Ahmet Altan

‘ın Taraf’ta yayınlanan

Büyük Selanik

başlıklı yazısını okudum. Evet Cumhuriyet’ten sonra

bütün Anadolu’yu büyük bir Selanik haline getirmek istemişlerdi.

Beyler, beyefendiler, efendiler gidecek, yerlerine

mösyöler

gelecekti. Hanımlar, hanımefendiler,

muhadderat-i islâmiye gidecek, yerlerine madamlar matmazeller gelecekti.

Türkiye’yi bir uçtan öbür uca Selanikleştirmek için çok baskı yaptılar. Müslümanlar Selanik kültür ve medeniyetini istemiyorlardı, direndiler. Kürtler koyu Müslümandı, onlar da Selanik melanik istemiyorlardı, direndiler.

Ağır baskılar yapıldı. İstiklâl Mahkemeleri kuruldu, hayli adam asıldı. Kürt beyleri ve eşrafı sürüldü, dehşetli bir terör kasırgası estirildi. Anadolu Büyük Selanik olmadı ama büyük tahribat oldu.

İçki bütün yurdu sarmıştır. Zina almış yürümüştür. Yeni Ceza Kanunu artık zinayı suç saymıyor. Nikahlı karısını, onun arzusu olmadan yatağa davet etmek bile suç oldu. Karısı ile yatamayınca adam ne yapacak?

Zina yapsın efendim zina!..


Uyuşturucu kullanma okullarda 10 yaşına kadar düştü. Zina, bina, cinayet… Tavuk gibi adam boğazlanıyor.

Gazeteci Sevda Türküsev’in
“Fuhuş sahilleri”
yazısını

internetten bulun okuyun. Memleket ne hale gelmiş anlarsınız.

Benim çocukluğumda, gençliğimde Selanikliler için

“Suyun öte tarafından gelenler”

denirdi. Bir geldiler pîr geldiler. Onlar Türkiye’yi uygar yapmak istiyorlardı. İslâm onların uygarlığına engeldi.

Türkiye Ortadoğu’nun Japonya’sı olabilirdi ama

Büyük Selanik projesi

yüzünden olamadı. Japonların yazısı ne kadar zor, ne kadar çetrefil, ne kadar karmaşık… Onlar bu yazı ile 400 üniversitede eğitim yapıyor, imkânsızlıklar içinde kültür, sanayi, sanat, maarif, ilim, keşif, icat harikaları sergiliyor. Bin şekilli Japon yazısıyla günde 13 milyon basan gazeteleri var.

Çin’in yazısı Japonlarınkinden de karışık. Kitap okumak için 10 binden fazla kargacık burgacık şekil ezberlemek gerekiyormuş. Onlar da hızla ilerliyor, akıllara durgunluk verecek başarılara imza atıyor.

Büyük Selanik uğrunda halkımızın bütün geleneklerine savaş açtılar.

Devirmedik sosyal ve kültürel kurum bırakmadılar.


Geleneksizlik köksüzlük demektir… Japonların, titizlikle yaşattıkları çeşit çeşit gelenekleri var. Meselâ

Chado

denilen çay seramonisi…

Bir üstada

(çay şeyhi)

intisab ediyorsunuz, dört senede öğreniyorsunuz.

Çay seramonisi (pişirilmesi, içilmesi)

en az bir saat sürüyor.
Kimonolu olacaksınız, Müslümanların namazdaki oturuşları gibi oturacaksınız, konuşmayacaksınız.

Bu bir gelenektir ve buna sahip olan halk çok şeyler kazanır:

Disiplin, sabır, incelik, dikkat, merak…

BüyükSelanik’in çayı nasıldır?


Madenî bir kapta rasgele su kaynatırsınız. Onun üzerindeki yine madenî demliğe bir avuç çay atar, üzerine faş diye kaynar su dökersiniz. Beş on dakika bekler ve içersiniz.

Bu çay mıdır? Hayır bulaşık suyudur!..

