Cami, Cemaat, Namaz
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Pazartesi
Üç Mısırlı din kardeşimizle tanıştım. Biri ziraat profesörü, biri avukat, biri de master öğrencisi. Ziyaretlerinin sebebi dinî imiş, her yıl bir ülkeye giderler, oradaki Müslümanlarla tanışırlar; iyi Müslüman olunması, namaz kılınması, Şeriat’ın emirlerinin yerine getirilmesi hususunda propaganda yaparlarmış. İdeolojik, siyasî tarafları yok; şiddet ve terörle de ilgili değiller. Ne güzel ve faydalı bir faaliyet.
Makedonya seyahatimizde Resne’de Müslüman bir gençle tanışmıştık, Türk asıllıydı. Namaz kılmak için girdiğimiz caminin cemaati olup olmadığını sorduğumuzda “Yakın zamana kadar yoktu, imam efendi ezan okur, tek başına namaz kılardı. Pakistan’dan bir grup Müslüman geldi, birkaç gün şehrimizde kaldı. Bizimle güzelce sohbet ettiler, onların sohbet ve propagandası neticesinde şu anda gençlerden otuz kişi namaza başladı, camiye geliyor…” cevabını verdi. İslâm’da sohbetin, propagandanın büyük yeri vardır.
Türkiye’mizde öyle köyler var ki, camilerinde bir tek gence rastlanmıyor. Beş vakit namaza sadece yaşlılar geliyor. Namazsız gençlerin hepsini ibadete, camiye, cemaate kazanamasak bile, bir kısmını kazanabiliriz. Ancak onları çağırmak lazımdır. Bu çağırma nasıl yapılacaktır? Elbette ki, kaba metodlarla, tesirsiz bir şekilde değil. Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere bütün İslâmî cemaatler, vakıflar, dernekler, müesseseler halkı; imana, ibadete, namaza, cemaate, dine uymaya çağıran faaliyetler yapmalıdır.
Trakya’da bazı köylerin dinî bakımdan kötü durumda olduklarına dair yıllardan beri bazı haberler duyarım. Niçin içimizden bazıları hafta tatillerinde üç beş kişilik gruplar halinde bu gibi köylere gidip yerinde keşif yapmıyor? Meselâ öğle veya ikindi ezanı okununca camiye gidilir, namaz kılınır, bilahare imam efendiden bilgi alınabilir.
Dinî durumu bozuk bir köyün bir iki kuru sözle, nasihatla dindar oluvereceğini sanmak ahmaklık olur. Bu konulardaki hizmetler metod ister, ehliyetli ve yetişmiş eleman ister, sabır ve sebatla uzun müddet çalışmak ister.
Tabiî şu husus da hatırdan çıkartılmamalıdır: Münafığın biri çıkar, “Gericiler filan köye gittiler, şüpheli hareketler yaptılar…” diye ihbarda bulunabilir.
Sessiz, sedasız, çok dikkatli, fincancı katırlarını hiç ürkütmeden faaliyet yapılmalıdır.
Son günlerde Sultanahmet Camii’nde cemaat biraz arttı. Son pazar sabah namazında dışarıdan gelme epey cemaat vardı ve bunların çoğunluğu gençlerdi. Hatta bazı tesettürlü hanımlar da gelmişlerdi. Bu, çok sevindirici bir gelişmedir. Ancak tabii ki, yeterli değildir.
Size bir şey söyleyeyim mi? Türkiye Müslümanları, vakit namazlarında camileri, cumalarda olduğu gibi doldurmazlarsa, asla kurtulamazlar. Peki, vakit namazlarında cemaat böyle kalabalık olursa, cuma namazları nasıl olmalıdır? Onlarda cemaat caddelere, meydanlara, sokaklara taşmalıdır. Sessiz sedasız, gürültüsüz, patırtısız, nümayişsiz…
Filan cemaat veya tarikat çok büyür, herkes ona katılır, onun hocaefendisine bağlanırsa Türkiye kurtulurmuş. Bunlar boş kuruntulardır. Kurtuluş o kadar kolay ve ucuz değildir. Birinci derecede önemli olan husus halkın şu veya bu cemaate, tarikata bağlanması değil; imana, İslâm’a, Kur’ân’a, Peygamber ve sünnetine, şeriata sarılıp bağlanmasıdır. Mezhep, tarikat, cemaat, konusunda çeşitlilik vardır, olacaktır. Bütün Müslümanları Nakşî, Nurcu, şucu, bucu yapmak mümkün değildir, böyle bir hayali gerçekleştirmeye çalışmak akıl kârı değildir.
