Bursa’da
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Mart 2019
Çarşamba
Salı günü Bursa’ya gittim, çarşamba günü döndüm. Bursa bir İslâm şehridir. İslâm şehri deyince de iki ölçü vardır: Birincisi, bir İslâm şehrinde ezan okununca bir hareket başlar, insanlar camilere gider ve cemaatle namaz kılarlar. İkincisi: Bir İslâm şehrinde Müslüman kadınlar tesettürlü gezerler.
Geceyi, Çekirge’de Medine otelinde geçirdim. İki katlı, güzel, temiz bir otel. Birinci Murad camiinin yanında. Sabah ezanı okununca camiye gittim.Cemaat otuz kişi kadardı. İmam efendinin sesi ve kıraati güzeldi. Otuz kişi böyle bir semt ve cami için çok azdır ama hiç yoktan iyidir. Camide eskiden tarihî hüsn-i hat levhaları vardı. Onların yerinde yeller esiyor şimdi. Birini çalmışlar, müftülük de hepsini kaldırtmış. Hırsızlardan korumak için tarihî vakıf levhaların yerlerinden alınıp depoya konulması doğru mudur? Maddî değeri olan o levhalar zamanla depolardan da uçup kaybolabilir. İstanbul’da Vakıfların büyük bir deposu vardı. Sur dışında Yenikapı Mevlevihanesi’ndeki bu depo kıymetli halı, kilim, şamdan, pûşide, hüsn-i hat ve başka vakıf eşyası ile doluydu. Namussuz, şerefsiz, alçak, it, şeytan, habîs, rezil, bayağı, hâin, haysiyetsiz hırsızlar depoyu boşalttılar ve sonra ateşe verdiler.
Çarşamba günü öğle namazını Ulucami’de kıldım. Cemaat epey fazlaydı. Birtakım dinsizlik yobazları o büyük mâbetteki bazı hüsn-i hat levhalarının imzalarını vaktiyle kazımışlar. Neymiş, hattat kendi isminin yanına Sultan Abdülmecid’in adını da yazmış. Böyle bir yobazlığı ve ecdad düşmanlığını Rus Bolşevikleri bile yapmamıştır. İmkan ve fırsat olsa da, bir hattat bulunsa, silinmiş yazılar tekrar yazdırılsa.
Bursalı dindar kardeşlerime min gayri haddin (haddim olmayarak) bazı tavsiyelerde bulunmak istiyorum:
Öncelikle namazları camilerde cemaat ile eda etmeye çalışsınlar. Yeşil camiinin mihrap tarafındaki sol duvarında büyük bir hat var. “Cemaat rahmettir, fırka ise azaptır” buyuruluyor hadîs-i şerifte. Biz Müslümanlar Ümmet çapında cemaat olamıyoruz bari vakit namazlarında cemaatleşelim. Değişik meşreblere, farklı görüşlere, ayrı tercihlere mensup olan her Müslüman gelsin. Birlik böyle olur. Bazı kimseler imamları beğenmedikleri için cemaati terk ediyorlar. Böyle bir terk meşru olmaz. Filan camiin imamını beğenmiyorsan, falan camiye gidersin… Namaz kılan kardeşlerimiz, güzel ve tatlı bir davetle tanıdıkları musallileri camiye, cemaate çağırsınlar. Vakit namazlarında camiler dolmadıkça Müslümanların kurtulması, iflah olması mümkün değildir. Namaz İslâm’ın en önemli emri ve eylemidir.
İkinci madde olarak şu hususu üzülerek söylemek isterim ki, bu sefer Bursa sokak ve caddelerinde tesettürlü hanım sayısının azlığını müşahede etmiş bulunuyorum. Müslümanların tesettüre çok önem vermeleri gerekir. Hali, vakti, kültürü yerinde olan Müslüman hanımlar ve kızlar, çok zarif ve sanatlı tesettür kıyafetlerine bürünmelidir.
Konya’da olduğu gibi Bursa’da da hüsn-i hat, ebrû, tezhib gibi geleneksel İslâm-Türk sanatları öğretilmeli, teşvik edilmeli, yayılmalıdır. Vaktiyle Bursa’da hat dersleri vermesi için bir hattat ile anlaşmıştım. Ücret istemiyordu, sadece gidip gelme, yeme içme ve yatma imkanının sağlanmasını istiyordu. Haftada bir gün gelecek, ders verecek, ertesi gün dönecekti. Maalesef Bursa’da bu projeyi destekleyecek bir iki kişi, küçük bir grup çıkmadı ve bu güzel teşebbüs hayata geçemedi.