Medreseler kapandı, tekkeler ve zaviyeler kapandı, bir ara Ezan-ı Muhammedî okumak yasaklandı; loncalar, ahîlik teşkilâtı, fütüvvet ahlâkı yok edildi… Bunlar gidince uygarlık mı geldi, yoksa anarşi, kaos, kargaşa mı?

Üniversitelerimizden hiçbiri, dünyanın 500 vasıflı üniversitesi listesine niçin giremedi? Türkiye halkı niçin atalarının mezar taşlarını okumaktan âciz, kara cahil vaziyette?

Toplumda niçin barış ve uzlaşma yok? Niçin yoğun bir kirlilik ve kokuşma içindeyiz? Mevlânâ Mevlânâ diyorlar, niçin Mevlânâ dergahı yok da müzesi var? Ayasofya camilikten çıkartılıp da müze yapıldı ama yine de Türkiye bir Japonya olamadı.

Yurtta sulh cihanda sulh…


Bizde iç barış var mı? 1984’ten bu yana iç savaş var.
Bunun masrafı ülkeye, halka, devlete bir trilyon dolara patlamış. Bu para ile Türkiye kalkınamaz mıydı?

Hani şapka bizi medeniyet ufuklarına fırlatacaktı? Dünyada şapka giyen kaç kişi kaldı?.. Sarıklı, sakallı, cüppeli, çarşaflı İran nükleer enerji, uçak sanayiî kurdu da biz niçin kuramadık? Fesin ilerlemek veya gerilemekle ne alâkası vardı?

Müslüman Türkiye’nin yerine

Büyük Selanik medeniyetini

kuramadılar.

Tam Büyük Selanik olamadık ama hayli Selanikleştik.

Bina, zina, cinayet, içki, fışkı, riba, alavere dalavere, kokuşma, bulanıklık… Lüks, sefahat, gösteriş, aşırı tüketim, bir sürü beyinsizlik. Mafyalar, çeteler, rant ekonomisi… Sosyal adaletsizlik. Mutlu ve putlu bir azınlık… Mutsuz, sıkıntılı bir çoğunluk.

Gösterme bir demokrasi. Adam 12 yaşından küçük çocuğuna din ve Kur’ân dersi verdiremiyor.

Aman irtica olmasın!..

Müslüman Türkiye… Büyük Selanik… Uygar olalım derken muygar olduk. Muygarlık ne demek?..

Türkiye’nin haline bakınız, ne demek olduğunu anlarsınız.

*(İkinci yazı)

İLMİHAL

Müslüman vatandaş doktor, mühendis, avukat, esnaf, sanayici olmuş… Din ilimlerini tahsil edip de hoca olmamış… Bu durumdaki kişilere ne lazımdır? İlmihalini (yeteri kadar öğrenmek ve bilmek) onlar için farzdır.

İlmihal nedir? İtikad (inanç), taharet, ibadetler, muamelât, ahlâk konusunda kendisine lazım olan bilgiler demektir.

Ehl-i Sünnet Müslümanı için yazıyorum: Hanefî fıkhına ve mezhebine bağlı ise Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihali”ni başucu kitabı yapacaktır. Şafiî ise o ayarda bir Şafiî kitabını… (Dört mezhep de usulde, ana ve temel hükümlerde birdir, teferruata ait bazı ince hükümlerde farklılık vardır, o da geniş bir rahmettir…)

Büyük İslâm İlmihali’nde Akaid (inanç hükümleri)kısmı da vardır. Bağımsız bir bölüm olarak ahlâk kısmı da bulunmaktadır.

Büyükİslâm İlmihali ile yetinmek istemiyorsa onun yanında müstakil bir akaid kitabı, müstakil bir ahlâk kitabı da edinebilir. Lakin hep Ehl-i Sünnet dairesi içinde olmak şartıyla.

Kur’ân tefsiri mi okumak istiyor. Bu konuda çok dikkat edecektir. İcazetli bir Sünnî müfessirin eserini alacaktır. Kesinlikle bid’atçilerin, sapıkların, bozukların tefsirlerini almayacaktır.

