Büyük Gazeteler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Cumartesi
Bizde dört beş büyük gazete vardır. Sahipleri sanki birer imparatordur. Bankalar, holdingler, şirketler, ithalat-ihracat, milyarlarca dolar. Böyle gazetelerin bağımsız olmaları mümkün müdür? Bu büyük gazetelerde aylıkları binlerce dolar olan büyük gazeteciler vardır. Bir ara, bunlardan birinin ayda 75 bin dolar aldığını duymuştum.
Bu gazetelerin patronları birer imparator ise, üst düzey kadroları da baronlar, prensler, dükler, kontlardır. Halktan, ülke gerçeklerinden kopmuşlardır. Arada bir Tibet’e, Borneo’ya, Amazon ormanlarına gidercesine röportajlar yaparlar. Böyle röportajlarla halkın, ülkenin nabzını elde tutmak ne mümkün.
Ayda bir kere olsun bir halk otobüsüne veya minibüsüne binen kalantor gazeteci var mı? Banliyö trenine binenini gördünüz mü? Kırk yılın birinde de olsa bir tramvayda, bir metro vagonunda anlı şanlı bir genel yönetmene, üstad köşeyazarına tesadüf edebilir misiniz?
Küçük, ucuz, temiz bir lokantada bu gazetecilerin yılda bir kere olsun halk ile birlikte yemek yedikleri görülmüş müdür? Maazallah zehirlenirler, kurdeşen çıkartırlar, incileri yere dökülür…
Onlar gettolarda yaşar. Birinin Boğaziçi’ndeki köşkünün şöminesinde kış günlerinde Afrika’dan ithal edilmiş pahalı odunlar yanarmış. Niçin mi? Çünkü o odunlar yanarken müzikal çıtırtılar ve çatırtılar çıkartırmış da üstad bu seslere bayılır, gaşy olurmuş.
Bizdeki dört beş büyük gazete bazen barış içinde yaşarlar. Bazen de aralarındaki münasebetler bozulur ve savaşırlar. Bakarsınız A gazetesi B’ye verip veriştirmeye, birtakım dosyaları yayınlamaya başlamış. B önce afallar, sonra o da hazırlanır, A aleyhinde yayın yapmaya başlar. A’daki kalemler B’ye ateş ederler, B’dekiler A’ya. Normal barış zamanlarında gizli tuttukları kirli işlerin dosyaları açılır, ithamlar savrulur, belgeler teşhir edilir. Kim hangi gayr-i meşru yollardan ne kadar götürmüş, kaç yüz milyon dolar ballı kredi alınmış, kanunlara aykırı ne gibi işler yapılmış?
Savaş birkaç gün, bilemediniz bir iki hafta devam eder ve sonra yayınlar bir anda kesilir. Kapalı kapılar arkasında bir ateşkes, mütareke anlaşması imzalanmıştır. Bundan sonra ortalık süt liman olur, eski yayınlar ve dosyalar unutulur.
Medenî, demokrat, hukukun üstünlüğü ilkesinin hakim olduğu ülkelerde medya hakkında kanunlar, nizamlar vardır. Gazetelerin, televizyonların kartelleşmesine, tekelleşmesine imkân verilmemiştir. Bir sürü banka, holding, şirket sahibi olan bir gazete patronunun devlet ihalelerine girerek servetine servet katması yolları kapatılmıştır.
Medya çok büyük bir güçtür. Bu gücün şahsî ihtiraslara alet edilmesi ülkeye, devlete, halka büyük zarar verir. Gazete patronlarının, kendi menfaatleri için birtakım kirli siyaset işlerine bulaşmaları son derece sakıncalıdır. Tıbbın bir etiği (ahlâkı) olduğu gibi medyanın da vardır. Bu etik kuru laf olarak kalmamalı, hayata geçirilmelidir.
Gazeteler, gazeteciler hem savcı, hem hakim, hem de cellat değildir. Mesleğe yıllarını vermiş, sicilleri temiz, toplumun güven duyduğu büyük gazeteciler bazen bir nevi savcılık yapabilirler ama, onun yanında hem hakim, hem cellat asla olamazlar.
