Bugünkü Manzara ve Gelecek
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Pazartesi
Türkiye’nin istikbalini düşünüyorum, geleceğe ait kaç senaryo olabileceğini tahmine çalışıyorum. Ufuklarda ışık görünmüyor.
1. İdeal olan, bu ülkedeki bütün kesimlerin, bütün güçlerin bir uzlaşmaya vararak; hukukun üstünlüğü, tam bir demokrasi, temel insan haklarına saygı ve riayet, millî kimliğe hürmet üzerine kurulu bir sistem üzerinde ittifak etmeleridir. Statükodan vaz geçilecektir.
diyenler var. Bu endişeleri, statükoya din iman gibi bağlı olmalarından, ideolojik sebeplerden midir, yoksa gerçekçi midirler? Statüko her geçen gün bitişe biraz daha yaklaşmaktadır. Değişim kaçınılmazdır. Bunu da hiç unutmamak gerek.
2. Demirel statükonun kilit taşı durumundadır. Ondan başka adaylara, güvendikleri yoktur. Peki ondan sonra ne olacaktır? Büyük politikacılar, liderler, düzen partilerinin başları uzun yıllar boyunca saltanat sürdüler, kendilerine veliahd yetiştirmediler. Sonunda bugünkü kaht-ı rical meydana geldi. Demirel’den sonra ne olacak? Fahri Korutürk tipinde etliye sütlüye bulaşmaz bir devlet başkanı yetecek mi?
3. Allah saklasın, büyük bir İstanbul zelzelesi, ülkemizin en büyük şehriyle birlikte bugünkü sistem ve düzeni de yere sermez mi?
4. Mâceraperest bir grup çıkarak, hukuk ve demokrasi dışı yollardan ülke idaresine el koymaya çalışabilir mi?
5. Sadece dış borçlarımızın 150 milyar dolara yükseldiği söyleniyor. Bu yükün altından kalkılabilir mi?
6. Ecevit’ten sonra ne olacak?
7. En büyük ve yıkıcı bela olan kokuşma nasıl önlenecektir? Hangi güç, hangi irade bunu ortadan kaldıracaktır.
8. Ekmeklik buğdayın, etin, pirincin, fasulyanın, nohutun, mercimeğin önemli bir kısmı dışarıdan getirtiliyor. Türkiye’nin ziraati, hayvancılığı, balıkçılığı çökertilmiştir. Sanayi perişan vaziyettedir. Gelir dağılımında korkunç adaletsizlik vardır. Ülkenin kaymağını beş bin aile yemektedir. Bütün bu kötülükler, olumsuzluklar bugünkü sistemin eserleridir. Bunlar nasıl ortadan kaldırılacaktır?
9. Kültür ve medeniyetin temeli olan edebî-yazılı lisan çökmüştür. Eğitimin seviyesi çok düşüktür, çağdışıdır. Üniversiteler, ülkeye kaliteli, işe yarar eleman yetiştirmek için değil, statükoyu ve resmî ideolojiyi ayakta tutmak için faaliyet göstermektedir. Bu eğitimle, bu üniversitelerle Türkiye’yi selamete çıkartmak, güçlendirmek, yükseltmek nasıl mümkün olacaktır?
10. Vaktiyle büyük ümit kaynağı olan, ülkeye az buçuk döviz girmesine, istihdama imkân veren turizm sektörü çökmüş vaziyettedir. Önümüzdeki yıllarda turist akını olmazsa ne olacaktır?
11. Ülkede İslâm’a ve Müslümanlara karşı âdeta bir savaş yürütülmektedir. Bizde din, millî kimliğin birinci ve temel unsurudur. Böyle bir savaşla Türkiye’nin yücelmesi mümkün müdür?
12. Büyük medya kartelleşmiştir. Büyük gazeteler vetelevizyonlar bankalarla, holdinglerle, büyük dev şirketlerle içiçe girmiştir. Ülkenin bir numaralı gücü haline gelmiş olan bu medya ile selâmete nasıl çıkacağız? Medyayı islah etmek için çareler çözümler, planlar, teklifler var mıdır?
13. Memleketin, milletin, devletin başındaki en büyük iki belâ olan din düşmanlığı ve din sömürüsü nasıl önlenecektir?
14. Pax Judaica havzasına dahil edilmiş olan ülkemizin siyasî, iktisadî, kültürel bakımdan sömürgeleştirilmesi nasıl durdurulacaktır?
