Câhillik ve Azgınlık
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Müslüman kitleyi sömüren, aldatan, yanıltan ve dolandıran arivistler cahilliği teşvik ediyorlar. Onlar ancak cahilliğin karanlığında iş yapabilir, tezgah kurabilir. İlmin, irfanın, edebin, firasetin nuru onların foyasını kısa zamanda açığa çıkartır.
İlkokul tahsilli nice kişi çıkıyor ve sanki siyaset kültürünün ordinaryüs profesörüymüşler gibi ahkam kesiyor. Astıkları astık, kestikleri kestiktir. Kendileri gibi düşünmeyen kişiler münafıktır. Onlar has Müslümandır, onların meşreblerinden olmayan, tercihlerini paylaşmayan Müslümanlar ise sapık ve bozuktur. Müslümanları aldatan ve dolandıran birtakım baronlar bu çarpıklığa hiçbir tepki göstermezler. Tepki göstermek bir tarafa, âferin derler, sırtlarını sıvazlar, daha da kışkırtır ve azdırırlar.
Geçmiş tarihte, bir Ramazan ayının Kadir gecesinde, Bursa’nın Ulu Camii’nde feci, dehşet verici bir cinayet işlenmiştir. Tarikat mensubu bir grup Müslüman o gece oraya cemaatle tesbih namazı kılmak için gelmişler, câhil bir güruh “Dinimizde böyle bir namaz yoktur, kılamazsınız, size bu konuda izin vermeyiz” demişler, tartışma çıkmış, tartışma arbedeye ve fiilî çatışmaya dökülmüş ve sonunda o mübarek gecede, o mübarek makamda, beytullah olan o camide çok muhterem bir Müslüman öldürülmüştür. İşte cahilliğin, işte taassubun, işte müsamahasızlığın, işte hizib ve meşreb asabiyetinin, işte kemalsizliğin korkunç sonucu.
Zamanımızda da böyle gözü dönmüş mutaassıplar vardır. Bunlar mezheplerini, tarikatlarını, hizip ve fırkalarını, meşreblerini, tercihlerini İslâm dini ile özdeşleştirmişler ve bunları paylaşmayan farklı Müslümanları müşrik, kâfir, sapık olarak ilân etmişlerdir. Allah böylelerinin şerlerinden Ümmet-i Muhammed’i, Türkiye’yi muhafaza buyursun.
Ben bir ara bu kabil adamların çok iftirasına, düşmanlığına, kinine mâruz kaldım. Kendilerini islâh etmişlerse hakkım helâl olsun. Taassupta ve azgınlıkta devam ediyorlarsa helâl etmiyorum hakkımı.
Allah mü’minleri Kur’ân’da kardeş etmiştir. Âyette meâlen “Hiç şüphe yok ki, bütün mü’minler kardeştir” buyuruluyor. Allah’tan korkmaz mutaassıp cahiller mü’min kardeşine karşı sönmez bir kin, bitmez bir düşmanlık besliyor. Onlar kendilerini yalancıktan pohpohlayan kâfirlere ve müşriklere karşı pek nazik, pek yumuşak, pek merhametli; farklı meşreb ve görüşlere bağlı mü’min kardeşlerine karşı pek şiddetli, pek yavuz, pek amansızdırlar.
Din sömürüsü yapan arivistler, demagoglar, sahte şeyhler (hakikilerinin ellerinden öperim), sahte mesihler, sahte gavslar, sahte koca mücahidler, sahte kutublar, sahte kurtarıcılar bu mutaassıpları kışkırttıkça kışkırtıyor. Bizden olmayanlara sövün sayın, dedikleriniz azdır, daha fazla düşmanlık edin, hakaretler savurun. Bize para toplamayı da unutmayın. Dâvâmızın çok paraya ihtiyacı vardır, neyiniz varsa verin. Paranız yoksa karılarınızın mücevherlerini toplayıp getirin, evinizi satıp parasını bize ulaştırın…
Birtakım adamlar çıkıyor, kendileri gibi düşünmeyen farklı Müslümanları tekfir ediyor (küfürle suçluyor). Bir Müslümanı küfürle suçlamak, kâfirliğini ilân etmek hiç kimsenin hakkı değildir. Bu iş, sadece hakikî müftülerin verecekleri fetvalara dayanılarak selahiyetli kadılar tarafından hükme bağlanabilir. İtikad ilmiyle ilgili kitaplarımızda, “Bir mü’mini tekfir edenin kendisi kâfir olur” diye yazılıdır.
