Pazar günlü yazılar çıkmamış…

 

Genç, güçlü, çok zegin, çok imkânlı Müslüman şahsiyetler var. Bunlardan biri, yahut birkaçı büyük ve tesirli bir günlük gazete, yine büyük ve tesirli bir haftalık mecmua (dergi) çıkartmalıdır. Türkiye’nin bunlara ihtiyacı vardır. Kendilerinden bu hizmeti bekliyoruz. Himmet buyursunlar, teşebbüse geçsinler ve dediğim gazete ve dergiyi çıkartsınlar. Bunu yapmak onların boynuna borçtur. Keyiflerine, arzularına kalmış bir iş değildir. Çünkü, zamanımızda medya Meclis’ten de, hükümetten de, yargıdan da önce gelen birinci güçtür. Müslümanlar çıkartsın dedim. Bu gazete ve dergi bir İslâm gazetesi ve dergisi mi olacaktır? Hayır, kesinlikle olmayacaktır. Bütün çeşitlilikleriyle, bütün altkimlikleriyle Türkiye’nin gazetesi ve dergisi olacaktır. Şu anda Müslümanlar tarafından çıkartılan iki büyük tirajlı gazete mevcut, onlar yetişmez mi? Yetişmez.

Ben Fransa’daki Le Monde, İngiltere’deki The Times, ABD’deki The Washington Post, Almanya’daki Frankfurter Allgemeine Zeitung gibi son derece ciddî, tesirli, nüfuzlu, güvenilir gazete; Newsweek, Time, The Economist, der Spiegel, Le Point gibi en az yarım milyon satışı olan ve gerçekten habercilik ve yorumculuk yapan dergiler istiyorum. Müslümanların bunları çıkartacak paraları var mı? Elbette var. Bugün bu ülkede her yıl, islâmî hizmetler için milyarlarca dolar toplanıyor. Müslümanların bunları çıkartacak kültürleri, birikimleri, elemanları var mı? İşte bu soruya hemencecik var cevabını veremeyeceğim. Lakin istişare edilirse, bu işi becerecek elemanlar bulunursa, kadrolar kurulursa yapılamayacak bir iş değildir diyorum.

Bunları ben yapabilir miyim? Böyle bir iddiam yok. Teşebbüs edenler benden bir rapor isterlerse yazar gönderirim. Maaşla çalışan profesyonel bir gazeteci değilim. Her şeyi ben yaparım gibi manyakça iddialarım da yoktur. Sadece bunun bir ihtiyaç olduğunu, Müslümanların böyle bir gazeteyi ve dergiyi çıkartmaları gerektiğini beyan ediyorum. O kadar geniş düşünüyorum ki, bu yayın organlarında, müteveffa Yahudi Profesör Avram Galanti gibi, bu memleketi ve bu milleti seven bir Musevî de yazabilir; Ermeni de yazabilir, Rum da yazabilir. Müslümanların yayınlayacağı ciddî bir gazetede ve dergide Etyen Mahcupyan beyefendi niçin yazmasın? Aklı başında, hukuka ve insan haklarına inanmış, Müslüman çoğunluğun din, inanç ve inandığı gibi yaşamak hürriyetini kabul eden kültürlü ve vicdanlı bir laik de yazmalıdır böyle yayın organlarında.

Şimdi bazı Müslüman cemaatler yüzbinlerce satan gazete ve dergiler çıkartıyorlar. Peki bu kadar fazla tirajı ve satışı nasıl yapabiliyorlar? Onların metodlarıyla, üzerinde isim yazılı boş kağıtlar çıkartılsa yine satılır. Bu yaptıkları gazetecilik değildir. Gazetecilik ve dergicilik nedir biliyor musunuz? Senin gibi inanmayan, senin görüşlerini paylaşmayan, sana karşıt olan kişilere ve zümrelere bile ciddiyetini, insafını, kültürünü kabul ettirirsin ve onların güvenini kazanırsın; senin üstünlüğünü, faziletini kabul ve tasdik ederler; senin çıkardığın gazeteyi ve dergiyi okurlar. İşte asıl gazetecilik budur. “Kardeşler bizi desteklesin, ihvan bizim gazeteyi ve dergiyi okusun, bizden olanlar abone olsunlar…” gibi metodlarla büyük gazetecilik yapılmaz. Müslüman kesimin özeleştirisi yapılmadan yine gazetecilik ve dergicilik olmaz. Kendimizi de tenkit edeceğiz ki, karşıtlarımız bize inansınlar ve güvensinler. Birtakım beceriksiz ve ufuksuz kimseler bana kızıp duruyorlar. Kızsınlar, bir şey demem. Lakin asıl kızılacak birini arıyorlarsa aynaya bakmalarını tavsiye ederim.

