Câhillikle Terbiye
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
GÜNEY Afrika’daki ırkçı rejim zencilerin yüksek tahsil yapmalarını engellemişti. Egemen beyaz azınlık, saltanatını devam ettirebilmek için siyah çoğunluğun câhil kalmasını, ülkeyi idare edebilecek yetişmiş kadrolara sahip olmamasını istiyordu. Yüksek tahsil yapmış, okumuş, uzman olmuş zencilerin sayısı pek azdı.
Japonya’nın da, Kore’yi hükmü altında tuttuğu yıllarda, ülkenin yerlisi ve sahibi olan Korelilerin orta öğrenimde fazla okumasına imkân vermediğini duymuştum.
Evet zâlim, sömürgeci, gaasıp egemen güçler ve azınlıklar esir ettikleri yerli halkın uyanmasını, işleri idare edecek kadrolara sahip olmasını hiçbir zaman istemezler.
Bugün ülkemizde gerek millî eğitim, gerekse üniversite seviyesi son derece düşmüştür. Egemen azınlık zengin olduğu için kendi çocuklarını özel kolejlerde büyük paralar ödeyerek okutabilmekte, lise tahsilinden sonra da Amerika’ya, Avrupa ülkelerine yüksek tahsil yapmaya gönderebilmektedir. Bazıları banka soyan, büyük yolsuzluklara karışan okumuş “Prensler” işte bu şekilde yetişmiştir.
Ülkenin ezici çoğunluğunu teşkil eden Müslüman kesim elli yıl boyunca çocuklarını yetiştirebilmek için Kur’an kurslarından, hâfızlık mekteplerinden, İmam–Hatip okullarından ve İlahiyat Fakültelerinden medet umdu. Bütün gücünü bu okul ve fakültelerin sayısını çoğaltmağa sarfetti. Böyle eğitim yolları ile Müslümanlar güçlenemez, yükselemez, kurtulamazdı. Nitekim de öyle oldu.
Şimdi devletimizi kontrol altında tutan zihniyet, üniversitelerde başörtülü Müslüman kız öğrencilerin okumasına izin vermiyor. Böyle bir şey bütün medenî ve ileri ülkelerde mümkündür de bizde niçin yasaktır? Bu yasak büyük ve vahim bir insan hakları ihlâli değil midir? Zavallı Müslümanlar böyle bir haksızlığa karşı Türkçe, İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça risaleler, “Kara Kitap”lar çıkartarak, haklarını savunamıyor. Hâfız mekteplerinden, İmam–Hatip’lerden, İlahiyat’lardan mezun olmuş milyonlarca okumuş Müslüman var; dindar halktan milyarlarca dolar hizmet ve dinî faaliyet vergisi toplayan din baronları var; yüzde yüz olmasa bile yine de demokrasi, medya hürriyeti, tenkit ve muhalefet etme hakkı var. Peki Müslümanlar niçin mâruz kaldıkları haksızlıkları protesto edemiyor, şu globalleşen dünya kamuoyuna seslenemiyor? Çünkü, yetiştirdikleri nesillerin, kadroların, aydınların, uzmanların kapasiteleri yeterli değildir.
Başörtüsü zulmünü protesto için nefis bir İngilizce ile, gayet mantıklı ve tutarlı, okuyan batılı aydınları ikna edecek bir broşürü hazırlayacak, yayınlayacak, dağıtacak kafalar var mıdır bizde?
On yıllarca “Ayasofya açılsın, başörtüsü serbest bırakılsın!..” teraneleriyle milleti oyalayan birtakım arivist ve yetersiz politikacılar ve baronlar para toplamak, demagoji yapmak, kendi nefs-i emmarelerini tatmin etmek konusunda pek başarılıdırlar ama doğru düzgün İngilizce bir broşür çıkartmaya güçleri, kültürleri yetmez.
