ANKARA’da ahlâk şubesine bağlı iki polis parklarda

herkesin arasında kucaklaşan, öpüşen kimselere

nazikçe ihtarda bulunmuş. Çağdaş ve lâik çevreler buna çok bozulmuşlar. Polisler aleyhinde soruşturma yapılıyormuş.

Her ülkenin kendine göre bir ahlakı vardır. Bizim ahlakımıza göre kalabalık yerlerde herkesin içinde öpüşmek, sarılmak, koklaşmak ayıptır, terbiyesizliktir, görgüsüzlüktür. Böyle şeyler görenleri, gelip geçenleri rahatsız eder.

Türkiye bir çeşitlilikler, farklılıklar ülkesidir. Ülkede sosyal barış ve mutabakat (uzlaşma) olması için farklı kesimlerin birbirini rencide etmemesi gerekir.

Hürriyet var diye her şey yapılmaz. İnsanlar kendilerini kontrol etmelidir.

Bundan birkaç sene önce İsveç’te bir çift sokak ortasında cinsel münasebet yaptıydı. Böyle birşey bizde olamaz. Yapmaya kalkanlar görürler. Her şeyin bir sınırı vardır. Türkiye’de bazı kesimler sınırları zorlamaya başlamıştır.

Müslüman mahallesinde, âile yuvalarının bulunduğu bir sokağa çıktılar, ellerinde kadehler, kahkahalar atarak, trafiğe mani olarak içmeye başladılar. Bu yaptıklarına da sanat ve kültür adını verdiler. Böyle sanat ve kültür olmaz. Bunun adı düpedüz densizlik, edepsizlik, görgüsüzlük ve saygısızlıktır.

İstanbul’da tramvaylarda, otobüslerde, metrolarda birtakım görgüsüz ve laubali gençler herkesin ortasında sarılıp öpüşüyor, yolcuları rahatsız ediyor. Bunlara “Kardeşim yapma etme ayıptır” denilince de laik ve çağdaş medya kıyameti kopartıyor,

gericiler mahalle baskısı yapıyor

diye yaygara kopartıyor.

Bendeniz, eşi ortağı benzeri olmayan tek Allah’a inanan bir Müslümanım. Mecusilerin (putlara tapanların) çoğunlukta olduğu

Benares

şehrinde yaşasam (inançlarını kabul etmemekle birlikte) oradaki Hinduistlerle iyi geçinirim, onları rencide edecek şeyler yapmam. Meselâ kaldırıma keyiflice yatmış geviş getiren bir ineğe hoşt demem, hele yoldan kalkması için ayağımla ona dokunmam. Çünkü inek Hinduların dininde kutsaldır,

inek sidiğini ilaç niyetine içerler

, ona saygısızlık edilmesinden hiç hoşlanmazlar.

Roma’da yaşasam Katoliklerle, Tel Aviv’de yaşasam Yahudilerle iyi geçinirim.

Türkiye’deki çağdaşlar Müslümanlarla iyi geçinmek yerine onları kışkırtıcı, rahatsız ve tedirgin edici hareketler yapıyor.

Onlar Müslüman halk çoğunluğunu ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi, zenci parya olarak görüyorlar;

hakaret ediyorlar, üzüyorlar, tahrik ediyorlar. Onlara içmeyin diyen yok. Lakin

sokakları meyhaneye çevirmeye, Müslüman aileleri rahatsız etmeye hakları yoktur.

Laik ve çağdaş zihniyet Rumeli Hisarı’ndaki harap camii tiyatro yaptırdı, yıkık minaresi duruyor. Böyle bir şey İslam’a ve Müslümanlara hakarettir. Burası Yunanistan değil ki, cami tiyatro yapılabilsin.

Bu arada Müslümanların idaresindeki

belediyelere de bir çift sözüm olacak:

İstanbul’un nice semtinin nice sokağı meyhaneye dönmüştür, dönüştürülmüştür. Yaz aylarında dışarıya masalar konulmakta, sandalyalar atılmakta ve alenen herkesin ortasında, gelip geçenlerin arasında rakı, şarap, votka içilmektedir.

