Cumartesi

 

Ülke sahnesinde oynanan tragedyada üç tip aktör var. Birinciler İslâm taraflarlarıdır. Aksiyoncu olmalarına rağmen, bilgi ve ahlâk yetersizliği yüzünden reaksiyoner durumundalar. İkinci kesim İslâm karşıtlarıdır. Onlar aslında reaksiyonerdir ama aksiyoncu görünüyorlar. Üçüncü kesim de münafıklardır.

Öncelikle münafıklardan yâni iki yüzlülerden, gerçek hüviyetini gizleyip takiye yapanlardan bahsedeyim.

İslâmcı, Müslüman görünüp de din sömürüsü, mukaddesat bezirgânlığı yapan, din rantı yiyen bütün arivistler, ahlâksızlar, soytarılar, soysuzlar münafıklar zümresine dahildir. Hem Müslümanların temsilcisi görünecek, hem hizmet edebiyatı yapacak; hem de yalan söyleyecek, emanete hıyanet edecek, dini imanı para olacak, nefs-i emmâresine put gibi tapacak, din yoluyla muazzam servetler edinecek, sonra da samimî ve hâlis mü’min olacak… Mümkün müdür böyle bir şey?

Münafıklar Asr-ı Saadet’te vardı, her devirde olmuştur, bugün de bol bol mevcuttur. Kur’an ve Sünnet onları târif etmektedir. Asr-ı Saadetteki münafıklar Mescid-i Nebevîye geliyor ve terbiyesizce sorularıyla Peygamber aleyhissalatü vesselamı rahatsız ediyorlardı. Hattâ, İslâm’a ve Ümmet’e zarar vermek maksadıyla bir mescid bina etmişler, Allahü Teâlâ âyet göndererek, o binanın bir mescd-i dırar olduğunu beyan buyurmuş ve Peygamberine gidip onu yıkmasını emretmiştir.

Birtakım münafıklar, din düşmanlarıyla anlaşmalı, misaklıdır. Aralarında protokollar yapılmıştır. Vazifeleri Müslümanları aldatmak, oyalamak, şaşırtmak; islâmî kesimin imkanlarını, enerjilerini, fırsatlarını, zamanını boşa harcatmak; peşlerine takılan saf ve câhil kütleleri çıkmaz sokaklara sokmak, küfrün ekmeğine yağ sürmektir.

Gelelim İslâm düşmanlarına: İnkârcılar tek bir millettir buyurulmuştur. Allah’a, Peygamber’e, Kur’an’a, ahkâm-ı şer’iyeye savaş ilan etmiş olanlar Farmason, militan Sabataycı, Marksist, ateist, materyalist, Darvinist… hangi zümreye veya felsefeye bağlı olurlarsa olsunlar gayeleri birdir: Müslümanların temel hak ve hürriyetlerini çiğnemek, onların inançlarına göre yaşamalarına izin vermemek.

Bu maksatla çeşitli metodlar, stratejiler, plan ve programlar tatbik ederler.

Bir cepheden açıkça hücum eder, saldırırlar. Doğrudan doğruya İslâm, Kur’an demezler ama irtica, ortaçağ karanlığı, çağdışı bir nizam diyerek dinimize ve nizamımıza hakaretler savurur, kin ve gayzlarını kusarlar.

İkinci bir cephede sinsince çalışırlar. Birtakım ilahiyatçılara misyonlar yüklenmiştir. İlahî İslâm dinini tahrif edecekler; fıkıhsız, ahkâm-ı şer’iyesiz, muamelâtsız, mezhepsiz yeni bir İslâm türeteceklerdir. Bu zındıklar mevrid-i nasta ictihad yaparlar. Peygamber’i dışlar, Sünnetini inkâr ederler, hadîsler uydurmadır derler. Türkçe Ezan ve Kur’an okunabileceğini, zaten uygulamanın böyle olması gerektiğini savunurlar. Tesettür-i nisvan gibi muhkem bir farzı yıkmaya çalışırlar. Riba ve faize fetva verirler. Bu zındıklar hem itikad, hem de füruat (uygulamaya ait) sahasında hayli tahribat yapmışlar, nice Müslümanı kandırmışlardır. Bunun vebali de öncelikle ehl-i sünnet Müslümanı geçinen bazı kodaman ve varlıklı kişilere aittir.

