Perşembe

 

Modernistleri ve Diyalogçuları Yerden Yere Vuruyor

Suriyeli büyük İslâm alimi

Muhammed Vehbe Zuhaylî

Hocaefendi, Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi

“Karşılaştırmalı Fıkıh”

bölümü başkanıdır, Cidde Fıkıh Konseyi gibi birçok uluslararası komisyonun üyesi veya danışmanıdır. Türkiye’de

“İslâm Fıkhı Ansiklopedisi”

adlı engin ve derin çalışmasıyla tanınmaktadır. Bu eseri, Zaman gazetesi de promosyon olarak vermiştir. İşte bu güçlü ve güvenilir hocaefendi ülkemizi ziyaret etmiş, bu ziyareti esnasında İstanbul’daki

Darü’l-Hikme’ye de

(Bilgi ve Hikmet Evi) uğramıştır. Burada, kendisine bazı önemli sorular yöneltilmiş ve çok faydalı bir mülakat yapılmıştır. Bu mülakatın Arapça metni ve Türkçe tercümesi darulhikme.org’ta yayınlanmış bulunuyor. Muhterem Hocaefendinin önemli uyarılarının, çok doğru tenkitlerinin Müslümanlar tarafından öğrenilmesine hizmet etmek maksadıyla, adıgeçen mülakattan bazı önemli cümleleri, paragrafları aşağıya alıyorum. Zuhaylî Efendi Hazretlerinin sözleri helvetica hurufatıyla verilmiştir. Pakistanlı Dr. Fazlurrahman ve sayın Hasan Hanefi isimlerinin geçtiği bir soru üzerine şunu söylemiştir:

“Öncelikle Hasan Hanefî’den ‘sayın’ diye söz etmeyin, O bir isyankârdır (mütemerriddir). Modernistler İslâm dairesinin dışında değerlendirilmelidir.

“Modernistleri nasıl değerlendiriyorsunuz?..” sorusuna: “Modernistler diye adlandırılan kesimin İslâmî düşünme biçiminden kendilerini soyutladıklarmı, ona muhalif durduklarını ve hattâ düşmanlık yaptıklarını düşünüyorum. Bunlar Batı kültüründen ve ithal düşüncelerden yoğun olarak etkilenmiş kişilerdir. Bu akım, Kur’an-ı Kerim’de ve Sünnet-i Nebeviyye’de açıklanan Allah’ın dini ile çatışmaktadır…” (…) Ben modernistleri dinledim ve yazdıklarını okudum. Onlar Allah’ın şeriatını, bu şeriatın esasları ve kaideleri ile amel etmeyi en son sıraya koymak istiyorlar. Sarih şer’î nasları ihmal ediyorlar ve şer’i nassı itibara alma hususunda onu en geri planda tutuyorlar. Mahza akıldan hareket ediyorlar. (…) Mazide takılıp kaldığımız şeklindeki ithamları hiçbir sağlam esasa dayanmamaktadır. Bizi bu şekilde itham edenlerin asıl kendileri töhmet altındadır. Çünkü onlar Allah’ın dinini ve şeriatını ötelemektedir. Kur’an ve Sünnet’in belirlediği şer’î esasların gereklerini yerine getirmemektedirler… Biz zikredilen bu asılları değiştirme yetkisine sahip değiliz. Çünkü bu, hiç kimsenin ihlâl ve tecavüz etme ya da bu şeriatın belirlediği bir şeyi reddetme yetkisine sahip olmadığı, ilahî ve rabbani bir şeriattır.”

Nasların tarihselliğini savunan yenilikçiler hakkındaki bir soruya verdiği cevapta şöyle söylüyor:

“Bu kişiler, nasların tarihselliği vb. söylemleri dile getirirken büyük bir yanlışın içindeler. Zira bu, Allah’a ve Resulüne bir ihanettir. Naslar, Kıyamet’e kadar dâim ve kâimdir. Dolayısıyla Kur’an ve Sünneti tarihsellik tezi içine hapseden bir anlayış, sahibini ilhada ve küfre götürür… Bu, şeriatın asılları ve gerektirdikleriyle çatışan bir yaklaşım biçimidir.”