Bir takım cahiller memleketin başında bulunan, ülkeyi idare eden kimselere verip veriştiriyor, sövüp sayıyor. Bu adamlar bilmiyorlar mı ki? Resûl-i Kibriya Efendimiz (Salât ve Selâm olsun O’na), “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz” buyurmuştur. İslâm inancına göre, bir memlekette re’s-i kârda (işin başında) bulunan kimseler o makamlara ilâhî kaderle geçmişlerdir. Onların zulmünden kurtulmanın tek çaresi, onlara sövüp saymak, küfür etmek değil, kendimizi islâh etmektir. Çünkü biz Müslümanlar cahil, bozuk, ilimsiz, irfansız, büyük ve küçük cihadsız kaldığımız müddetçe, paramparça , binbir fırkaya bölünmüş olduğumuz takdirde başımıza iyi ve salih kimseler gelmeyecektir.
Filanca büyük zat çok bozukmuş, falanca iktidar sahibi çok kötüymüş, feşmekan idareci çok fasık ve facirmiş… Böyle konuşan adamlara aynaya bakmalarını tavsiye ederim. Sizin gibi Müslümanlara böyle adamlar uygun ki, onlar başa geçirilmiş. Yoksa siz Fahr-i Kâinat efendimizi tekzibe mi yelteniyorsunuz?
Ezanlar okunur, şuurlu Müslüman geçinen, İslâmcı postuna bürünen adamlar camiye gelmezler, Şeriat’ın kesin emri olan cemaati yerine getirmezler. Dinimiz gıybeti yasaklamıştır. Kur’ân’da gıybet eden kimse sanki ölü kardeşinin etini yemiş gibi günah işlemiş, çirkin bir iş yapmış olur buyuruluyor. Koyu dindar ve sofu bir güruh vardır ki, durmak dinlenmek bilmeden devamlı şekilde gıybet eder. Dinimiz, zina suçu işlememiş kadınların namusuna dil uzatılmasını da yasaklamıştır. Bir kadının namusuna dil uzatıp da onun kötülüğünü isbat edemeyen kimseye yetmiş sopa vurulur. Buna kazf haddi (cezası) denir. Şeriat’ın vurduğu sopa da şiddetlidir.
Peygamber Efendimiz, “Müslüman öyle bir kimsedir ki, onun elinden ve dilinden öteki Müslümanlar emin olurlar” buyurmuştur. Şimdi nice yalancı ve sahte Müslüman var ki, dilleriyle iman kardeşlerine eza ve cefa etmektedir.
Bu yazım bazılarının hoşuna gitmeyecektir. Gitmesin. Ben zaten şunun bunun hoşuna gitsin diye yazmıyorum. Kaybedecek hiçbir şeyim de yoktur.
Her Müslüman aklını başına toplamalıdır. Ehl-i tevhid ve ehl-i kıble olan herkes Müslümandır. Biz kimsenin kalbini bilemeyiz. İki temel ölçü, ehl-i tevhid ve ehl-i kıble olmaktır. Hiçbir meşreb, mezhep, tarikat, fırka, hizip din ile özdeşletirilemez. Bunları İslâm ile özdeşleştirmek sapıklıktır. Meşrebi, tercihi, tarikatı, metodu seninkine ters düşse de mü’min kardeşini dışlamaya, ona düşmanlık etmeye, ona sövüp saymaya, ona kin beslemeye hakkın yoktur. Kebair (büyük günah) işlese de mü’mine düşmanlık edemez, onu kardeşlikten atamazsın. Çünkü mü’minde iman denilen ilâhî bir cevher vardır. Düşmanlık, ondaki günaha edilir, onun şahsiyetine değil.
Hangi adam çıkıp da “Biz Türkiye Müslümanları bu idareye, bu idarecilere layık değiliz” diyebilirler. Böyle bir söz, Peygamber’in, “Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz” hikmetine ve hükmüne aykırı düşmez mi?
Bu memlekette ulema kalmadı mı ki, bu gerçekler halka anlatılmıyor?
Kitabullah’da “Allah, bir toplum kendini bozmadıkça onu bozmaz” buyuruluyor. Bugünkü bozukluktan kurtulmak için kendimizi islâh etmemiz gerekir.
Peygamberimiz (Salât ve Selâm olsun O’na), “Siz birbirinizi sevmedikçe mü’min olamazsınız” buyuruyor. Yüreklerindeki kin ve garaz ateşi ağızlarından saçılan adamlar bu âyet ve hadîslerden ibret almıyorlar mı?
Hinoğlu hin din baronları peşlerine düşen cahil ve irfansız Müslümanları kandırarak, kışkırtarak, birbirlerine düşman ederek, daha fazla para, daha fazla ün, daha fazla itibar temin etmeye çalışıyor. Zaten fitnenin başı onlar değil midir?