İslâm düşmanları, “Müslümanlar ülkeye hakim olursa demokrasi elden gider” diyorlar. Peki kendileri gerçekten demokrat mıdır? Kesinlikle değildirler. Onlar halis Makyavelisttir. Statükoyu korumak, memleketi soymak, satanatlarını devam ettirmek için demokrasi dışı, hukuk dışı, temel ve evrensel insan haklarına zıt, millî kimliğe aykırı bütün vasıtalara başvurmak mübahtır.

İslâm düşmanları, resmî ideolojiyi her şeyin üzerinde tutar. Milletin, vatanın, devletin, hukukun, anayasanın, insan haklarının, aklın, vicdanın, millî menfaatlerin… her şeyin üzerinde. Onlar bu ideolojiye Atatürkçülük diyorlar. Tabiî ki, yalan söylüyorlar. Onların bir din gibi benimsedikleri ideoloji (buna ideoloji denilebilirse) kesinlikle Atatürkçülük değildir. Atatürk’ü kullanıyorlar, âlet ediyorlar. Atatürk Mason localarını kapatmıştı; Masonların samimî Atatürkçü olması mümkün müdür? Atatürk Nazım Hikmet’i yakalatıp ağır hapse mahkum ettirmişti; Marksistlerin Atatürkçü olması mümkün müdür? Herkes Atatürkçü… Böyle bir şey mantıken mümkün müdür?

Müslümanlar eziliyor, zulme ve gadre uğruyor; dindar kütlenin temel hak ve hürriyetleri çiğneniyor ama gereken reaksiyonu gösteremiyorlar, yasal hudutları içinde hak arayamıyorlar. Çünkü tarihî ârızalar yüzünden on milyonlarca Müslüman cahil kalmıştır, başsız kalmıştır, teşkilatsız ve hiyerarşisiz kalmıştır. İslâmî kesim cemaatlere, hiziplere, fırkalara, zümrelere ayrılmıştır. Bunları bir araya getirecek, bir arada tutacak, birlik ve beraberliği sağlayacak bir şahıs veya müessese yoktur. “Simonie” (Mukaddesatı âlet ve istismar ederek para toplamak, servet elde etmek) ahlâksızlığı yaygınlaşmıştır. İslâm adına, İslâm’a zıt bir sürü ahlâksızlık ve yamukluk yapılmaktadır. Dini imanı para olan ve nefs-i emmarelerine put gibi tapan birtakım soysuz ve ahlâksız adamlar Müslümanları aldatmakta, tokatlamakta, soymaktadır. Müslümanların medreseleri, özel eğitim sistemi, darülfünunları darülhikmetleri yoktur. Enerji ve imkanların çoğu çirkin ve faydasız beton binalara harcanmaktadır. Tarikatlar yasaklandığı için olgun ve münevver Müslüman yetiştirecek ocaklar yoktur. Birtakım adamlar dinî hizmet ve faaliyetleri, boş zamanları değerlendirmek için yapılan hobiler şeklinde görmektedir. Ümmet hayatının temeli ve esası olan ilim, irfan, hikmet, kültür, sanat, adalet, müşavere (danışma), ilmî araştırma kalmamıştır. Söz ayağa düşmüştür. Birtakım cahiller kendi şeyhlerini uçurmakta, ötekileri yerin yedi kat dibine batırmaktadır. Cep ilmihalinden imtihan edilseler sınıfta kalacak olan birtakım türediler önüne geleni küfürle suçlamaktadır.

Ortalık binlerce Mehdi, kutub, gavs, nüzul etmiş İsa aleyhiselam ile dolmuştur. “Benim hazretim en büyük, öteki hazretler en küçük… Benim cemaatim en hak, ötekiler berbat…” diyen eşeklerden bu dine, bu Ümmete, bu ülkeye, bu millete ne hayır gelir.

Evet ülkemizde büyük bir tragedya yıllardan beri oynanıp duruyor. Müslümanların durumu gerçekten vahimdir. Kendi ülkelerinde, kendi öz vatanlarında, ezici çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci, parya, esir muamelesi görüyorlar. Bin çeşit hakarete uğruyor, eziliyor, itilip kakılıyorlar. Bu oyun ne zaman bitecek? 19 Kasım 2000