İstanbul’un cemaati çok camilerinden biri Eyüp Sultan Cami-i Şerifi’dir. O bile, çok büyük bir mâbet olmamasına rağmen vakit namazlarında genellikle dolmamaktadır.
Bazıları Müslümanların namaza, cemaate, camiye yönelmesinden memnun olmayabilirmiş. Memnun olmamaları onların kendi problemleridir. Onlar istemiyor diye Müslümanlar namazdan, camiden cemaatten uzak duracak ve kalacak değil.
Türkiye’de milyonlarca binek otomobil var, ülkemiz bir oto-toplum olmuştur. Otomobil konusundaki israf, çılgınlık, gösteriş, gurur, kibir, beyinsizlik haddi aşmıştır. Aklı başında olan Müslümanlar, otomobillerinin mânevi zekâtlarını ödemek için hiç olmazsa haftada bir kere onlarla camiye, cemaate gitmelidir. Yanına oğlunu alırsın, komşunu alırsın ve şu gün filan camiye sabah namazına, başka bir gün falan camiye yatsı namazına gidersin.
Böyle yapmazsanız büyük paralara satın aldığınız o binitlerin hesabını nasıl vereceksiniz?
Bazı dar gelirli Müslümanlar, birtakım lüks otellerde beş yıldızlı tatiller yapmak için bir sürü borca giriyormuş. Bu gibi beyinsizlikleri bırakalım da namaza, tashih-i itikada, cemaate önem verelim.
Nadir istisnalar dışında Diyanet hizmetlilerinin ehliyetleri ve gayretleri, İslâmî bir uyanış ve silkiniş seferberliği için yeterli değildir.
Bazı aşırı militan, jakoben, fanatik, dediğim dedik, diktatör zihniyetli Sabataycıların halkın namaza, camiye, cemaate yönelmesinden tedirgin olacakları tabiîdir. Kendilerine medenî olmalarını halkın dinine karışmamalarını tavsiye ediyoruz. Onlar kendi gizli sinagoglarına, biz camiye… Onların dini onlara, bizim dinimiz bize…
Camilerde, vakit namazlarında cemaat artınca bazı uygunsuz durumlar meydana çıkacaktır.
1. Para toplama meselesi. Cami önüne, bir bacağı kırık çürük bir masa konur ve makbuzlu veya makbuzsuz para toplanır.
2. Bazen de ehliyeti, icazeti, yeterliliği olmayan bazıları konuşmalar yapar, cemaatin kafasını karıştırır, başını ağrıtır. İmamı Gazalî Hazretleri “Öyle vaazlar vardır ki, edene de, dinleyene de vebaldir” buyuruyor.
3. Camilerde cemaat artınca birtakım ajanlar, provokatörler devreye girecek ve kışkırtmalar, yönlendirmeler yapacaktır. Bunlara karşı da dikkatli olunmalıdır.
4. Yine bazı cemaat ve hizip hastaları, cami cemaatinden kendi fırkalarına adam çekmek, balık tutmak maksadıyla geleceklerdir. Bunlara karşı da tedbirli olunmalıdır.
Bir pazar sabahı büyük camilerden birine giden bir zat, namaza gelen gençlerin bazısının kulaklarında küpe olduğunu, saçlarının jöleli olduğunu söyledi. Bunlara da karışılmamalıdır. Başlarına üzüm küfesi geçirseler bile camiye gelenlere söz söylenmez, onların ümit ve şevkini kıracak bir davranışta bulunulmaz. Be adam! Sen din kardeşinin kulağındaki küpeye bakacağına kendi günah, kusur, ayıplarına baksan daha iyi edersin.
Namaz, cemaat, cami konusunda hepimiz bir şeyler yapabiliriz. Tembelliği, gevşekliği, miskinliği bırakalım ve harekete geçelim. O kadar zor değil niyet ve irade lazım… 15 Temmuz 2003