Bütün Parçanın İçine Sığmaz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Aralık 2018
Hanefilik çok mübarek ve feyizli bir fıkıh mezhebidir. Her Müslüman Hanefî olmak zorunda mıdır? Hayır… Dört hak mezhepten birine bağlanmak konusunda baskı ve zorlama yapılamaz.
Nakşî tarikatı çok değerli bir tarikattır. Her Müslüman Nakşî mi olmalıdır? Hayır… Bir tarikata girmek nasip melesidir. Bu konuda zorlama olmaz.
Risale-i Nur hizmetleri çok güzel, çok verimli, çok bereketli iman, Kur’ân hizmetleridir. Lakin nasibi olanlar Nurcu olur, hizmet eder. Nasibi olmayanlar zorlanamaz. Zorla güzellik olmaz.
Ümmet bütündür, mezhepler, tarikatlar, cemaatler parçadır. Bütün parçanın içine sığdırılamaz.
İslâm dünyasında müspet meşreblerin, çeşitliliğin bulunması rahmettir. Hak mezheplerin, tarikatların, meşreblerin, cemaatlerin çekişmesi, rekabet etmesi haramdır. Rekabet düşmanlığa, çekişmeye yol açar.
Ümmet içindeki çeşitliliklerin hizmetlerde kardeşçe müsabaka etmesi, yarışması gerekir. Bütün İslâmî hizmet ve faaliyetlerin Kur’âna, Sünnete, Şeriata uygun olarak yapılması temel şarttır.
İslâm, amaca ulaşmak için Kur’âna, Sünnete, Şeriata, İslâm Ahlâkına aykırı metodlara başvurulmasına izin vermez. Allah Kur’ânda
buyuruyor.
Çeşitli mezheplere, meşreblere, tarikatlara, cemaatlere mensup Müslümanlar, iman kardeşliğine zarar verecek söz ve hareketlerden kaçınmalıdır.
Beş vakitte camilerde çeşitli cemaatlere, tarikatlara, meşreblere mensup Müslümanlar hep birlikte yan yana saf tutmalıdır.
İman kardeşliğini bozanlar büyük günah işlemiş olur. Allah katında iyi ve üstün Müslüman olmak ancak takva iledir. Mü’minler, meşreb tarikat cemaat farklılıklarından dolayı iman kardeşlerini ötekileştirmemelidir.
Benim şeyhim gerçek şeyh, öteki şeyhler sahte şeyh diyen kişi İslâmı anlamamıştır. Ne diyecek? Benim şeyhim çok muhteremdir, öteki şeyhlere de hürmet eder, ellerinden öperim…
Futbol holiganları gibi tarikatçılık, cemaatçilik yapanlar doğru yolda değildir.
Mü’minlerin birbirlerini sevmeleri, hayırlı işlerde birbirlerini desteklemeleri, yardımlaşmaları, paylaşmaları, birbirlerinin sevinçlerine ve acılarına ortak olmaları farzdır.
İman kardeşliğini inkâr edenler kafir olur.
Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona)
buyurmuştur. Mazluma yardımı anladık da zalime nasıl yardım edeceğiz sorusuna
cevabını vermişlerdir.
Bir Müslüman zina etse, suçunu itiraf etse, recmen idam edilse bile onunla olan kardeşliğimizi inkâr edemeyiz, askıya alamayız. Peygamberimizin Sünneti, buyruğu böyledir.
Türkiye Müslümanları’nın en büyük meselesi İslâm’ı doğru olarak öğrenmektir.
Gerçek İslâm’ın mutlaka hayata, aslına uygun şekilde uygulanması gerekir.
İslâm Kur’ân, Sünnet ve Şeriat üzerine kurulu bir hayat nizamıdır.
İslâm sadece namaz kılmaktan, oruç tutmaktan, hacca ve umreye gitmekten, kurban kesmekten, kabirleri ziyaret edip ölüler için Kur’ân okumaktan ibaret değildir.
On milyonlarca Müslüman İslâm’ı doğru olarak biliyor mu?
Bilmiyor… Çünkü okullardaki mecburî din derslerinde gerçek İslâm öğretilmemiş, Paşa ideolojisine uygun sulandırılmış bilgiler verilmiştir.
Gerçek İslâm Ehl-i Sünnet ilmihallerinden ve Ehl-i Sünnet ahlâk kitaplarından öğrenilir.
Laik rejimin kontrolündeki Diyanet halka Sünnî ilmihal öğretmiyor.
Derin devlet, Sünniliği kaldırmak, onun yerine Fazlurrahmancı ve Afganîci türeme bir İslâm getirmek istiyor.
Derin devlet Ümmet birliği ve teşkilatı istemiyor.
Derin devlet İmamet ve Hilafet istemiyor.
Derin devlet, icazetli Sünnî ulema ve fukâha yetiştirecek İslâm medreseleri istemiyor.
On milyonlarca halka sahih itikad dersleri verilmiyor.
Beş vakit namazın dosdoğru kılınması konusunda yoğun ve etkili bir propaganda yok.
İslâm’ı doğru anlamak ve hayata doğru şekilde uygulamak için yurt çapında bir müjdeleme, uyarma, aydınlatma, bilgilendirme halk eğitimi başlatılmalıdır.
Bütün Sünnî dinî cemaatler, tarikatlar, hizipler, fırkalar, parçalar İslâm’ın müşterek=ortak değerleri konusunda birleşmeli ve bu halk eğitimini icazetli, irtibatlı ve vasıflı bir şekilde başlatmalıdır.
Günümüzün en güçlü ve etkili cihaz ve silahı olan televizyondan bu konuda yararlanılmalıdır.
Müslüman halk beş vakit namaza çağrılmalıdır.
Hür ve mukim erkeklerin farz namazları cemaatle kılması teşvik edilmelidir.
Cami mihraplarına gerçek imamlar tayin edilmelidir.
Milyonlarca adet akaid, ilmihal, ahlâk, büyük günahlar, riba gibi haramları anlatan risaleler bastırılıp dağıtılmalı, okutulmalıdır.
Bu risalelerin dizaynları uluslararası kitap dizaynı ödülü kazanmalıdır.
Hiçbir cemaat, tarikat, hizip, fırka, grup, parça bu hizmetleri kendi menfaatine alet etmemeli, kendi tekeline almamalıdır.
Dev bir irşad, tebliğ, aydınlatma, müjdeleme, davet kurumu kurulmalıdır. Bu kurum cemaatler ve parçalar üstü olmalı, Ümmet hesabına çalışmalıdır.
Ümmet adıyla, günlük bayi satışı iki milyon olan büyük bir gazete yayınlanmalıdır.
Halk fevc fevc namaza başlamalıdır.
Bütün İslâmî hizmetler ihlasla yapılmalıdır.
Ümmet bünyesine sızmış olan iğrenç din sömürücüleri, mukaddesat bezirganları kusulup atılmalıdır.
Herkes, içinde en ufak bir şüphe ve tereddüt olmaksızın servetinin bir kısmını irşad ve tebliğ kurumuna seve seve bağışlayabilmelidir. Bu kurumun hesapları son derece şeffaf olmalıdır. Bir kuruş bile ziyan edilmemeli, hiçbir haşarata para kaptırılmamalıdır.
Bu anlattıklarım yapılamayacak işler midir? Hepsi yapılabilir, hepsi için hürriyet, imkan, fırsat, para vardır ama niçin yapılmıyor?
Müslümanların, yapmaları gerektiği halde yapmadıkları iş ve hizmetlerden sorumlu olduklarını ne zaman anlayacağız? 27.10.2013