Perşembe

Bir tek olgun, vasıflı, güçlü Müslüman bin vasıfsız Müslümandan yeğdir. O bir kişi, bin kişiden ağırdır, tesirlidir, faydalıdır, hizmetlidir.

Terazinin bir kefesine

Sıddıyk radiyallahu anhü

koysanız, öbür kefesine bin değil, bir milyon başka insan koysanız o ağır basar.

Bir er kişi, bin her kişiye bedeldir, hattâ onlardan üstündür.

Müslüman toplum, var gücüyle, bütün imkânlarıyla, canını dişine tırnağına takarak vasıflı, güçlü, üstün Müslüman yetiştirmeye çalışmalıdır.

Böyle bir Müslüman nasıl yetiştirilir? Kolay kolay yetişmez o. On tane, yüz tane, bin tane vasıflı Müslüman yetiştirirsin, onlardan biri belki benim dediğim kişi olur.

Böyle bir Müslüman:

* Devlet başkanlığında

Ömer ibn Abdülaziz veya Selahaddin Eyyubî gibi

olur.

* Din âlimliğinde

Hüccetülislâm İmamı Gazalî veya İmamı Süyûtî gibi

olur.

* Tasavvufta

Hacı Bayramı Veli veya Şabanı Veli

gibi olur.

* Deniz kumandanlığında ve mürüvvette

Barbaros Hayreddin gibi

olur.

* Mimarlıkta

Koca Sinan gibi

olur.

* Hattatlıkta

Şeyh Hamdullah veya Hafız Osman gibi

olur.

* Seyyahlıkta

Evliya Çelebi gibi

olur.

* Vezirlikte

Sokullu Mehmed Paşa gibi

olur.

* Mücahidlikte

Şeyh Şamil ve Emîr Abdülkadir gibi

olur.

* Padişah olursa

Murad Hüdavendigâr gibi

olur.

Benim dediğim kişiler kaplanlara benzetilebilir. Bin tekir kedi, bir Bengal kaplanının yerini tutmaz.

Yüz tane yarım ekmeği bir araya getirirseniz elli ekmek eder de yüz yarım adam bir tam adam etmez.

Aaaa siz bilmiyor musunuz ki, insanların değerlendirilmesinde yarımlar ve kesirler toplanmaz. Müslümanların eğitim sistemi yarımlar,

“Hiç yoktan iyiler”, “Ne yapalım, bu kadar yetiştirebiliyoruz”

lar üzerine kuruludur. Böyle bir eğitim zihniyeti ile kurtuluş, izzet, necat ve i’tila sahiline varılmaz.

Size kârlı bir iş söyleyeyim mi? Formülünü, reçetesini, yolunu, metodunu, teşkilâtını bulursanız

(kendinize sadece bir ev bırakarak)

bütün malınızı, gayr-i menkullerinizi satınız ve Ümmet-i Muhammed’e hizmet edecek vasıflı insanlar yetişmesi için harcayınız.

Allah size, harcadığınızın yüz misli, bin misli, milyon misli sevap ve ücret verir.

Düşününüz bir kere: İslâm âleminin başına geçecek, Müslümanları biiznillah sahil-i selâmete çıkartacak bir kişinin yetişmesine vesile oldunuz. Yahut bütün İslâm âlemini ve insanlığı uyaracak, aydınlatacak bir ilim ve kültür adamı yetişmesine… Ölürsünüz, amel defteriniz kapanmaz. O zatlar hayırlı işler yaptıkça size de sevap yazılır. Bundan güzel ticaret olur mu?

Benim anlattığım gibi büyük, olgun, vasıflı, güçlü, hayırlı insanlar nasıl yetişir? İşte şu anda bunun formülü, reçetesi yok elimizde.

Filanca Hazret böyle adamlar yetiştiriyormuş… Hiç zannetmiyorum. Yetiştirmiş olsaydı görülürdü.

