Büyük İyi Gazete
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Bu memlekette büyük basın daima gerçek demokrasinin, hukukun üstünlüğü üzerine kurulu bir hukuk devletinin, evrensel ve temel insan haklarının, millî kimliğin ve kişiliğin karşısında olmuştur. Bizdeki büyük basın baronları ve sözde medenî ve çağdaş kalemşörler bu saydığım değerlere önem vermemişler; bunların üzerinde derin devleti, hadd-i zatında mevcut olmayan laikliği, resmî ideolojiyi görmüşlerdir. Büyük basın ve onun idareci ve kalemleri bu ülkenin hem dini, hem de kimliği olan İslâm’a, İslâm’ın Şeriatına, fıkhına şiddetle hücum etmektedir. Onların irtica dedikleri İslâm dinidir, mürteci dedikleri, kendi kimliklerine ve inançlarına uygun bir hayat sürmek isteyen samimî ve şuurlu dindarlardır.
Bu memleketin büyük çoğunluğunu teşkil eden Müslümanlar uzun yıllardan beri basının, gazetecilerin, köşe yazarlarının, baş muharrirlerin tehditlerine, hakaretlerine, iftiralarına mâruz bulunmaktadır. Büyük basın yüzünden Müslümanlar kendi vatanlarında ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci muamelesi görüyor. ABD’de, İngiltere’de, İsviçre’de, Kanada’da, Norveç’te ve diğer medenî ülkelerde suç olmayan dinî inanç ve kanaatleri dolayısıyla Türkiye Müslümanları suçlanıyor, tehdit ediliyor, hakarete uğruyor. Şu anda Müslüman Türkiye halkının en büyük hasmı, bir kısım basındır. Peki Müslümanlar niçin kendi büyük basınlarını kuramıyor? Müslümanların da hayli tirajı olan gazeteleri var diyeceksiniz. İş tirajla bitmiyor ki… Bir gazetenin büyük gazete olması için hem tirajının ve satışının yüksek olması, hem de ağırlığı, gücü, nüfuzu, tesiri bulunması gerekir. Müslümanlar kendi vatanlarında şerefle yaşamak, kendi inanç ve kimliklerine uygun bir hayat tarzı sürmek, evrensel insan hak ve hürriyetlerine sahip olmak, korkusuz yaşamak istiyorlarsa mutlaka ve mutlaka basın sahasında vasıflı, güçlü, üstün olmalıdır.
Bu konuda ilk yapılacak şey, tirajı bir milyondan aşağı olmayan çok kaliteli, çok güvenilir, çok ciddî, çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün, çok tesirli, çok nüfuzlu, çok beğenilen bir gazete çıkartmaktır. Müslüman kesimde böyle bir gazeteyi çıkartacak maddî imkân, sermaye ve birikim vardır. Ancak bu iş için yeterli kültür, ihtisas (uzmanlık), akıl, fikir yoktur. Böyle bir gazetenin çok sayfalı olması gerekmez. Sekiz on sayfalık bir gazete de büyük ve güçlü olabilir. Yeter ki, haberleri, yorumları, makaleleri, fıkraları, bütün yayını ciddî olsun, doyurucu olsun, millete tercüman olsun. Böyle bir gazetede vicdanları satılık, kalemleri kiralık olmayan haysiyetli gazeteciler, fikir adamları çalıştırılmalıdır. Böyle bir gazetede sadece Müslüman kesime veya şimdi olduğu gibi Müslüman kesimin bir cemaatine veya grubuna mensup kimseler bulunmamalı; laik, çağdaş, Alevî, solcu zümrelerin de haysiyetli ve dürüst kalemlerine yazı yazmak, fikirlerini ve görüşlerini açıklamak imkânı tanınmalıdır. Bu gazete bir toplumsal barış, millî uzlaşma merkezi olmalıdır.
