Pazartesiiği

Bir sene kadar önce bir dostum bir miktar para bırakmış, zekat olarak dağıtmamı istemişti. Bir gecekondu mahallesinde iken bir tanıdığa rastgelmiş, “Burada zekat verilmeye layık biri varsa bana ismini ve adresini verin de, ona bir ödeme yapayım” demiştim. Tanıdığım düşünmüş, taşınmış, “Buralarda zekat verilebilecek bir kişi tanımıyorum ama hayır yapmak isterseniz caminin halılarını değiştirebilir, yeşilli ve kırmızılı halılar serebilirsiniz” cevabını vermişti.

Bu teklif gerçekten esef ve üzüntü vericiydi. Çünkü zekat niyetiyle vekâleten emanet olarak aldığım paranın, zekat dışı bir işe harcanması isteniyordu. O para ile camiye halı almış, sermiş olsaydım emanete hıyanet etmiş olacaktım, büyük günaha girecektim.

Birazcık aklı olan bir Müslüman bilir ki, zekat ancak Kur’ân’da yazılı olan ve Şeriat-Fıkıh kurallarıyla kesin bir şekilde tesbit edilmiş olan kimselere verilir ki, bu listenin başında fakir ve muhtaç Müslümanlar yer almaktadır.

Küçücük bir camiye tam dört adet en pahalısından soğutma cihazı takmışlar. Yaz aylarında terli terli cemaate katılanlar hasta oluyor. Cemaatten “Allah için verin, Peygamber aşkına verin… Allah yaptığınız hayırları kabul etsin…” diye acıklı konuşmalar yapılarak para toplanıyor ve bunlarla camiye soğutma cihazı alınıyor. Bu gibi harcamalarda sevap değil, günah vardır. İlim yok, irfan yok; kültür, sanat, mârifet, hüner, firaset, basiret, ittifak, ittihad yok. Lakin soğutma cihazı, kalorifer, hoparlör var. Bunların Müslümanların güçlenmesinde, zilletten kurtulup izzetli olmasında, hürleşmesinde, yücelmesinde ne hizmeti olur? Hiç.

Camilere hoparlör tesisatı takılması hususundaki ifrat cinnet derecesine varmıştır. Doğru dürüst cemaat yok ama hoparlörleri sonuna kadar açıyor ve yüz yirmi desibellik seslerle içeridekileri perişan ediyorlar. Hoparlörleri sonuna kadar açmak Ezan’a, Kur’ân’a, Müslümanlara eziyet etmektir. Bu saygısızlığı yapanlara akustik diye bir bilgi dalı ve teknik olduğunu nasıl anlatacaksınız?

Bazı camilere gidiyorum ve zevk sahibi insanların helaya bile asmaktan utanacakları iğrenç, berbat, çirkin, kaba karpuz lambaların mihraplara, en şerefli yerlere asılmış olduğunu görüyorum. Vazifelilere, bu gibi çirkin lambaların cami gibi kutsal bir mekana yakışmadığını, bunu çıkartıp yerine zevkli, sanatlı, estetik boyutu olan lambalar asılması gerektiğini söyleseniz ilgi görmezsiniz. Bir soğutma cihazına bir milyar liradan fazla ödeme yapan kafa, zevkli ve sanatlı bir lambaya elli milyon vermez.

Kutsal ibadet yerlerimiz gülünç zırıldaklar, ışıldaklar, fırıldaklar ile dolduruldu. Bunları gördükçe üzülüyor, yerin dibine geçiyorum.

Sultanahmet ile Kumkapı arasında, Kadırga Erkek Talebe Yurdu yanında “Aynülhayat Camii” vardır. Kiremit kaplı küçük bir binadır. Eminönü belediyesi yardım etmiş, camiyi güzelce boyamışlar. İlgili birkaç kişi ile görüştüm, “Bu camiyi dekore edelim” dedim. Razı oldular. Yirmi bir adet çerçeveli, çoğunun kenarları ebru ile süslenmiş hüsn-i hat levhaları astım. Mihrabın üstünde berbat mı berbat, çirkin mi çirkin bir karpuz fanus vardı. Onu da attırdım, bir dostuma Mısır’dan nümune olarak gelmiş el yapımı, üzeri yazılı cam bir kandil buldum, astırdım.

