Büyük Basın ve Din
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Üç büyük gazete fiyatlarını indirerek 100 bin liraya düşürdüler. Bu ucuzlayışın sebepleri bence şunlardır:
(1) Ülkede yirmi milyon işsiz vardır. On milyonlarca vatandaşımız geçim sıkıntısı içindedir. Gazete alacak paraları bile yoktur.
(2) Star’ın uzun müddet 50 bin liraya satılması, pahalı gazetelerin aleyhine olmuştur.
(3) Halkın çoğunluğunun kartel gazetelerine güveni sarsılmıştır. Din ve mukaddesat düşmanlığı, masa başı asparagas haberler, kasıtlı ve güdümlü yayınlar, gerçekdışı sun’î ve boş gündemler milyonlarca okuyucuyu soğutmuş, tiksindirmiştir.
Masraflar her geçen gün artıyor. Peki, fiyatlarını 100 bine indiren büyük gazeteler bütçelerini nasıl denkleştirecekler? Büyük patronların gazete ve televizyonlar dışında bankaları, holdingleri, anonim şirketleri bulunmaktadır. Öteden beri onlardan kazandıkları ile gazetelerin masraflarını kapatıyorlardı. Lakin ülkedeki kriz çok büyüktür. Büyük gazetelerin zararları öyle altından kalkılacak gibi değildir. Sanırım ileride bazı gazeteler satışa çıkartılacaktır.
İyi, namuslu, dürüst, meslek ahlâkına riayet eden bir basın memlekete, millete, devlete büyük hizmet eder. Kötü, namussuz, şantajcı, mafyalaşmış bir basın da ülkeyi batırır, halkın ve devletin başına belâ olur.
Bizde bazı büyük gazetelerin en büyük hatâsı din ve mukaddesat düşmanlığı yapmaları, İslâm’a ve Müslümanlara ölçüsüz şekilde saldırmalarıdır. Türkiye Müslüman bir ülkedir. Biz bu topraklarda varsak, bunu İslâm’a, Müslüman oluşumuza borçluyuz. Kimliğimizin birinci ve en önemli faktörü İslâm’dır. Basın elbette bazı Müslümanları tenkit edebilir. Lakin İslâm’a ve Müslümanlara militanca saldırmak, âdeta yeni bir Haçlı seferi açmak, işte bu akıl alacak şey değildir. İngiliz gazeteleri Anglikan kilisesine ve dindar halka saldırıyor mu? Fransız gazeteleri Katolik kilisesine ve ona bağlı vatandaşlarına hakaretler yağdırıyor mu? Hiçbir ileri, medenî, oturmuş Batı ülkesinde büyük gazeteler din düşmanlığı yapmaz, dindarları tehlike olarak görmez.
Siyasal İslâm, devleti tehdit ediyormuş… Yalandır. Siyasal İslâm devlete zarar vermez. Aklı başında hiçbir müslüman, hangi meşrebten olursa olsun devlet düşmanlığı yapmaz. Tartışma konusu devlet değil, sistemdir. Sistemin çürüdüğü, mutlaka değişmesi gerektiği ise kuş kadar aklı, fikri, vicdanı, iz’anı olan herkesçe kabul ediliyor.
Büyük basın laiklik deyip duruyor. Hangi laiklik? Bu memlekette laiklik falan yoktur, “Devlet dini” sistemi vardır. Eğer gerçekten laiklik istiyorlarsa din işlerini Müslümanlara bıraksınlar. Fransa’da laik devlet kilisenin iç işlerine karışıyor mu?
Büyük basınımızda büyük ve hararetli bir İsrail hayranlığı ve sevgisi var. İsrail’de laiklik var mı? Yok. Orada din ve devlet birbiriyle içiçedir. Museviliğin çeşitli yorumları var ama İsrail’de din en büyük güçtür. Ateist ve Marksist Yahudiler bile açıkça dine saldırmazlar. Radikal ve entegrist Yahudiler ile çağdaşlaşmış, laikleşmiş Yahudiler arasında gerginlik, tartışma, çekişme vardır, lakin orada bizdeki gibi saldırgan din düşmanlığı yoktur.
Büyük gazetelerin patronları, müdürleri, yönetmenleri, köşeyazarları, yorumcuları, ağır topları halktan kopmuşlardır. Kendi gettolarında lüks bir hayat sürerler, iyi yerler, iyi giyinirler, bol maaş alır ve su gibi para harcarlar.
