Bütün Kötülükler Batıdan Geliyor
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Aralık 2018
Teröre taraftar olmayan mutedil bir Müslüman olarak soruyorum:
1.
muazzam miktarda Müslüman öldürdüler, yaktılar, yıktılar, tecavüz ettiler, müzeleri bile yağma ettiler.
Bu, onların gözünde suç olmadı, cinayet olmadı, insan hakları ihlali olmadı.
2.
Bu da suç olmadı. Kalıcı ve âdil bir barış için çalışacakları yerde, işgalci devleti kayıtsız şartsız desteklediler ve hâlâ destekliyorlar.
3.
yerine zâlim bir darbe düzeni kurdular. Meşru cumhurbaşkanını hapse attılar. Ülkeyi zindana çevirdiler.
4.
birbirinden kopuk iki ayrı devlet oluşturdular.
5.
Büyük Ortadoğu Projesi’ne göre parçalamak için her mel’aneti yaptılar,
Dinsiz, ahlâksız, materyalist, emperyalist, sömürgeci
İslâm dünyasını böldükçe böldüler, ortaya ayakta kalması zor bir sürü devletçik çıkarttılar. Hâlâ da,
(BOP) ile bu bölme, parçalama ve hükm etme siyasetlerini sürdürüyorlar.
Yahudi ve Hıristiyan geçiniyorlar ama Tevrat’ın ve İncil’in lanet ettiği bütün kötülükleri ve günahları pervasızca işliyorlar.
O hale geldiler ki, bazı Batı ülkelerinin kiliselerinde erkekle erkeği, kadınla kadını evlendiren dinî törenler bile yapıldı.
Sodom ve Gomore’den beter hale geldiler. Nice ahlak ve fazilet kuralını, bilhassa iffet ve hayâyı kaldırdılar.
Yakın tarihte milyonlarca Müslüman’ı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak katlettiler ama hâlâ ah Charlie vah Charlie diye feryat ediyorlar. Öyle ya,
Sapık Batı medeniyeti birinci ve ikinci dünya savaşlarını çıkarttı, dünyanın büyük kısmını harap etti. Şimdi üçüncüsünü çıkartmak için bin türlü kundakçılık yapıyor. Birincisinden ve ikincisinden sonra ayakta kalmışlardı ama üçüncüsünün enkazı altında kalacaklardır.
O çok övündükleri nükleer silahları, insanlığı taş devrine geri götürecektir.
İslam dünyasına, Ümmet-i Muhammed’e, kendi dinine ve inançlarına uygun yaşama hakkını tanımadıkları için batacaklardır. Ortadoğu’da, Afrika’da, üçüncü dünyada kundakladıkları yangınların alevleri Roma’yı, Parisi ve daha nice şehirlerini yakacaktır.
(Salat ve selam olsun ona) bin dört yüz yıl ötesinden haber veriyor,
Atom bombaları varmış, onları atarlarmış… Kendileri çok iyi biliyor ki, atom bombaları ve füzeleri atanları da yakar, bitirir.
. Onlarda bunu yapacak vicdan, iz’an, sağduyu ve niyet var mı?
Kuzey Kore ateist rejimine tahammül ediyorlar ama İslam’a tahammülleri yok. Batı medeniyeti
gibi… Janus gibi, iki çehresi var. Bir yüzünde bazı faziletler ve meziyetler. Öteki yüzünde bin türlü çirkinlik, günah, kepazelik…
Hem kendilerini, hem insanlığı, hem dünyayı yakacaklar.
Osmanlı okumuşları
derlerdi. Bir yerin şerefi, orada oturanlara bağılıdır mealinde. Eski İstanbul’da evliyaullah, selatin, hulefa, ulema, fukaha, meşayih, zürefa, rical, ekâbir vardı. Artık onlar yok. Uzaktan bakılınca kubbeler ve minareler görülüyor ama kubbelerin altı boş kaldı.
Ayasofya’nın içinin eski gravürlerine sulu ve yağlı boya resimlerine bakınca kılık kıyafetleri harika insanlar görürsünüz.
İstanbul’u İstanbul yapan çok medenî, çok edib, çok kibar, çok ince, faziletli, meziyetli, vasıflı insanlar varmış.
Büyük şairler varmış… Başta
olmak üzere büyük mimarlar anıt binalar inşa etmiş.
İstanbul’un ihtişamlı güzelliğine ihtişam katan bir
varmış.
İstanbul şairler, hattatlar, sanatkârlar şehri imiş.
İstanbul’a gelen yabancıların bazısı, Osmanlıların kıyafetlerinden o kadar etkilenirmiş ki, aynı kıyafetlere bürünerek ressamlara poz verip portreler yaptırırmış.
Daha yakın zamanlara kadar Kur’an tilavetini kemal zirvelerine çıkaran
Ben bile yetiştim… İstanbul’da Ali Fuat Başgiller, Muallim Mahir İzler, Nurettin Topçular, Süheyl Ünverler, Ekrem Hakkı Ayverdiler, Hasan Basri Çantaylar, Celal Hocalar, şeyh Abdülhakim Arvasîler, Dersiamdan Seyyid Ömer Nasuhi Bilmenler, Beyazıt camii imamı Abdurrahman Güzelsesler, Sultanahmet İmamı Gönenli Mehmed efendiler, meşayih-i Kiramdan Ali Haydar efendiler, Fahreddin efendiler, Zahid efendi, Muzaffer efendi, Mahmud Sami efendi, Yahya efendi şeyhi Abdülhay efendi ve daha nice şeyh vardı.
Hattatların sultanı Hamid bey vardı. İstanbul’u yücelten bestekârlar vardı.
İmparatorluğun can çekiştiği devirde bir
inşa edilmişti, bugünün sarayları bile onun yanında mimarlık sanatı bakımından gölgede kalır.
Bana İstanbul’da şimdi bir
bulsanıza.
İstanbul ulemasıyla, meşayihi ile, beyefendileriyle, hanımefendileriyle İstanbul’du. Onlar beyaz atlara bindiler ve şehri terk ettiler. Şehir boş ve garip kaldı, büyük kayıplar verdi.
İnsanlarla birlikte, İstanbul’da en çok kullanılan efendimler, teşekkür ederimler, estağfirullahlar gitti. İnsansız şehir olmaz. Yeterli miktarda insan gibi insan olmalı. 23.12.2015