya olmasın daha fazla ilaç tüketilmesini ister. Genel ahlâka ve özellikle tıp ahlâkına aykırı olarak, ilaç tüketimini arttırmak için doktorlara birtakım menfaatler sağlanmaktadır. Aşırı ilaç tüketimi halkımızın sağlığını berhava etmiştir.

Kârlarına kesat gelmesini istemeyen ilaç firmaları, Ortodoks Tıp Kilisesi’nin dışındaki geleneksel ve alternatif tıplara sanki savaş açmıştır. Şifalı bitkileri ilaç diye satmak yasaktır. Böyle bir ilaç imal etmek için resmî izin alamazsınız. İzinsiz yaparsanız mahkemeye verilir, ağır para cezalarına çarptırılırsınız. Dünyanın bütün medenî ülkelerinde homoepati, aromaterapi gibi paralel ve alternatif tıp serbesttir ama Türkiye’de yasaktır.

Uluslararası gıda maddeleri ve ilaç ahtapotu ülkemizi, halkımızı kolları arasına almıştır. Sadece buğday konusunda değil, nice temel gıda maddelerinde de dışa bağımlı hale gelmişizdir. Pirincimiz, sıvı yağlarımız, bakliyatımız, etimiz de dışardan satın alınmaktadır. Dünyayı haraca kesen mafyalar ve onların içerdeki işbirlikçileri şu kocaman ülkenin kendine yetecek kadar buğday, pirinç, yağ, et üretmesine engel oluyor.

Bizim ülkemizde, boyları küçük olmakla birlikte tadları güzel, kokuları nefis muzlar yetişiyordu. Maalesef muzculuğumuz da çökertilmiştir. Amerikan firmaları Atlantik ötesinden büyük soğukhava depolu gemilerle Türkiye’ye muz gönderiyor. Vatanını, halkını seven hiçbir vatandaşın ithal malı muz yememesi gerekir. Bizde meyve mi yok? Mevsimine göre portakal, elma, üzüm, kavun, karpuz, ayva ve daha nice lezzetli ve ucuz meyvelerimiz var, onları tüketelim.

Gıda konusunda, ilaç konusunda Türkiye çok büyük bir hiyanetle ve suikastla karşı karşıyadır. Bir millete, bir ülkeye, bir devlete hainlik etmek için ille de, gizli askerî haritaları düşmanlara satmak gerekmez.

Ekmek olarak kepekli ekmek tüketiniz. Bütçeniz müsaitse nisbeten pahalı olan kaliteli kepekli ekmekleri alınız. En iyi ekmek, hiç elenmemiş buğdaydan yapılandır. Bütçesi müsait olmayanlar, İstanbul’da yaşıyorlarsa Belediye’nin Halk Ekmek Fabrikası’nın ürettiği kepekli ekmekleri alsınlar. Fiyatı ucuzdur ve lezzetlidir.

Bazı fırınlar ekmeklere çeşitli kimyevî maddeler karıştırıyor. Piştiği zaman göze hoş görünen kokuları iyi olan bu ekmekler bir iki gün sonra eciş bücüş hale geliyor, kesmeye kalksanız dökülüyor. Bunları tüketmeyiniz. Unutmayınız ki, büyük şehirlerimizin bazılarında ekmek ve fırın mafyası vardır. Bunlar gerektiğinde adam bile öldürebiliyor. Devlet ve belediyeler bunlarla niçin mücadele etmiyor?

Sağlıklı ve dengeli beslenmek istiyorsanız çok miktarda kepekli ekmek tüketiniz. Ekmek şişmanlatmaz. Zayıflamak isteyen çok kepekli ekmek, az katık yesin. Az ekmek, çok katıkla yapılan diyet, diyet değildir.

Zaruret olmadıkça kimyevî ilaçları kullanmayınız. Soğuk algınlığının en iyi ilacı; bir bardak kaynar suya iki veya üç çay kaşığı lavanta çiçeği atıp, bunun üzerine küçük bir tabakla kapatıp, on dakika demlendikten sonra süzüp içmektir. Hastalığın başında içerseniz kısa zamanda, ilerledikten sonra içerseniz bir gün içinde iyileşirsiniz. Hem ucuzdur, hem daha tesirlidir, hem de yan tesiri yoktur 16 Şubat 2002