15. Her kesime mensup namuslu aydınlardan ve güçlü şahsiyetlerden meydana gelen elli kişilik bir şûra toplanarak, bir “İkinci Misak-ı Millî” metni hazırlayıp yayınlayamaz mı? Birtakım evrensel değerler üzerinde uzlaşıp ittifak edemez mi? Böyle bir şûra içinde Dinci Lâik, Sünnî Alevî, Sağcı Solcu, Türk Kürt… ve diğer bütün büyük kesimler ve farklılıkların temsilcileri bulunacaktır. Tabiî namuslu ve temiz olmaları şartıyla.
16. Ermenistan Türkiye ile normal münasebetler kurmamakta direniyor. Bu meselenin ileride ülkemizin, milletimizin, devletimizin başına büyük belâlar getirmemesi için ne gibi tedbirler alınmaktadır?
17. Kıbrıs meselesi ne olacaktır? Denktaş’tan sonrası için ne gibi tedbirler alınmıştır?
18. Devletin, Millet Meclisi’nin, hükümetin, hukukun, demokrasinin, insan haklarının üzerinde bulunan şu esrarlı ve gizli “Derin devlet” hep bugünkü gibi olacak mıdır, devam edecek midir? Böyle bir yapı ile ülkemiz selamete kavuşabilir mi?
Daha fazla madde yazmıyorum, bu kadar yeter. Bu popülist politikacılar, “2000’li yıllar Türk asrı olacaktır, ülkemiz dünyanın on büyük devleti listesine girecektir, geleceğimiz çok parlaktır…” şeklinde nutuklar çekiyor, yem boruları çalıyor. Bir manzaraya bakıyorsunuz, bir de onların edebiyatına, arada korkunç bir uçurum var.
İnançlı bir insan olduğum için Allah’tan asla ümit kesmem. Lâkin geleceğimizin iyi olması için ortada bir islah iradesi, büyük bir azim gerekmektedir. Hem statüko devam edecek, hem de ülke kurtulacak, yücelecek. Bu mümkün değildir. Değişim şarttır. Mevcut sistem ve düzen Türkiye ile özdeşleştirilirse, hattâ milletten, vatandan, devletten daha üstün ve önemli görülürse hiçbir şey yapılamaz.
Ülkemiz o hale gelmiştir ki, Vatikan bile bizimle ilgili planlar kurmaktadır. Yüzelli sene içinde Türkiye halkının Hıristiyanlaştırılması bile düşünülüyormuş. İspanya’daki, Portekiz’deki, Sicilya’daki, Balkan ülkelerindeki cami harabeleriyle ilgili bir faaliyet yok ama, Türkiye’deki bütün eski kiliselerin tamir ve ihya edilmesi ile ilgili “Avrupa Mimarî Eserler Andlaşması”nın hükümleri bizde sinsice, fakat israrlı şekilde hayata geçirilmektedir.
ABD başkanlık seçimlerinde, Türkiye’ye ve Türklere fazla sevgisi olmayan, buna mukabil Türkiye düşmanı lobilerle içli dışlı olan bir kimse, dünyanın en güçlü devletinin başın geçerse ne olacaktır?
Ben bu satırları yazarken uyuşturucu ticareti bütün hızıyla devam ediyor. Ülkemizde on bin Nataşa varmış, onlar da ticaretlerini sürdürüyor. Hortumlama, hırsızlık, talan, bütçe yağması, rüşvet de devam ediyor. Yozlaşma yangını bacayı sarmış. Bu kötülükleri önlemek mümkün müdür?
Bizim ülkemizin sosyal, kültürel, medenî yapısı din temelleri üzerine kurulmuştur. Din sarsılınca bina da sarsılır, çöker. Millî kimliğin, kişiliğin, kültürün bu dominant unsuru, tarihî bir ârıza yüzünden büyük darbeler yemiş ve bugünkü geriliğe, karanlığa dûçar olmuşuzdur. Ülkemizde vasıflı ve güçlü Müslüman aydınlar, din hocaları, rehberler yetiştirecek islâmî bir eğitim ve üniversite yoktur. Müslümanlar büyük ölçüde köylüleşmiş, gecekondu ve varoş kültürü bataklıklarına yuvarlanmıştır. Müslümanlar bu bataklıktan nasıl çıkacaklar ve Türkiye’ye nasıl hizmet edeceklerdir? Mevcut “Din Baronları Sistemi” ile kırsal kesimlilikten kurtulmak mümkün olabilir mi? 21 Mart 2000