Büyük medya, kendi halkının evrensel ve temel insan haklarına karşı çıkamaz. Amerika’da, İngiltere’de, Batı Avrupa’da milyonlarca Müslüman yaşıyor. Oralarda hiçbir gazete ve gazeteci O Müslümanların din, inanç, inandıkları gibi yaşamak, isteyen kadın ve kızlarının tesettüre girmek hak ve hürriyetlerine karşı çıkmaz, bu konuda tartışmaz. Böyle bir tartışma sadece Fransa’da olmuştur. Birtakım ilerici, ateist, solcu, şoven Fransızlar Müslüman kızların liselerde başörtüsü takmalarına karşı çıkmışlardır. Çıkmışlardır ama son sözü adalet ve hukuk söylemiştir. Fransa laiktir fakat aynı zamanda bir hukuk devletidir, orada adalet bağımsızdır. Fransa’da, Müslüman genç kızlar, üniversitelere başları örtülü olarak gidebilirler. Biz laikliği Fransa’dan almışız ve onlardan fazla laikçi olmuşuz. Onların vur dediğini bizimkiler öldürür.
Şunu da unutmamak gerekir ki, dünyada anayasasına laiklik ilkesini yazmış iki ciddî devlet vardır. Biri Fransa, biri Türkiye. Onlarınki din ve inanç hürriyetini yüzde 99 garanti altına alır, orada hiçbir Müslüman dinî inançlarından dolayı mahkemeye verilmez, hapse atılmaz. Bizdeki laiklik uygulaması ise sanki dine karşı yeni bir dindir. Tartışılmaz, doğmalarına karşı gelenleri çarpar, yakar.
Türkiye’de bütün kötülüklerde büyük medyanın büyük sorumluluk payı bulunmaktadır.
Siyaset büyük medya yüzünden bugün son derece kirli, bitmiş, çürümüş hale gelmiştir. Siyasetin önünü açması gereken medya son aylarda ne yaptı? Ülke, devlet, millet aleyhine, kendi lehine bir RTÜK kanunu çıkartılması için iktidarla, bazı şaibeli politikacılarla anlaştı. Kanun çıktı ama bereket versin Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi. Hevesler kursaklarda kaldı, hesaplar bozuldu.
Ülkemizde çok saçma, çok zararlı bir din-siyasî rejim kavgası uzun yıllardan beri hüküm sürüyor. Medya bu mânasız kavga ateşini söndürmeye çalışacak yerde körükleyip duruyor. 28 Şubat’tan sonraki büyük gazetelerin manşetlerine, haberlerine, fıkralarına (köşe yazısı), yorumlarına bakınız, sanki basınımız o günlerde cinnet geçirmiştir.
Türkiye’de insan unsuru, halk çok bozuldu. Bu bozukluğun birinci sorumlusu büyük medyadır, gazeteler ve televizyonlardır. Son on beş yıl içinde Türkiye, ayaklarını yorganına göre uzatmadı. Yıllık geliri üç bin dolar olan halkımız, yıllık geliri otuz bin dolar olan süper zengin ve müreffeh ülkelerin halkı gibi yaşamak istedi. Sonunda da iflas etti. Bunu teşvik eden medya olmuştur.
Türkiye’de bir Le Monde, bir The Times, bir Frankfurter Allgemeine gibi gazete var mı? Yok. Halbuki her ülkede bu saydıklarım gibi ciddî, ağır, güçlü gazeteler olması gerekir.
Bizim büyük basınımız koyu resmî ideoloji taraftarıdır. Dünyada bizden başka resmî ideolojisi olan devlet ve ülke kaldı mı? Resmî ideoloji dedim, Atatürkçülük, Kemalizm demedim. Çünkü bizdeki resmî ideoloji kesinlikle Atatürkçülük değildir. Adını Atatürkçülük koymuşlar, o kadar.
Türkiye’de düzeltilmesi gereken birtakım temel müesseseler var. Büyük medya da onlardan biridir. Düze çıkmak istiyorsak mutlaka temiz, vasıflı, vatansever, ciddî, iyiliği destekleyen, kötülüğü köstekleyen, pisliğe ve kara para işlerine bulaşmayan, halktan kopuk olmayan; millî kimlik, kişilik ve kültüre destek veren bir medyaya sahip olmamız gerekir. 06 Eylül 2001 Pazar