Cami Hizmetleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Şubat 2019
Pazar
Misyonerler, papazlar, keşişler içinde Arapça’yı, Farsça’yı, Türkçe’yi, diğer Müslüman lisanlarını çok iyi bilen, İslâm dini ve dünyası konusunda uzmanlık sahibi bulunan nice şahsiyetler vardır. Peki bizim din alimlerimiz, din görevlilerimiz içinde Hıristiyanlığı, Batı dünyasını, onların lisanlarını ve kültürlerini iyi bilen, onlarla ilgili bir konuda uzmanlığı bulunan kaç kişi vardır?
Biz Doğu Roma İmparatorluğu’na, Bizans’a vâris olduk; onlar yıkıldı bu topraklar bize verildi. Mülkün asıl sahibi Cenab-ı Hak’tır. Biz emanetçiyiz. Bizans’ın tarihiyle, sanatıyla, kültürüyle ilgili kaç adet dünya çapında uzmanımız bulunmaktadır?
İstanbul’da kiliseden camiye çevrilmiş birtakım ibadet yerleri bulunuyor. Küçükayasofya, Gül Camii, Fenarî İsa Camii, Kalenderhane Camii ve diğerleri. Bunların, hepsinin olmasa bile, birkaçının imamının Bizans araştırmaları uzmanı olması gerekmez mi?
Zevzek, geveze, şifahî bir toplum olmuşuz. Şifahîlik bedevîlik demektir. Medenî olabilmek için yazılı-edebî lisan, ilmî araştırma, kitap sahibi olmak gerekir.
Car car car… Vır vır vır… Zır zır zır… Hep laf hep laf. Niçin ilmî araştırma yapamıyoruz, niçin vasıflı ve kalıcı kitaplar çıkartamıyoruz?
Hiç yok demiyorum, istisna olanlar üzerlerine alınmasınlar… Yatsı namazlarında birtakım camilere gitmek istiyorum; her zaman olmasa bile namazdan sonra cami imamı ile, yanımızda birkaç kişi daha olduğu halde sohbet etmek istiyorum. Tarih, edebiyat, sanat, hat, mimarlık, kültür, medeniyet, tasavvuf, fıkıh sohbetleri. İmam efendinin geniş kültüründen yararlanmak istiyorum.
İstanbul’da böyle imam var mı? Kaldı mı? Varsa, bilenler bana isim ve adres verebilirler mi?
Kesinlikle şu konularda sohbet ve konuşma yapmak arzu etmiyorum:
-Cami kaloriferi,
– Cami soğutma cihazı,
– Meşruta inşası veya tamiri,
– Caminin tamiri,
– Camiye vantilatör alınması,
– Camiye makine halısı alınması,
– Cami helâsı ve şadırvanı…
Hayır hayır, artık yeter, bu konular beni kusturacak derecede usandırmıştır. Benim dinim kalorifer, klima, vantilatör, hoparlör, meşruta, boya, badana, halı dini değildir. İlim istiyorum, kültür istiyorum, sanat istiyorum, derinlik ve vasıf istiyorum, İslâm medeniyeti istiyorum.
Cahilin biri sohbetin en hararetli bir yerinde hıçkırıklar içinde ağlamaya başlamış. Göz yaşları seller gibi akmış, sarsılmış… Biraz kendine gelince sormuşlar “Niçin birdenbire ağlamaya başladın?” Hıçkırıkların tesiriyle kesik kesik şöyle konuşmuş:
– Geçen yaz umreye gitmiştik. Medine hurmaları parmak gibiydi, demiş!
Diyanet personeli, cami görevlileri, hocalar ülkenin en seçkin, en bilgin, en kültürlü, en görgülü, en kibar, en nazik, en hikmetli, en şehirli, en medenî insanları olmalıdır.
Camiler, sadece günde beş kez ezan okunan ve namaz kılınan mekanlar değildir. Cami bir kurumdur, o kurumu maddî binası ile karıştırmamak, özdeşleştirmemek gerekir. Camilerden ülkenin her tarafına İslâm, müjdeler, uyarılar, ilim, irfan, kültür, sanat, sosyal yardımlaşma, İslâm barışı nurları yayılmalıdır.