Bursa taşlaşmış, betonlaşmış. Yeni yapılar çirkin ve iğrenç. Bursa ovası mahvedilmiş. İsmail Hakkı hazretlerinin vakfı olan araziye dünyanın en büyük genelevini, modern fuhuş merkezini inşa eden zihniyet memleketi batırdı.
Müslümanlar, her yerde olduğu gibi Bursa’da da kötülüklerle yeteri kadar mücadele edemiyorlar. Yıllardan beri ehl-i imandan dinî hizmet ve faaliyetler için para toplanır. Ver ver ver!.. Kardeşler verin, bacılar verin, verin de verin… Yahu bu paraların bir kısmı ile ilim, irfan, araştırma, sanat faaliyetleri niçin yapılmıyor? Bunca para nereye gidiyor, hangi işler için harcanıyor?
Müslümanlığı futbol kulübü hooliganlığı gibi anlayan birtakım cahil, fanatik, firasetsiz, basiretsiz adamlar din hizmeti denilince camilere kalorifer yaptırtmak, mâbetlere ışıldak, fırıldak, zırıldak koydurtmak, sanat eseri kıymetli halı ve kilimleri atıp onların yerine sanatsız ve değersiz makina dokuması paçavralar germek, cami avlularına hela yaptırtmak gibi şeyleri anlıyorlar. Tabiî bol bol hizipçilik, fırkacılık, cemaatçilik… Herkes bağlı bulunduğu din baronunun reklamını yapıyor. Hizmet için toplanan paralar firasetli bir şekilde yerli yerinde sarfedilmiyor, baronların kaprislerine harcanıyor. Ver kardeşim, ver bacım ver… Gazete kuracağız, televizyon kuracağız diye toplanan trilyonlarca lira, çuvallarla mücevher ne oldu?
Özel Hayat Hastahanesi başhekimi Doktor Ahmet Özkul bey dostumuz, Safiyyüddin beyefendi ve eski Bugün gazetesi mensuplarından Ahmet Gürbüzol kardeşimiz eksik olmasınlar Bursa seyahatimde hayli yardımcı oldular. Elli atmış kişilik bir grupla oturduk yemek yedik, sohbet ettik. Bursa’da mahallî bir gazete, bir radyo kurulmak isteniyor. Bunlar şu sırada çok zor ve masraflı hizmetlerdir. Eskiden, erimiş kurşunla çalışan bir dizgi makinası, bir de tabaka kâğıda baskı yapan bir baskı makinası ile bir taşra gazetesi çıkartılabiliyordu. Şimdi Bursa’da günde onaltı-yirmi sayfa basan, büyük binalarda, büyük tesislerde hazırlanıp tab edilen ve İstanbul gazetelerinin imkanlarına sahip olan gazeteler var. Bunlarla rekabet etmek, aşık atmak mümkün müdür?
Şu husus da unutulmamalıdır ki, İslâm evrensel bir din ve sistemdir. Sekter zihniyetle, hizip ve fırka kafasıyla, tarikat ve cemaat hooliganlığı ile bu dine doğru dürüst hizmet edilmez. “Benim cemaatim en hak, ötekiler berbat… Benim baronum en büyük, öbür baronlar en küçük…” gibi beyinsizliklerle bir şey yapmak mümkün değildir. İslâm dinini kendi cemaatleri, fırkaları, tarikatları, mezhep veya meşrebleri ile özdeşleştirenler faydadan çok zarara sebebiyet vermektedir.
Bursa’nın büyük din alimlerine, büyük şeyh ve mürşidlere, gerçek İslâm aydınlarına, ediblere, sanatkârlara ihtiyacı vardır. Önemli olan kemmiyet, kelle sayısı değil keyfiyettir. Bursa’da emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmalıdır. Kurukalabalıkla bir şey olmaz. Aktüel hadiseler, siyaset dedikoduları bizi bir yere götürmez.
Bursalı İsmail Hakkı hazretleri gibi bir pîr hayatta olsa onun himmeti ile neler yapılmaz ki.
İslâmî hizmet ve faaliyetler için para vermekle, para toplamakla iş bitmiyor. Toplanan paraların çok ciddî, çok yüksek, çok planlı ve programlı, İslâm’ın ve çağın icaplarına uygun bir şekilde yerli yerince harcanması gerekir.
(Emekli harita subayı Hüsnü Züber bey eski bir Bursa evini müze haline getirmiş, orayı gezdik. Tuğla ve kiremit üreten Ahmet Ömer Erdönmez beyin evindeki zengin antika ve tarihî eşya koleksiyonunu da hayranlıkla seyrettik. Kendilerini tebrik ediyorum. Ayrı bir yazıda tafsilat vereceğim.) 08 Haziran 2000