Büyük Depremden Önce
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
SalıAĞUSTOS felaketinden bu yana üç yıla yakın zaman geçti. Sorumlu idareciler gereken tedbirleri almadılar. İstanbul şimdi kurbanlık koyun gibi zelzeleyi bekliyor. Alametler belirmeye başladı. Ayda acayip haller görüldü, bir ara dünyaya olan mesafesi elli bin kilometre kısaldı, daha ışıklı, daha büyük oldu. Nisan’da dünyamızın yakınından kuyruklu bir yıldız geçecek, çıplak gözle seyredilecekmiş. Bir ara Kartal’daki kuyuların sularının ısındığı haberlerini okuduk. Arkasından “Merak edecek bir şey yok, su tulumbasının kabloları kontak yapmış da ondan ısınmış” açıklaması yapıldı. Acaba öyle mi? Yalova civarında balıkçıların denize atmış olduğu ağlar yanmış ve erimiş olarak toplanmış. Denizin dibinde büyük sıcaklıklar olmuş. 17 Ağustos depreminden önce Sedef Adası civarında deniz dibine dalan kişiler, kumların el yakacak derecede sıcak olduğunu hissetmişlerdi.
İstanbul’daki sekiz yüz bin binadan ancak binde biri depreme karşı kuvvetlendirilmiş. Milyonlarca vatandaş, büyük bir sarsıntıda yerle bir olacak binalarda oturmaya devam ediyor. İstanbul ve civarındaki viyadükleri takviye etmek (güçlendirmek) için hükümet kredi aramaya başlamış.
Şimdiye kadar alınan tedbirler, ceset torbası depolamak, mezar yeri hazırlamak gibi, felaketten sonrasına ait birkaç sudan tedbirdir.
İstanbul muhtemel zelzeleyi bekleyedursun; siyasî, sosyal, kültürel depremlerin ardı arkası kesilmiyor.
Amerika Nisan ile Kasım arasında Irak’a saldıracakmış, bu sefer için 250 bin asker kullanacakmış. Böyle bir savaşın fırtınaları Türkiye’yi fena halde vuracaktır. Bizim menfaatimiz, Irak’la savaşmakta değil, barış içinde ticaret yapmaktadır.
İsrail’de kan gövdeyi götürüyor. Yahudilerle Araplar arasında âdil, kalıcı bir barış olabilir mi?
Çeçenistan’ın durumu çok kötü. Rus ordusu sivil halkı öldürüyor, yağma yapıyor, ırza geçiyor, işkence ediyor, yakaladıklarını fidye (kurtuluş akçesi) alarak salıveriyor.
Afganistan’da savaş bitmiş değil. O ülkenin iç durumu, Taliban zamanındakinden bin kat kötüdür. Kabil işgal altında, ülke çeşitli fraksiyonlar tarafından paylaşılmış. Bizim gazetelerimizde gülünç haberler çıkıyor: Müjde Kabil’de gece kulübü açıldı… Müjde Kabil’de bazı kadınlar açıldı… Müjde Kabil’de içki içilmeye başlandı… Müjde Kabil’de dans etmek ve çalgı çalmak serbest oldu… Müjde müjde müjde…
Hindistan’da tavuk gibi Müslüman öldürülüyor. Ölenlerin sayısı bine yaklaştı.
Kıbrıs işi ne olacak? Üzücü rivayetler dolaşıyor.
Başörtüsü kavgası iyice kızıştı. Başörtülü kızlar okula alınmıyor. Ya başını aç içeriye gir, yahut kapı önünde bekleme, git buradan. Karşı gelen onüç yaşındaki bir kıza kelepçe takıldı. Bir kumaş parçasından niçin bu kadar korkuyorlar?
Bazı internet siteleri kapatıldı. Rahatsız edici yayınlar yapıyorlardı.
Aydınlıkçılara gizli belgeleri kimler veriyor?
Medya terörü bütün şiddetiyle sürüyor. Genel müdürlük yapmış bir zatın aleyhinde bir sürü yalan, dolan, iftira yazmışlar. Mağdur olan zat gazetenin patronuna telefon açmış, şikayette bulunmuş. Patron ne demiş?
– Beyefendi alışacaksınız, alışacaksınız…
Mağdur zat sinir krizleri geçirmiş.
Esenler’deki iki grup arasındaki kavga öylesine büyüdü ki, valilik birkaç gece sokağa çıkma yasağı koymak zorunda kaldı. Hani bizde Arjantin’deki gibi olaylar olmazdı.
Devlet bazı memurların aylıklarına beşyüz milyon lira zam yaptı.
Birtakım banka soyguncularının dâvaları ve dosyaları Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nden alındı, tahliyeler başladı. Geçmiş olsun, geçmiş olsun…
Batılı meşhur ve güçlü herifin biri “Türkiye’nin en birinci ihraç malı ordusudur…” meâlinde bir laf etmiş. Yâni, bizim istediğimiz yerlere ordunuzu gönderir parayı alırsınız demek istemiş.
Başkan Bush tam bir Haçlı. Kitab-ı Mukaddes okuyor, İslâm âlemine karşı Haçlı seferi yapılacağından bahsediyor. Ziyaretine gelen Makedon başkanı ile yere diz çöküp, ellerini bitiştirip birlikte dua etmiş. Eski basketçi Protestan vaizi Billy Graham onun rehberi ve mürşidi. “Bir kıyamet senaryosuna hazır olun” diye beyanda bulundu. Bazı İslâm ülkelerine, taktik nükleer silahların kullanılacağı saldırılar yapılacakmış.
Türkiye tezatlar ülkesi. Bir yanda milyonlarca sıkıntılı, sefil, perişan vatandaş. Maaş kuyruklarında can veren emekliler, dullar. Kapanan fabrikalar, iş yerleri, ticarethaneler, aşsız işsiz kütleler. Öbür yanda sefahat, azgınlık, fuhuş, rezalet diz boyu.
Bilhassa tarım sahasında üretimi baltalamak için her şey yapılıyor. Amerika kendi ürettiği yiyecek maddelerini kime satacak? Atlantik ötesinden buğday, sıvı yağ, pirinç, muz, et, soya yağı, domuz eti ve yağı satın alıyoruz.
Amerikalılar bize “İslâm dünyası içinde tek örnek ülke sizsiniz. Bütün Müslümanlar sizi model olarak kabul etmeli” diyor. Gerçekten Türkiye ne güzel bir örnek, ne güzel bir modeldir.
Camilerde her cuma ısmarlama hutbeler okutuluyor. Hiçbir imam-hatip kendi kafasından hutbe okuyamaz, herhangi muteber bir din kitabından aldığı pasajlarla hutbe tertip edemez. Diş fırçası ve diş bakımı hutbesi, elektrik paralarını ödeme hutbesi, falan filan hutbesi…
Yine zelzeleye döneyim. Daha önceki zelzeleleri tahmin eden yabancı bir uzman bu baharda ve yazda Türkiye’de üç-dört şiddetli deprem olacağını haber veriyor.
Cuma akşamları lüks diskoteklerin bulunduğu Ortaköy Kuruçeşme arasında trafik sıkışıyor, lüks arabalar peşpeşe içki, dans, çılgınlık meşheri eğlence yerlerine doğru gidiyor. Bu yerler uygarlık ve çağdaşlık tapınaklarıdır. Kapılarında goriller nöbet tutar. Yenilir, içilir, dans edilir, şarkı söylenir, hayattan kâm alınır. Zevk u sefa demleridir bu demler. 13 Mart 2002