Cuma

 

Küçük ülkelerin bile dünya çapında beyinleri, tanınmış değerli simaları vardır. Geçenlerde Finlandiya’nın yüz akı iki kişiden bahsetmiştim. Mimar Aalto ve müzik üstadı Sibelius. Arnavutluğun da edib-romancı İsmail Kadare’si vardır.

Türkiye uzun yıllardan beri dünya çapında beyin yetiştiremiyor. Bilhassa lisan, edebiyat, sosyal kültür, sanat, mimarlık, felsefe sahasında çok geri durumdayız, âdeta çağın dışındayız. Milletleri millet yapan büyük adamlarıdır.

Türkiye mâzisi itibarıyla küçük bir ülke sayılmaz. Bizim, Osmanlı mirası gibi çok büyük, çok engin bir birikimimiz vardır. İmparatorluğumuz batmış da olsa yine de büyük adamlar yetiştirmemiz gerekir.

İslâm düşmanı, çağdaş, ilerici zihniyet zekayı, edebiyatı, sanatı, kültürü dumura uğratmıştır. Devlet ile rejim özdeşleştirilmiş, resmî ideoloji her şeyin üzerinde tutulmuş ve Türkiye’ye yerinde saydırılmıştır. Eğitimin, bilhassa liselerin kaliteleri son derece düşüktür. Üniversitelerin halini görüyorsunuz. Laik, solcu, çağdaş, Kemalist dekanlar bile, stalinist zihniyetli üniversite terörünü protesto için istifa ediyor. Böyle bir iklimde ilim, araştırma, kültür, sanat, zeka olur mu?

Bu ülke henüz Türkçenin mükemmel ve mufassal bir gramer kitabını yazacak dilbilimciyi bile yetiştirememiştir. Bu sahada en üstün eser Fransız türkoloğu Jean Deny’nin telif etmiş olduğu gramer kitabıdır.

Ülkemizin dünya çapında hukukçulara, mimarlara, romancılara, şairlere, sanatkârlara, düşünürlere, tarihçilere ihtiyacı vardır. Bizde de var demekle olmaz. Bu gibi adamların kaleme almış oldukları eserlerin belli başlı yabancı dillere tercüme edilmesi gerekir. Böyle kaç düşünürümüz mevcuttur? Kitapları yabancı dillere çevrilen bir romancımızın karısı Yahudidir, diğer biri ise Sabataycıdır. Bu yüzden yardım görmekte, şişirilmektedir bu kişiler.

Bütün sosyal ilimlerin ve keyfiyete yönelik kültürün temel âleti ve vasıtası lisandır. Bizde lisan bitirilmiştir. Artık yeni nesiller 1928’den önce basılmış Türkçe kitapları, yazılmış vesikaları okuyamıyorlar, okumasını öğrenseler bile mânasını doğru dürüst anlayamıyorlar. Lisan bu durumda olunca elbette edebiyat, kültür, tefekkür olmaz.

İslâmî kesim de memlekete ve insanlığa büyük adamlar yetiştirmek için planlı ve programlı bir gayret göstermemiştir. Hâfız kursları, imam-hatip mektepleri, ilahiyat fakülteleri ile böyle adamların yetişmeyeceği bellidir. Büyük adamlar büyük okullardan çıkar. İstisnalar da olur. Otodidakt büyük zatlar da görülmüştür. Ancak bizde islâmî kesim ve islâmî hareket bir kırsal kesim, gecekondu, varoş kesim ve hareketine dönüşmüş olup bu karakterdeki bir yapıda büyük adam yetiştirmek son derece güçtür.

Dünya çapında on adam Türkiye’ye büyük aydınlık getirecek, büyük itibar kazandıracaktır.

Bu iş büyük doktorlarla, büyük mühendislerle olmaz. Büyük adamların keyfiyete dönük sosyal kültür sahasında yetişmesi gerekir. Türkiye bütün insanlığa bir mesaj verebilmelidir.

Müslümanlar şimdiye kadar ucuz bir edebiyatla, basit sloganlarla, ilkel bir zihniyetle hareket ettiler. Otuz yıl kadar “Ayasofya açılsın, başörtüsü serbest bırakılsın” denilip duruldu. Ne korkunç fikir fukaralığı, kültür yoksulluğu…

Bu ülkenin laiklik baronları robot ve zombi, din baronları robot ve zombi yetiştirmek istiyor. Halbuki bize üstün ve parlak beyinler gerekiyor. Bunlar nasıl yetişecek?

Titancılar

Titancıların metodlarına benzeyen metodlarla Avrupa’daki Müslüman işçilerden para toplayıp Türkiye’deki bazı açıkgözlere veren bir zat şöyle diyormuş:

“Heriflerin paraları ve servetleri çoğaldıkça karıları ve lüks limuzinleri de çoğalıyor.”

Avrupa’daki işçilerimizin oraların bankalarından düşük faizle kredi alma hakları vardır. Bazı akıllı geçinenler bu kredileri alıyor, birtakım aracılar vasıtasıyla Türkiye’ye gönderiyor ve akıllarınca birkaç misli kâr edeceklerini sanıyorlarmış. Sonunda kâr mı edecekler, zarar mı göreceğiz.

Kur’an-ı Kerim’de faizcilerin Allah’a ve Resûlüne savaş ilan etmiş oldukları beyan buyuruluyor. Allah’a ve Resûlüne savaş açanları korkunç bir zarar ve ziyan beklemektedir.

Müslümanların şirketler, fabrikalar, holdingler kurmalarını, helâl ve meşru yollardan para kazanmalarını, kalkınmalarını en fazla ben isterim. Lakin helal ve meşru şekilde. Titancılar gibi para toplamakla, olmadığı halde hayalî yüksek kârlar gösterip, yeni aldığı taze parayla eski paraların yüksek kârlarını ödemekle nereye kadar gidebilirler? Bir gün gelecek saadet zinciri kopacak, Titancılığın foyası meydana çıkacaktır.

Titancılığa benzer spekülasyonlarla muazzam servetler elde ettikten sonra limuzinlerinin ve karılarının sayılarını artıranlara ayaklarını denk almalarını tavsiye ederim.

Minareyi çalan kılıfını hazırlarmış. İleride bir çöküş olunca “Düzen bizi yıktı” bahanesini ileri süreceklerdir. Ben inanmam.

Nostradamus

Meşhur kâhin Nostradamus onuncu Centurie’nin 72’nci dörtlüğünde aynen şöyle yazıyor:

“L’an mil neuf cent nonante neuf sept mois / Du ciel viendra un grand roi d’effrayeur.”

(Yıl bin dokuz yüz doksan dokuz, ay yedi / Gökten dehşet veren bir kral gelecek.)


Nostradamus, kehanetlerini yazdığı kitapta tarih olarak sadece 1999’u sarahaten zikretmiştir. Kâhinin haber verdiği tarihe birkaç ay kaldı. Acaba bir şey olacak mı? Kıyamete benzer müdhiş hadiseler cereyan edecek mi, dünya kan ve ateş içinde kalacak mı?

Nostradamus hakkında ileri geri çok konuşuldu. Bazıları, bu adamın haber verdikleri çıktı şeklinde fikir beyan etti. Bazıları da, bunlar palavradır dedi. Kesin tarih verdiğine göre bu yıl Nostradamus’un ipliği pazara çıkmış olacaktır. İnşaallah bu son kehaneti doğru çıkmaz. Çıkarsa halimiz dumandır. 26 Haziran 1999