Evet Müslüman Türkiye halkı sinsi, planlı, hâin bir câhil bırakma kampanyası ile karşı karşıyadır. İngiltere gibi demokrasinin, hukuk sisteminin, temel ve evrensel hakların ve hürriyetlerin beşiği olan bir ülkede, Müslüman kızlar ilkokuldan üniversiteye kadar başörtülü olarak okuyabiliyor da, bizde niçin okuyamıyor? Laiklikmiş… Yalan! Zorbalıktır, hukuksuzluktur, faşistliktir bunun adı.
İslâmî kesimdeki birtakım yetersiz kişiler elli yıldan beri beton binalar, cami helâları, imam ve müezzin meşrutaları, hoparlörler, cami kaloriferleri, hâfız mektepleri, İmam–Hatip okulları, İlahiyat Fakülteleri ile meşgul oldular. Arada, Ümmet-i Muhammed’i bir sürü fırkaya, hizbe, kliğe, gruba, cemaate böldüler, bir sürü nifak ve şikaka, tefrikaya sebebiyet verdiler. Zekâ özürlü, IQ’ları 70–80 civarında birtakım adamlar kendilerini allâme-i cihan sandılar, islâmî hizmet ve faaliyetleri kendi heva, heves ve kaprisleriyle yürütmeye kalktılar ve sonunda ülkenin de, milletin de, devletin de bugünkü perişan hale gelmesine sebebiyet verdiler.
Müslümanlar son elli yıl içinde uluslararası seviyede, son derece güçlü bir tek kolej açmış ve şimdiye kadar bu okuldan birkaç bin vasıflı aydın yetiştirmiş olsalardı bugünkü zillete, esarete, felakete mâruz kalmazlardı. Böyle bir okul açılabilir miydi? Pekala açılabilirdi. Türkiye’de mümkün olmasa bile İngiltere’de, İsviçre’de, Kanada’da açılabilirdi. Lakin açılmadı, çünkü kendilerini çok akıllı zanneden birtakım kodamanların, pabucu büyüklerin, baronların aslında kuş kadar akılları yoktu.
Yedi sene Arapça dersi verip Arapça öğretemeyenler, yüz binlerce çocuğu hâfız olarak yetiştirip, sonra bunlarla islâmî kalkınma yapacaklarını sananlar, beton cami binaları yapıp sonra ezan okunduğu vakit bu binalara gidip de büyük cemaatlerle ibadet edemeyenler; ilim, irfan, araştırma, kültür, sanat, mimarlık, hukuk tefekkürü, dekorasyon, edebiyat sahalarında başarılı ve üstün olamayanlar; muktedir olmadıkları halde iktidar olabileceklerini sananlar; olmayacak dualara âmin deyip duranlar; çok büyük ve kıymetli şeyleri pek ucuza satın alabileceklerini zannedenler bakınız İslâm dâvasını, Muhammed Ümmetini, ülkeyi ne hale getirmişlerdir.
Eski Müslümanlar, cihad yaparlar, zafer kazanırlar ve ganimetten hisselerini alırlarmış. Şimdiki bazı sefiller ve reziller ise ganimeti saf ve câhil Müslümanlardan topluyor. Böyle ganimet olur mu?
Bugün islâmî kesimdeki hizmet ve faaliyet elemanlarının büyük kısmı İslâm–Kur’an harfleriyle yazılan ve milletimiz tarafından bin yıl boyunca kullanılmış bulunan Osmanlı lisanını bile bilmiyor. Yazılı ve edebî zengin Türkçe’yi yeteri kadar bilmeyen aydın, idareci, önder kadrolardan ne hayır gelir?
28 Şubat 1997’den beri mâruz kaldığımız zulümler, hakaretler, esaretler, zilletler, haksızlıklar bizi uyandırdı mı? Bizi özeleştiriye yöneltti mi? Hatâlarımızı incelemeye ve araştırmaya sevketti mi?.. Maalesef hayır.
Buhran geçse, yine 1985 ile 1995 arasındaki gibi serbest, günlük güneşlik, oldukça hür bir hava gelse bizdeki İslâmcılar aynı çıkmaz yollarda yürüyecek, aynı verimsiz metodlarla iş yapmaya devam edecektir.
Kendimizi değiştirmedikçe bize kurtuluş ve izzet yoktur.