Böyle adamlar genellikle güneş gibidir, ay gibidir, parlak yıldızlar gibidir. Görülürler, aydınlatırlar, yol gösterirler…

İslâm dâvâsı câhillikle, kültürsüzlükle, yahut kültür eksikliği ile yürümez. Kefere ilimde, kültürde, malumatta şu seviyeye yükseldiyse, Müslüman ondan daha yüksek olacaktır. Kefere üç dil biliyorsa, Müslüman dört beş dil bilecektir. Keferenin kolu şu kadar uzanıyorsa, Müslümanın kolu onun iki misli uzanacaktır. Kefere bir yere düştüklerinde şu kadar yer yakıyorsa, vasıflı Müslümanlar onların birkaç kat misli yakacaktır.

Güçsüz, çapsız, ağırlıksız, himmetsiz, ufuksuz, mürüvvetsiz kişilerin kendilerine bir faydası olmaz, nerede kaldı ki, başkalarına ola. Olgun, vasıflı, güçlü insanlar yetiştiremeyen bir toplum batmaya, yok olmaya, yerin dibine girmeye mahkûmdur.

Bazıları: Bizi kimse tenkit edemez… Biz ne yaparsak doğrudur, iyidir, güzeldir… Bizim Hazretimiz hiç yanılmaz, her şeyi bilir… Bizi tenkit eden kötüdür… gibi boş lâflar ediyor.

Tenkitler ikiye ayrılır:

-Hayra yönelik müsbet ve iyi tenkitler.

-Şerre yönelik yıkıcı ve menfi tenkitler.

Müslümanların hayırlı, yapıcı tenkitlere her zaman ihtiyacı vardır. Nemrud ve Firavun tabiatlı kimseler yalan da olsa övgülere bayılır, doğru ve haklı da olsa tenkit ve uyarılardan nefret eder.

Bu memlekette her yıl islâmî hizmet ve faaliyetler için Müslüman halktan milyarlarca dolar toplanıyor. Bu paralar yerli yerinde, uygun bir plan, program ve strateji ile harcanmıyorsa, niçin tenkit edilmesin? Birtakım cahil cemaatçiler, tâbi oldukları din baronlarını erbab haline getiriyor, putlaştırıyorsa niçin tenkit edilmesin?

Birtakım adamlar, İslâm’ın en acımasız, en vahşi, en agresif, en kanlı düşmanlarıyla sıkı işbirliği yapıyorsa niçin tenkit edilmesin? Birtakım İslâmcılar devletin ve belediyelerin beytülmalini talan ediyorlarsa niçin tenkit edilmeyeceklermiş?

Bir zümre

“Yehud ve Nasara İbrahimîdir. Onlar da ehl-i necat ve cennettir. Teslis de haktır…”

gibi bozuk inanç ve görüşlere sahip olmuşsa onlar niçin uyarılmıyacakmış?

Tenkitlerde esas olan niyettir.

Allah için yapılan doğru ve haklı bir tenkitten gocunanlar münâfıktır, fâsıktır.

“Bizimki hiç yanılmaz, o ne derse doğrudur, ne yaparsa haklıdır…”

bâtıl inancına sahip olanlar vahim bir itikad hatâsına düşmüşlerdir. İslâm dininde, Peygamberlerden

(Hepsinin üzerine selâm olsun!)

başkası mâsum

(günahsız)

değildir.

Netice:

Bugünkü hizmetlerimizde, faaliyetlerimizde büyük metod hatâları bulunmaktadır. Aklı erenlerin, kültürü yetenlerin

(bu konuda hiç bir iddiam yoktur)

yazılı olarak yapıcı tenkitler yapmaları,

ortaya uygulanma kabiliyeti olan

çare ve çözümler

getirmeleri, tekliflerde bulunmaları gerekmektedir. Aksi takdirde düşe kalka, aheste beste batacağız. 18 Ağustos 2006