Çalışmak, Üretmek, Kazanmak
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Mart 2019
Cuma
Genç bir çift. Evin erkeği yeterli miktarda para kazanamıyor, iyi bir iş de bulamıyor. Geçim sıkıntısı çekiyorlar, borç içindeler. Onlar talihli çünkü, borç para bulabiliyorlar. Yaşlı bir dostları evin genç hanımına, “Kızım sana bilgisayarlı bir dikiş-nakış makinası alalım. Üç aylık bir kursa da gönderelim, nakış yapmasını öğren, evde çalışırsın, yaptıklarını satarak aile bütçesine katkıda bulunursun” demiş. Hanım “Ben çalışmam” demiş, kocası da “Ben karımı çalıştırmam” diye ilave etmiş. Yaşlı dost israr edince fakir genç kadın sinirlenmiş ve “Geberirim yine çalışmam” deyip konuşmayı bitirmiş. Yaşlı zat en son ne söylemiş bilmiyorum ama, onun yerinde olsaydım, “Öyleyse geber e mi!” derdim.
Herkesi suçlamak istemem ama bizde bu zihniyet hayli yaygındır. İşsizler hep devletten iş beklerler. Devlet işi olmazsa, özel fabrikalarda çalışmak isterler. Halbuki helâl olmak şartıyla her iş fırsatını, para kazanma yolunu değerlendirmek gerekir. Genç bir zevce niçin evinin bir köşesinde çalışmasın? Bunun ahlâka, dine aykırı bir tarafı mı var?
Bundan birkaç sene önce bir köyde kahvede çay içen genç bir vatandaşla yârenlik etmiştim. Askerden gelmiş, yüz kilometre ötede büyük ilçede iş arıyormuş. O sıralarda iş de bulunmuyormuş ve bu yüzden boş oturuyormuş. Tarlalarla, bağlarla, bahçelerle niçin uğraşmadığını sorunca, “Ben şehirde sigortalı iş istiyorum, emeklilik hakkı istiyorum” cevabını vermişti. Zaten, evlenebilmesi için mutlaka şehirde iş bulması gerekiyormuş, çünkü köy kızları köyde kalmak isteyen gençlere varmıyormuş.
Türkiye’deki ideoloji, eğitim, medya halkın ahlâkını bozmuştur. Bu yüzdendir ki, tarlalar ekilmiyor, meralarda hayvancılık yapılmıyor. İstanbul ve civarında öyle bahçeler var ki, içindeki meyve ağaçlarına artık bakılmıyor, yemişleri toplanmıyor. Zeytin ağaçları da kendi haline terkedilmiştir. Orman köylülerinin halkı, ağaç kesip onları satmaktan başka gelir yolu bilmiyor. Bazı köylerde beş bakkal, üç kahve var. İçmek için bir bardak köy ayranı bulamazsınız ama her yerde Coca Cola mevcuttur. Büyük bir köyden, köy yumurtası almak istemiştim, yoktu.
Birtakım ahlâksız politikacılar, yetersiz bürokratlar, faziletsiz medyacılar, kötü aydınlar büyük kitlelerin ahlâkını bozmak, onları asalak hale getirmek için ne mümkünse yaptılar. Eskiden her köy evinde bulunan tezgahlar kaldırılıp atıldı. Komşumuz Yunanistan zengin Avrupa ülkelerine milyonlarca toprak eşya (saksı, testi vs.) ihraç edip para kazanıyor. Bizdeki bazı lüks mağazalar İtalya’dan saksı getirtiyor. Bizdeki saksı, testi, toprak eşya atölye ve fırınlarının çoğu kapandı, geriye pek az imalâthâne kaldı. İşsiz bir köy gencine, “Sana yardım edelim, ustasını bulup öğretelim, ateşte pişmiş toprak eşya üretecek bir atölye sahibi olmak ister misin?” diye sorulsa, “Hayır” diyecektir. Onun derdi bir yerde sigortalı, maaşlı bir işçilik veya memuriyet bulmaktır. Şahsî teşebbüsten, alnının teriyle kazanmaktan, başarılı olursa zengin olmaktan yana değildir.