Müslümanların çıkartacağı bu gazetede gerektiğinde (ki gerekmektedir) Müslüman kesim de tenkit edilmeli, özeleştiri yapılmalıdır. Dinî hizmet perdesi altında kutsal hizmetleri mıncıklayan sahtekârlar, arrivistler, hokkabazlar, üçkağıtçılar, hortumlayıcılar, yiyiciler, soytarılar, sömürücüler, mukaddesat bezirgânları bu gazetenin yayınları ile teşhir edilmelidir. Böyle yapılırsa ancak karşı tarafın güveni kazanılabilir. Böyle bir gazete hiçbir cemaatin, cemaat baronunun, hiçbir hizbin ve grubun, hiçbir şahsın özel menfaatlerine, hırslarına âlet edilmemelidir. Gerçek her şeyin üzerinde tutulmalıdır. Böyle bir gazetede, yıkıcı olmamak şartıyla birbirine zıt fikir ve görüşlere sahip kimseler yazabilmelidir. Ben Türkiye’de böyle bir gazeteyi çıkartabilecek çapta vatansever ve inançlı elemanlar olduğuna, onlardan müteşekkil bir kadro kurulabileceğine inanıyorum. Lakin böyle bir gazeteyi bazı din baronları kesinlikle istememektedir. Çünkü böyle bir yayın organı onların saltanatlarına zarar verecek, mal ve cah ihtiraslarını engelleyecektir. Çünkü böyle bir gazete birtakım sahte kahramanların maskelerini düşürecektir.
Kimsenin hatırına şeytanî kuruntular gelmesin, böyle bir gazeteyi ben çıkartırım demiyorum, böyle bir iddia ve talebim yoktur. Ben sadece böyle bir gazetenin çıkmasını İslâm için, Müslümanlar için, bu ülke, bu millet, bu devlet için faydalı ve zarurî gördüğüm için bu satırları kaleme almış bulunmaktayım. Namuslu, dürüst, şerefli olmak şartıyla kim çıkartırsa çıkartsın râzıyım. İslâm düşmanı, Müslüman düşmanı, hukuk düşmanı, evrensel insan haklarının düşmanı büyük basının faaliyeti bu şekilde devam ederse Türkiye’nin durumu; ülke, millet ve devlet olarak her geçen gün daha da kötüye gidecektir. Kötü basınla mücadele etmenin tek yolu, onların karşısına iyi bir basın ile çıkmaktır. Benim, yayınlanmasını teklif ettiğim bir milyon tirajlı, güçlü, tesirli, nüfuzlu, güvenilir, ciddî gazete kötü basının tahribatını önleyecek; ülkeye, millete, devlete çok faydalı olacaktır.
Avrupa’dan (sanırım Almanya’dan) restorasyon uzmanları gelmiş, Sultanahmed’in altındaki Küçük Ayasofya camiinde tedkiklere başlamış. Bin beş yüz yıldan fazla mâzisi olan binanın kubbesi çatlamış, bir kısmı eğrilmiş, her tarafında vahim çözülmeler başlamış. Yabancılar Bizans’tan kalan ve gerçekten büyük bir mimarlık ve sanat âbidesi olan binayı kurtarmak istiyorlarmış. Caminin yakınından geçen trenler binayı sarsıyor, çatlatıyormuş. Küçük Ayasofya camii eskiden kilise olduğu için Haçlı yabancılar onunla ilgileniyor. Rahmi Koç da, Zeyrek’te Bizans kilisesinden çevrilme büyük camiyi restore ettirdi. Korkarım, Kariye camii gibi, camilikten çıkartılıp müze yapılacaktır burası. Peki Avrupalılar, Amerikalılar, Hıristiyanlar, Rahmi Koç’lar eski kiliselerin ihyası ve tâmiri için hizmet görür, himmet sarfederken biz Müslümanlar harap camilerimizi ihya edebiliyor muyuz? Yıllardan beri Eminönü’ndeki Ahi Çelebi camii harap vaziyette bekliyor. O civarda binlerce dindar ve zengin esnaf var. Bunlar bir araya gelip bir dernek kursalar ve para toplasalar camiyi bir sene içinde müceddeden tâmir edip ibâdete açabilirler. Lakin böyle bir teşebbüs yok. Hükümetimiz bundan on yıl kadar önce “Avrupa Mimarlık Mirası Sözleşmesi”ni imzaladı. Buna göre, ülkemizdeki bütün eski kiliseler, masraflarını Türk hükümetinin vermesi şartıyla tâmir ve ihya edilecek. Şu anda sanırım yüz kadar kilise onarılmaktadır. 01 Ekim 1998 Perşembe