Dinlerarası Diyalog hakkında:

“…..Diyaloğun ilk şartı ötekini tanımak ve kabul etmektir. Ama onlar küstah ve tepeden bakan tezlerine uygulama yolu açmak ve politik, ekonomik, enformatik ve kültürel küreselleşmenin gereklerini dayatmak için ‘medeniyetler çatışması” vb. konuları sürekli gündemde tutuyorlar.
Dolayısıyla bu yapılanlar, Müslümanları sarsmayı ve savurmayı ve vahy-i ilahîyi bozmayı hedefleyen büyük bir aldatmacadır.”
(…) Yahudi ve Hıristiyanlar Hz. Peygamberi (sallallahu aleyhi ve sellem) kabul ediyorlar mı? Hz. Muhammed’in son peygamber olduğuna inanıyorlar mı? Hayır!.. Öyleyse bunun neresi diyalogtur? Dolayısıyla yürütülmekte olan diyalog inandırıcı değildir. Çünkü diyaloğun bir şartı da tarafların birbirini tanımasıdır…”
(…) “Netice olarak hakk olan biziz. Ancak bu, diğer din mensuplarıyla çatışacağız anlamına gelmemektedir. Aksine, onların dinine karışmayız. Cehennem onlar için yaratılmıştır.”

Ehl-i Kitab Cennete girecektir diyen bazı Müslüman akademisyenlerle ilgili olarak yöneltilen bir soruya verdiği cevapta:

“Bir Müslüman ……erin ve …..arın cehenneme girmeyeceğini söylerse gayr-i müslim olur.”

Cehennemin ebedî olmadığını iddia edenlerle ilgili soruya verdiği cevapta:

“Son olarak da

Yusuf el-Karadavî

de bunların yolunu tutmuştur,”
(Zuhaylî Efendi hazretleri, Karadavî’nin Cezire televizyonunda bunu söylediğini tasrih ediyor…)

Soru: Modernistler içinde Müslüman bir kadının ehl-i kitab bir erkekle evlenmesinin caiz olduğunu ve kadının bütün bedenini örtmesi yerine göğüslerini örtmesinin yeterli olduğunu söyleyenler var…

Zuhaylî Hoca: “Son olarak bunu Hasan Turabî de söyledi. Müslüman bir kadının Yahudi ve Hıristiyan bir erkekle evlenebileceğini iddia ediyor. (…) ve kadının bütün bedenini örtmesi yerine göğüslerini örtmesinin yeterli olduğunu söylüyor.” (…) Bunların hepsi sapkın görüşlerdir.”

Soru:

Yusuf el-Karadavî

, (Şeriat ve fıkıh) hükümlerinin yüzde doksan üçünün mütegayyirattan (değişebilir ahkamdan) olduğunu söylüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Zuhaylî hoca:

Bu bâtıl bir sözdür…

Hz. İsa aleyhisselamın âhir zamanda nüzulü (inmesi) ile ilgili soruya verdiği cevap: “Bu, mütevâtir hadîslerle sabit bir konudur. Şeyh Abdülvehhab Ebû Gudde (rh) bu konuda bir kitap yazarak, âhir zamanda Hz. Mesih aleyhisselamın nüzulünün mütevâtir riyavetlerle sabit olduğunu ispat etmiştir. Bu bizim akidemizin esaslarındandır. Konuyla ilgili birçok hadîs vardır ve bunlar manevî mütevâtir derecesine ulaşmıştır.

Soru: Hz. İsa’nın nüzulünü inkâr edenin hükmü nedir?

Cevap: İnkarının sorumluluğuna katlanır…

Muhterem okuyucularıma, darulhikme.org’taki bu röportajın tamamını dikkatle okumalarını tavsiye ederim. İnternet kullanan kardeşlerimiz bu siteyi sık kullanılanlar listesine almayı ihmal etmesinler.

Zuhaylî Hocaefendi

hazretleri öyle sıradan bir hoca değildir. Sarıklı, cüppeli, vasıflı, güçlü, haysiyetli bir fakihtir. Elli yıldan beri sarığını çıkartmamıştır. Onun telif ettiği İslâm Fıkhı Ansiklopedisi, Zaman gazetesi tarafından promosyon olarak dağıtılmıştır. Ona güvenebiliriz. Bu muhterem Hocaefendi, modernistleri İslâm dışına çıkmakla suçluyor. Dinlerarası Diyaloğu şiddetle yeriyor. Gerekçesiz konuşmuyor. Dinimizi, ihtilaflı meseleleri böyle hocalardan öğrenmeliyiz. Kendisine bu sütunlardan teşekkür, minnet, hürmet ve selamlarımı arz ediyor, sıhhat ve selam diliyor, tevfıkat-ı ilahiyeye nail olmasını ve daha nice hayırlı hizmetler etmesini niyaz ediyorum. Darü’l-Hikme mensuplarına da böyle bir röportajı yayınladıkları için teşekkürler… 25 Ocak 2008