Büyük Bir Anormallik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 13 Ocak 2019
Cuma
Bin kişide biri böyle olsa, yekûn olarak
eder.
Peki hal böyle iken, bu ülkenin en birinci kuvveti olan
Böyle bir ülkede sosyal barış,
olur mu? Olmaz! Çünkü ortada çok anormal bir durum vardır.
Bu ülkede ne kadar Pembe var?
Genel nüfus içinde nisbetleri
civarındadır. Gelgelelim,
Birtakım temel kuruluşlarda, önemli köşebaşlarında böyle garip anormallikler müşahede edilmektedir. Türkiye’de bu yüzden bitmez tükenmez, müzmin bir çekişme ve kavga vardır. Millet Mersin’e gitmek istiyor,
Resmî rakam
ama gerçekte sayıları daha azdır. Biz yine 25 bin diyelim. Genel nüfusa nisbetle üç binde bir. Peki Türkiye’nin büyük finansını, büyük ticaretini ithalat ihracatını, para işlerini kimler idare ediyor? Onlar… Bu tablo da büyük bir anormalliği sergilemektedir.
Üniversitelerde de buna benzer bir durum görülüyor. Bir referandum yapsanız, millete sorsanız bugünkü pürüzlü, krizli meseleler çok kolay halledilir. Lâkin birtakım egemen azınlıklar diretip duruyorlar.
Okullarda, barolarda, üniversitelerde başörtüsü meselesi halkoyuna sunulsa ne netice çıkar? Halkın büyük, ezici çoğunluğu
demez mi? Medenî ve demokratik dünyaya bakınız. Onların hepsinde, Müslüman kızlar başları örtülü oldukları halde yüksek tahsil yapabiliyor. Sadece üniversitelerde değil, ilkokuldan liseye kadar bütün okullarda da
başörtüsü serbesttir. Bizde ise okullarda, üniversitelerde şiddetle yasaktır. Bizde Müslüman bir avukat hanım, başörtülü olarak mesleğini icra edemez.
İş o raddelere vardırıldı ki,
Bu kadar insafsızlık olur mu?
Türkiye’de başları örtülü olduğu için okuyamayan birkaç yüz kızımız Avusturya’ya gittiler, orada okuyorlar. Avusturya teokratik bir devlet değil, demokratik bir rejimle idare ediliyor. Orada Müslümanların tesettürüne, başörtüsüne karışılmıyor.
Halbuki oradaki bütün üniversitelerde, yüksek okullarda, Katolik liselerinde, özel okullarda başörtüsü serbesttir.
Bunlar ne yalancı adamlar…
Bizde din ile siyasî sistem arasında hep kavga var. Bütün medenî, ileri, demokratik ülkelerde din ile devlet barışıktır, uzlaşma içindedir. Doğru olan da bu değil midir? Din evrensel bir değerdir. Devletin onunla barışık olması gerekmez mi?Gelgelelim, bizdeki anormaller böyle bir şey istemiyorlar.
Peşin peşin konuşanlar da var.
diyorlar. Allah Allah…
Peki tutarlı gerekçeleri var mıdır? Yoktur yoktur yoktur…
Peki ülkemizdeki bu anormallikler nasıl giderilecektir? Bu konudaki görüşlerimi, çare ve çözümlerimi, tekliflerimi maddeler halinde arz ediyorum:
Büyük medyadaki anormallikler mutlaka giderilmelidir. Ezici çoğunluğu teşkil eden
Dikkat buyurunuz: Gazete
Meselâ günde bir milyon satacak, büyük ağırlığı ve etkisi olacak. Dergi
Müslümanlar böyle bir medyaya sahip olmazlarsa bugün olduğu gibi nal toplamaktan kurtulamazlar. Medyada birinci ve en güçlü sen değilsen, seçimlerde yüzde doksan oy alsan bile gerçek iktidar olamazsın. Böyle bir medyaya sahip olmak için dünyanın en büyük üniversitelerinde tahsil görmüş, beş altı yabancı dil bilen; kültür, aksiyon, estetik, şahsiyet bakımından karşıtlarından çok üstün elemanlar yetiştirilmesi gerekir. Bu devirde Müslüman gazetesi çıkartmak yanlıştır. Türkiye’nin bütünü için gazete, dergi çıkartacaksın ve birinci sen olacaksın. Biz ise, Müslüman gazetesi, dergisi çıkartmaktan geçtim; cemaat, hizip, fırka, tarikat yayın organı çıkartıyoruz.
Müslümanlar
Türkiye üniversiteleri bugünkü durumlarıyla bu sahalarda yeterli eleman yetiştiremez.
Gerekirse bir tek süper eleman için milyonlarca dolar harcamalıyız. Bu para birtakım din baronlarında mevcuttur.
Böyle hizmetlerde ufak bir ihmal büyük bir ihanet sayılır.
Müslümanların bu hallere düşmelerinin büyük ve ana sebeplerinden biri de
Müslümanlar bu din sömürüsünü önlemedikleri müddetçe zilletten, esaretten, rezaletten, hakaretten, ezilmekten, sürünmekten kurtulamayacaklardır. Yakın tarihimizde islâmî hizmetler ve faaliyetler için yüz milyarlarca dolar toplandı ve harcandı. Bu muazzam rakamın kaçta kaçı gerektiği şekilde ve hasbeten lillah harcanmıştır?
Müslümanların, birkaç ehliyetli uzman bularak kendilerine
. Derme çatma reçetelerle, ucuz kurtuluş reçeteleriyle bu kadar olur.
İslâm dininde Ümmet işlerinin
ile görülmesi farzdır. Kimlerle istişare edilecek?
Müslümanların içine ajanlar, casuslar, provokatörler, manipülatörler sokulmuştur. Müslümanlar
kuralı gereğince bin parçaya, hizbe, cemaate ayrılmıştır.
Ümmet birliğinin olmadığı yerde çeşitliliklerin kıymeti olmaz. Önce birlik olacak, sonra müsbet çeşitliliğe ruhsat verilebilir.
Son yirmi yıl içinde Avrupa’daki Türkiyelilerden toplanan paralarla çok hizmetler, çok faaliyetler yapılabilirdi.
Lütfen beni fazla konuşturmayın…
Memleket yanıyor, memleket batıyor, memleket sessizce işgal ediliyor. Büyük ve korkunç bir yangın var. Sosyal ve kültürel yapımız zelzelelerle çatırdıyor. Bizi biz yapan, bizi ayakta tutan temel değerlerimiz yıkılıyor. Rahşan Ecevit’in bile
diye haykırdığı bir devirde yaşıyoruz. Ve böyle genel ve korkunç bir yangın içinde birtakım rezil, sefil, alçak, münafık, hain herifler şahsî menfaat, rant, ikbal, prestij, nefsanî ihtiraslar peşinde koşuyor. Nemrud ve Firavun gibi lüks ve ihtişam içinde yaşıyor.
fetvası ile haram yiyorlar, saçı bitmedik yetimlerin haklarını gasb ediyorlar. Müslümanlar bu haşaratı destekledikleri, onların yalan ve dolanlarına kandıkları müddetçe kurtulamayacaklardır. Kurtulmak bir yana daha beter olacaklardır.
diyen herifler ve karılar niçin hizmetin, faaliyetin, en iyisini yapmıyorlar? 16 Temmuz 2005