Mangal

Köydeki bağ evimde kullanmak üzere bir mangal almak için Eminönü’ndeki sobacılar çarşısına gittim. Ama, mangal yapılmıyormuş artık. Sağa sordum, sola sordum nafile. Ben de, zahmeti göze aldım, Küçükpazar’dan Vefa’ya çıktım. Orada, Vefa camiinin karşısındaki eski bakır eşya ticaretiyle meşgul olan bir dükkan vardır. Oradan, eskiden kalma, parlatılmış bakır bir mangal aldım. Mangalı ne mi yapacağım? Bu da sorulur mu? Sobadaki közleri içine koyacağım ve canım çektikçe bol köpüklü bir kahve yapıp içeceğim.

Kahvenin iyisi ve hakikisi ya mangaldaki közlü külde, yahut da ispirtolu kamenota ocağında pişirilir. Fazla hararetli ateşlerde iyi kahve olmaz. Çünkü kahve kaynatılarak değil, kabartılarak hazırlanır. İlk kabardığında cezvenin üçte biri fincana konur, ikinci kabarışta yine üçte biri, üçüncüsünde geri kalanı. Böylece hem köpüklü, hem lezzetli, hem de kafeini bol bir içecek elde edilir. Zihne küşâyiş verir, uykuyu ve miskinliği giderir, kişiyi zinde kılar. Kahve deyip geçmeyelim. Cezveye sıcak su koyarak kahve olmaz. Önce taze kavrulmuş kahve ve toz şeker konur, üzerine soğuk su ilave edilir, bir kaşık ile bunlar karıştırılır ve mangaldaki közlü küle sürülür. Yapımı on dakikayı bulur.

Kahvenin yanında bir bardak menba suyu, tercihen Hamidiye suyu bulundurulur. Küçücük bir tabakta da üç adet küçük lokum. Biri sakızlı, biri güllü, biri naneli. Üçünü birden yemek ayıp olur… Yanınızda bir dostunuz bulunursa kahve içmenin zevki birkaç kat artar. Sedire veya minderlere oturursunuz, üzerinden buram buram dumanlar çıkan, altın sarısı köpüğü olan, odayı kokusuyla dolduran kahveyi ağır ağır yudumlarken edebiyattan, tasavvuftan, memleket meselelerinden, sanattan bahsedersiniz.

Kahve öyle alelacele bir iki yudumda içilmez. Hem adamın ağzını yakar, hem aceleyle zevki kaçar. Eskiye ait nice şey kayboldu. Ben bilmiyordum, mangal kullanmak da bitmiş. Mangalsız bir dünya… Ne tatsız! (Pikniklerde veya balkonlarda ızgara yapmak için kullanılan mangalları kasdetmiyorum. Eskiden her evde bulunan ve ısınma aleti olarak kullanılan mangallardan bahsediyorum.)

Güler Yüzlü Din

Islâm asık suratlı bir din değildir. Dinimiz güler yüzlüdür. Müjde, korkutucu haberlerden öncedir. Peygamber, Yüce Allah’ın “Rahmetim gazabımdan üstündür” buyurduğunu bize haber veriyor. Bir adam gördüm, gözleri kin ve nefretle kocaman açılmış, ağzı öfke ve düşmanlıktan köpürmüş, suratı karmakarışık olmuştu. Tehditler savuruyor, dinleyenlerin içlerini karartıyordu. Böyle mübelliğ ve mübeşşir (tebliğci ve müjdeleyici) olmaz. İslâm bir limandır, fırtınalardan kaçanlar oraya sığınır. İslâm güvendir, barıştır, sevgidir. İslâm insanların gözyaşlarını siler, acılarını teselli eder, yaralarını sarar. İslâm şefkat ve merhamet dolu bir dindir; garipler, kimsesizler, mazlumlar başlarını onun üzerine koyup rahatça uyurlar. İslâm beşârettir, selâmettir, muhabbettir, sulhtür. Asık ve çirkin suratlılar İslâm temsilciliğine tâlip olmasınlar. İslâm güler yüzdür, tesellidir, saadet dolu bir sükûnettir. Barıştır ta sonsuza kadar. 08 Şubat 1999