Bu sokaklarda evler vardır, aileler vardır, çoluk çocuk vardır. İnsaf yahu! Edep yahu!..

Evet,

her şeyin bir sınırı vardır:

İçki içmenin, fuhuş yapmanın, edepsizliğin, günahın… Türkiye’nin ölçülerine göre bu sınırlar aşılmamalıdır. Sonra ortaya bir yığın dert, üzüntü, sıkıntı, problem, kriz çıkar.

Mardin’deki Kasımiye medresesinde

moda defilesi yaptılar.

İslâm’ın kutsal mekânlarında böyle faaliyetler yapılamaz.

Bugün yarı açık kıyafetler, yarın bikini mayo defilesi…

Müslüman ve muhafazakar halk elbette buna razı olmaz.

İstanbul’da kullanılmayan sinagoglar var. Bunların birinde moda defilesi yapabilirler mi?

Çok bilmişler, Kasımiye medresesi ibadethane değildir diyecektir. Halt etmişler, medresenin içinde cami vardır.

Çağdaş ve laik baylar, bayanlar!..

Bu memleket bir İslâm memlekettir. Buradaki halkın çoğunluğu Müslümandır. İslam’a ve Müslümanlara saygı göstermekle, onların temel insan haklarını tanımakla yükümlüsünüz. Halkın huzurunu, sosyal barış ve mutabakatı, ahlak ve fazileti dinamitliyorsunuz. Fitne ve fesat yangınları çıkartıyorsunuz. Huzuru bozuyorsunuz. Saygılı olun, anlayışlı olun, âdil olun, insaflı ve vicdanlı olun, mâkul olun, iyi insan olun, iyi vatandaş olun, iyi Türkiyeli olun…

(İkinci yazı) Hazret Hiç Hatâ Etmezmiş!..

SİZİN bozuk ve yanlış inançlarınızdan biri de,

başınızda bulunan Hazret’in mâsum, yani günahsız ve hatâsız olduğuna inanmanızdır.

Ehl-i Sünnet Müslümanlığına göre,

Peygamberler dışında mâsum yoktur.

Onlardan da

zelle

sâdır olabileceği akaid kitaplarımızda yazılıdır.

Hazretü’l-Hazerat hiç yanılmazmış… Hazret-i Muhterem-i Muhteremân hiç hatâ etmezmiş…

Bu gibi inançlar İslâm akaidine aykırıdır.

Allahü Teala bazı seçkin ve velî kullarına

firaset ve kesin zekâ

verir, onlar Allah’ın nuruyla görür ve bakarlar ve yanılmazlar ama bu muhterem zevat için mutlak olarak hiç yanılmazlar demek doğru değildir.

Zaruriyat-ı diniyeye aykırı inançları, görüşleri olanlar, bid’atlere sapmış bulunanlar yanılmışlardır.

Hz. Muhammed’in

(Salat ve selam olsun ona)

risaletini ve dâvetini red, inkar ve tekzib edenlerin ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia etmek

ne büyük bir yanılgı ve hatâdır.

Azılı İslam düşmanı

Siyonist ve Evangelistlerle dost olanlar,

onlarla işbirliği yapanlar hatâ içindedir. Öncelikle fakirlerin ve miskinlerin hakkı olan zekatları Şeriat’a aykırı olarak toplayıp, yine Şeriata aykırı bir şekilde sarf edenler büyük hatâ ve yanılgı içindedir.

Allah’ın yeryüzünde halifeleri vardır. Onlar dinî ve itikadî temel konularda yanılmaz. Eimme-i müctehidîn (Müctehid imamlar) bile füruata ait ictihadlarında hatâ edebilir.

Hazretü’l-Hazerat mâsumdur, yanılmazdır, hatâ etmezdir, her yaptığı doğrudur

inancı bozuk bir inançtır ve Ehl-i SünnetMüslümanlarını bağlamaz.

Bir kâmil-i mürşide bağlanan kişi onun emir ve tavsiyelerinin tamamını kabul eder, ona itiraz etmez, onu tenkit etmez. Lakin bu zatın gerçek kâmil-i mürşid olması gerekir.

Müteşeyyihten mürşid olmaz.

08 Ekim 2010