Yarım asır önce gazeteciler halkın içinde yaşıyordu. Tramvaya, vapura, otobüse, trene biniyorlardı. Bazen bir bardak çay ve bir simitle karınlarını doyuruyor; sokaklarda, çarşı pazarlarda görünüyorlardı. Şimdiki büyük gazeteciler eski zâdegân sınıfına mensup dükler, kontlar, markiler gibidir. Halktan kopmuşlardır.
Bir ülkede ne kadar büyük grup ve çeşitlilik varsa, büyük gazetelerde o çeşitliliklerin temsilcileri olmalıdır. Bizim büyük gazetelerimizde Yahudi yazar vardır, Ermeni vardır, lakin Şeriatçı bir fıkra yazarı ve yorumcu yoktur. Sayısı 26 bin olan Yahudi cemaatine mensup adam var da, on milyonlarca dindara sahip kesimin adamı yok. Olacak şey midir bu? Evet soruyorum: Hürriyet, Sabah, Milliyet, Star gazetelerinde niçin bir tek Şeriatçı, dindar, inançlarını hayata uygulayan yazar, yorumcu, müdür yoktur?
Bizim büyük basınımız eski Atina demokrasisi gibi bir demokrasi taraftarıdır. Yirmi bin hür vatandaşa mukabil elli bin esir. Bütün haklar, hürriyetler, haysiyetler hürler içindir. Esirlerin vazifesi onlar için çalışmak, hizmet etmektir.
Büyük gazetelerde bazı ilahiyatçılar yazı yazıyor. Ama ne yazılar ne yazılar… Peygamber’i devreden çıkarmak, Sünnet’i ve hadîsleri inkâr etmek, bir sürü naylon ictihad yapmak, yâni İslâm’ı mihraptan yıkmak için.
Eskiden de dinsizlik vardı ama bugünkü kadar pervasız, ölçüsüz ve frensiz değildi. Bizim bazı büyük gazetelerimiz eski Sovyetler Birliği’ndeki Bezbojnik (Allahsızlar) cemiyeti bülteni gibidir.
Gerçekten demokrat olsaydılar, üniversiteye alınmayan başörtülü kızların lehinde yayın yaparlardı. Mazlumları ve mağdurları müdafaa etmek için mutlaka aynı dine, aynı felsefeye bağlı olmak gerekmez. İyi insan, iyi vatandaş isen zulme ve haksızlığa uğrayan herkesin yardımına koşacaksın.
İstisnalar yok değil. Gülay Göktürk hanım ateistmiş. Lakin başörtülü kızları müdafaa eden nice köşeyazıları yazmıştır. Medenî insan, iyi vatandaş böyle olur. Müsaadelerini isteyerek kendisine sormak isterim: Bu kadar pis, bu kadar feci, bu kadar berbat bir ortam içinde nasıl ateist olabiliyor? Kendisine hidayet diliyorum.
Bizim büyük basınımızda hayli iki kimlikli Sabataycı bulunmaktadır. Büyük patronlardan biri de bu cemaattendir. Hepsi için söylemem ama bunların bir kısmı hem Müslüman görünüyor hem de İslâm’a ve dindar vatandaşlara saldırılar yapıyor, hakaretler savuruyor. Peki yarın dindar Müslümanlar bu ülkede iktidar olurlarsa ne yapacaklar? Akıllı insanlar hesaplı hareket eder, aşırı gitmezler. Sabataycılık tarihin garip bir cilvesidir. Bu gizli ve esrarlı cemaatin başındaki zevatın İslâm’a ve Müslümanlara yapılan saldırıları durdurtmalarını ve Müslümanlarla temasa geçip anlaşıp uzlaşmalarını tavsiye ederim. Medeniyet, akıl, vicdan, vatandaşlık, ahlâk bunu gerektirir. Bu dünya, “Etme bulma” dünyasıdır.
Peki Müslümanlar büyük günlük gazeteler yayınlamak konusunda ne yapıyorlar? Doğru ve isabetli yolda mıdırlar? Bu konu hassas ve sancılı bir konudur. Gerçekleri söylesen kimseye yaranamazsın. Yalan söylesen o da çok kötü bir şeydir. Şimdilik susmak gerek. 24 Nisan 2000