Hadis konusunda, din hocası olmayan bir Müslümana Riyazüssalihîn veya şerhi yeter. İstiyorsa, kütüb-i sittenin tercümelerini alabilir ama mütercimlerinin itikadına, mezhebine dikkat etmesi gerekir.

İslâm’ı derli toplu, dört başı mamur anlatan bir kitap mı istiyor? İmamıGazalî’nin İhyâ’sı ona yeter de artar.

İslâmî kitaplar içinde monografiler vardır. İslâm’da Cuma namazı… İslâm’da zekât… İslâm’da tesettür… İslâm’da cihad… İslâm’da ticaret ahlâkı… İslâm’da çocuk terbiyesi… Hilâfet… Bu konuları merak ediyor, kültürünü ve birikimini arttırmak istiyorsa elbette kitap okuyabilir ama bunların mutlaka Kur’ân’a, Sünnete,icmâ-i ümmete uygun Ehl-i Sünnet kitapları olması gerekir.

Bugün Türkiye piyasasında sanırım otuz bin çeşit dinî kitap bulunmaktadır. Kimisi otuz ciltlik külliyatlar, kimisi küçük broşürler şeklinde… Bunların hepsi de doğru bilgiler mi ihtiva ediyor? Hepsi de ehliyetli âlimler ve uzmanlar tarafından mı yazılmıştır?.. Maalesef…

Din kitabı diye tanıtılan çok bozuk kitap vardır.

Sırf para kazanmak için çıkartılmış şişirme kitaplar vardır.

Bazısının içinde küfre yol açan bid’atler, bozukluklar, sapıklıklar bulunan kitaplar vardır.

Bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanı din kitabı alırken mutlaka tavsiye ile almalıdır.

Yabancı dillerden çevrilen kitapların bazısındaki bozuk yerler ayıklanıp çıkartılmaktadır ama yine de fâhiş hatâlar kalmaktadır.

Böyle kitapları “Din kitabı” diye alıp okuyanlar aldanır, sapıtır.

İlmihalini öğrenmiş küçük bir çocuk bile, imanın altı esası olduğunu, bunların içinde kadere iman şartının bulunduğunu bilir. Bugün İslâmî kitap piyasasında imanın şartlarını beşe indiren, kadere imanı yazmayan kitaplar vardır. Bunların okunması caiz olur mu?

İslâm kitabı diye Farsça’dan dilimize çevrilmiş bir kitapta “Allah gerçek bir Janus’tur” şeklinde bir cümle var. Janus, iki çehreli bir Roma putudur. Bu cümle Tevhid’e aykırıdır. Allah’ın sıfatları içinde “Muhalefetün lilhavadis” sıfatı vardır, Yüce Rabbimiz yaratıklardan hiç birine teşbih edilemez, benzetilemez. Hele bir puta hiç benzetilemez. Böyle bir benzetme küfür olur.

Bu kitabı dilimize tercüme ederken bir çok yerini ayıklamışlar, akıllarınca temizlemişler ama yukarıda zikr ettiğim korkunç cümleyi unutmuşlar, yahut inadına bırakmışlar…

İslâm dinine karşı iki ayrı cepheden taarruz (saldırı) var.

Birinci cephe açık kâfirlerin, müşriklerin, sapıkların cephesidir. Doğrudan doğruya saldırıyorlar.

İkinci cephe nifak ve bid’at cephesidir. Suret-i haktan görünerek, İslâm’a ve imana hizmet diyerek yıkıyorlar.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanı kardeşlerimin dikkatlerini çekiyorum: Öncelikle öğrenilmesi farz ve zaruret olan ilmihallerini iyice öğrensinler. Bundan sonra başka faydalı kitaplar okumak istiyorlarsa mutlaka ehliyetli, bilgili, iyi niyetli bilen kişilere sorarak, danışarak kitap alsınlar. Aksi takdirde büyük ve korkunç mânevî zararlara uğrayabilirler, dinleri ve imanları tehlikeye düşer.

Korkunç ve netameli bir kaos, anarşi, hercümerç, kargaşa içindeyiz… Ayaklarımızı yere sıkı ve sağlam basalım… 08 Ekim 2009