Bazısı büyük ebatta yirmi bir adet çerçeveli yazı 250 milyon liraya mal oldu. Çok ucuz. Fâtımî sanatından ilham alarak yapılmış cam kandile 15 milyon verdik. Yani Aynülhayat camiini çok ucuza, çok güzel bir şekilde dekore ettik, süsledik. Cüz’î birkaç harcama daha yapıldıktan sonra bu mâbet gerçekten örnek bir mekân olacak. Bir fikir edinmek isteyenler, bir namaz vakti gidip görebilirler. (Namaz vakitleri dışında açık değildir).

Camilerdeki en iğrenç aletler içteki ve minarelerdeki musibet hoparlörlerdir. Bunların mümkün olduğu kadar gizlenmesi gerekir.

Eskiden birçok hoca mükebbire denilen hoparlöre soğuk bakardı. Şimdi hoparlör ibtilası çılgınlık halini aldı. İlle de lazım ise, akustik ve estetik kurallarına göre konulsun. Konulsun da, kullanılırken sonuna kadar açılmasın.

Cami süslemeleri konusunda iyi haberlerim de var. Sultanahmet camiinin dıştaki mermer kitabelerinin zemini yeşile boyandı, hüsnühatların üzeri altın varakla yaldızlandı. Hem yazılar göze görünüyor, hem de çok kolay okunuyor. Tabiî ki, okuyabilene.

Sultanahmed’in alt tarafında Nakilbent camii var. Mimar Sinan yapısıymış, yanmış harap olmuş, dört duvar halinde kalmış. Hayırseverler tamir ettirip ibadete açılmasını sağlamışlar ama tarihî bir yapı olarak estetiği ve dekorasyonu yok. Bir müddetten beri bu cami ile uğraşıyorum. Pencerelerine dokuz adet klasik üslupta vitray yaptırıldı, yerine takıldı. Beton tavana biraz sanat ve hareket getirmek için üç büyük tavan göbeği, kenarlara çepeçevre ahşap süslemeler yaptırılacak. Bir iki sanatkarla görüştük, yüksek ücretler istendi, yaptıramadık.

Tavan göbeklerinden aşağıya geleneksel cami aydınlatma sanatımıza uygun top kandiller sarkıtılacak. Duvarlara hüsnühat levhaları asılacak. Bütün bunlar yaptırılırsa orası da gayet güzel bir cami olacak.

Bazı büyük camilerin dernekleri onbinlerce dolar sarfederek restorasyon, yaldızlama, tezyinat işleri yaptırıyor. Bunların mutlaka uzmanlara, sanattan anlayan bilen kişilere sorularak yaptırılması gerekir. “Derneği biz idare ediyoruz, mühür bizdedir, canımız nasıl isterse öyle yaparız” zihniyeti doğru değildir. Paralara yazık olur. Bazı camilerdeki altın varak işleri başarılı olmamıştır. Bilenlere danışılarak yaptırılmış olsaydı çok güzel olacaktı.

İstanbul’un merkezî bir yerinde küçük tarihî bir cami var, minaresi de küçük. Şerefesini üç ayrı çeşit ampul ve lambalarla doldurmuşlar. Tam bir rezalet. Mübarek camilerimizi ve minarelerimizi böyle lambalar ve ampullerle çirkinleştirmeye kimsenin hakkı yoktur. Diyanet bu gibi konular üzerinde niçin durmuyor?

Cami estetiği derken hatırıma naylon kılıflı sarıklar geldi. Birkaç gün önce tarihî bir camiye namaza gitmiştim. İmam efendinin sarığı pırıl pırıl parlıyordu, çünkü naylonlanmıştı. Yahu bu kadar zevksizlik olur mu? Sarığın beyaz tülbendi kirlenirse yıkanır ve yeniden sarılır. Naylonlu sarık hiçbir imam efendiye yakışmaz. Böyle gülünçlüklerden, ilkelliklerden uzak durmalıyız.

Dinimiz güzellikler dinidir. İslâm’ın sanatı ve estetiği vardır. Sade olmak şartıyla bu güzellikler ve sanat camilerimizde görülmelidir.

Mihrabın iki tarafında yuvarlak berbat iki saat, tepesinde bir vantilatör, duvarlarda soğutma cihazları… Bunlar güzellik değil, çirkinliktir. 19 Eylül 2000