Popülist, demagog, şarlatan, seviyesiz, alçak, şerefsiz, namussuz politikacılar memleketi, milleti bitirdiler. Devletin de kanını iliğini sömürdüler.
İstanbul’da Tahtakale’ye gidiniz, binlerce çeşit Taiwan malının satıldığını göreceksiniz. Elektronik veya elektrikli âletler, çeşitli madenî ve plâstik eşyalar. Bunları dünyanın öbür ucunda üretiyorlar, gemilere koyup bize gönderiyorlar, gümrük vergisi ödeniyor ve para kazanıyorlar. Biz kötü idare, tembellik, ahlâksızlık, beceriksizlik yüzünden o hale gelmişiz ki, pille çalışan cep feneri bile imal edemiyoruz.
Büyüklerimizin tuzları kurudur. Lüks meskenlerde, lojmanlarda otururlar, lüks limuzinlerle gezerler, bir elleri yağda bir elleri baldadır. Akarabaları, evlâtları, yeğenleri, kardeşleri, canları ciğerleri de çok mutludur. İcabında usturuplu şekilde bir bankayı soyarlar ve bir kalemde bir katrilyona yakın vurgun vururlar. Faiz, repo, ranttır onların asıl işleri. Zenginleştikçe zenginleşirler. Amerika’da köşkleri, İsviçre bankalarında gizli servetleri vardır. Başörtüsü, irtica, dindarlık gibi dertleri vardır. Ülke batıyormuş, millet sürünüyormuş, devlet yara alıyormuş umurlarında bile değildir.
Türkiye’nin toparlanmaya, kendini değiştirmeye, üretime yönelmeye, ziraat ve hayvancılığa önem vermeye, bir yandan fabrikalar kurarken, öte yandan bir kısmı evlerde çalışacak küçük atölyeler açmaya, ihracatını bugünkünün beş on misline çıkartmaya şiddetle ihtiyacı var ama bütün bunları hangi kafayla yapacaktır?
Gandi 30’lu, 40’lı yıllarda Hindistan’da İngiliz idaresine karşı milyonlarca Hindûyu adem-i şiddet (Non violence, şiddetsizlik) ve pasif mukavemet ile harekete geçirmişti. Ben şahsen şiddete taraftar bir kimse değilim. Şiddet son çaredir, daha önce bütün çare ve tedbirler denenmedikçe şiddete başvurmak meşru olmaz. Sonra, şiddet şiddeti getirir, daha kötü zulümlere yol açılmış olur.
Bugün ülkemizde vahim ve yaygın insan hakları ihlâlleri vuku bulmaktadır. Dindar kesim zelzele bölgesinde yaşayan felâketzede halka yardım temini için seferber oldu, lâkin Ankara hükümeti Müslümanların bizzat yardım yapmalarını, halka yiyecek vermelerini, başka ihtiyaçlarını temin etmelerini yasakladı. Bu büyük bir zulümdür. Yabancı Hıristiyanlar yardım edebiliyor da, Müslümanlar kendi vatandaşlarına niçin edemesin? Yardımların devlet elinde toplanması da son derece sakıncalıdır. Bunların hepsi halka ulaşmamaktadır. Ortalık bir sürü beceriksizlik ve hıyanet rivayetiyle doludur.
Üniversitelerin ve İmam-Hatip mekteplerinin kapılarında başörtülü Müslüman kızlara yapılan zulümler ve eziyetler de son derece ciddî ve vahim insan hakları ihlâlleridir.
Ülke kokuşma, rüşvet, yeme, hortumlama, talan, soygun, haramilik pisliğinin selleri altında kalmıştır. Uyuşturucu ticareti ve trafiği korkunç boyutlara ulaşmıştır. Ülkenin en büyük gücü haline gelmiş olan medya cephesinden çok pis, dayanılmaz kokular gelmektedir.
Bunca kötülüğe, zulme, pisliğe, kirlenmeye karşı Türkiye halkını yasal hudutlar içinde, adem-i şiddete dayalı bir pasif mukavemete, protestoya dâvet etmek gerekir. Zâlimler kanunları çiğneyerek, temel insan haklarını ihlâl ederek şiddetli reaksiyon göstereceklerdir ama sonunda yenilmeye, tasfiye edilmeye mahkumdurlar. 09 Ekim 1999