Cami bir cazibe merkezi olmalı, insanları kendisine çekmelidir. Müslümanlar günde beş kere hayatı camilerde durdurmalıdır.
Cami imamlarını “Namaz kıldırma memuru” olarak görürsek, onları o seviyeye düşürürsek battık, bittik demektir.
“Efendim, üzerimizde ağır baskılar var, hiçbir şey yapamıyoruz…”
Bu gibi bahanelere karnımız toktur. Efendiler kendimizi aldatmayalım. Müslümanlar iradeleri, azimleri, sabırları, gayretleri, himmetleri ile çok büyük hizmetler yapabilir.
Günlük politikaya karışın demiyorum. Dinimiz yücedir, politika çekişmelerinin ve tepişmelerinin üzerinde tutulmalıdır.
Dinî, ilmî, kültürel, sanatla ilgili, ahlâkî, sosyal hizmetler yapılsın, yeter.
Bazı büyük şehirlerimizdeki büyük ve tarihî camiler darphane gibi para kesmektedir. Bunların dernekleri bulunmaktadır. Soruyorum: Hangi büyük caminin derneği ciddî, vasıflı, güzel, kıymetli, faydalı bir iki formalık dinî ve ahlâkî bir kitapçık yayınlamıştır? Ben bu gibi yayımlarla yakından ilgileniyorum ve henüz daha böyle bir kitapçık görmedim.
Üslubu güzel, içindeki bilgiler sahih, dizaynı ve baskısı zarif, tesirli bir kitapçık… Hoparlör, kalorifer, klima cihazı, ışıldak, zırıldak, fırıldak konusunda maşaallah pek hamarat ve becerekliyiz ama iş ilme, kültüre, irfana, yayına, medeniyete gelince yayan kalıyoruz.
İstanbul’un meşhur büyük camilerinden birinin mihrabında tam beş adet mikrofon bulunuyor. Her namazda hoparlörler sonuna kadar açılıyor. İşte bizim seviyemiz budur. O camiyi yapan mimar akustik nedir biliyordu ve binayı ona göre yapmıştı. Gür sesli bir imam mihraba geçtiğinde mikrofona, hoparlöre ihtiyaç olmaz o binada. Peki her namazda niçin hoparlörler sonuna kadar açılıp 120 desibellik bir ses kirliliğine sebebiyet verilmektedir?
“Aptal herif anlamıyor musun? Bizim dinimiz nasıl bir dindir? Yüksek, en yüksek din değil midir? O halde hoparlörler de en yüksek şekilde bağıracaktır!..” Böyle düşünenlere ne demeli bilmem ki…
Camiler dinî, ilmî, kültürel, medenî, sosyal fonksiyonlarını yitirmiştir. Camiler birer cazibe merkezi olmaktan çıkmıştır. Camiler cemaate heyecan, şevk aşılayamıyor. Camiler, büyük ölçüde hayattan kopmuştur.
Öyle büyük, tarihî, sanatlı camilerimiz var ki, ana kapılarının önünde berbat ve pis bir sandık, sandığın içinde yüzlerce berbat ve pis naylon torba ve bir de yafta:
– Aziz Müslüman! Camiye girerken pabucunu elinde götürme, bir torba al, ona koy ve içeriye böyle gir emi…
Ya Rabbî! Bu ne basitlik, bu ne ilkelliktir. Her iş bitti de, bu mu kaldı? Bir mimarlık ve sanat şaheserinin kapısı önüne böyle iğrenç, rezil pis sandıklar, torbalar, yaftalar konur mu?
Ben camiye girerken ayakkabılarımı kesinlikle böyle bir torbaya koymam. Israr eden olursa, içeriye girmem, geri dönerim. Benim dinim oyuncak değil!
İstanbul Eminönü ilçesinin önemli camilerinden birinin kıble duvarında iki yafta var: “Aziz Müslüman! Namaz esnasında cep telefonunu kapat!” Vakarlı bir ibadet mekanına böyle iğrenç, rezil, geri zekalıca levhalar asılır mı?
Bundan birkaç ay önce bir Diyanet görevlisi, Sultanahmet’in altındaki bir camiye asılan ve ayetler, hadisler ihtiva eden sanatlı ve zarif bazı hüsnîhat levhalarını, “Burası antikacı dükkanı mıdır?” diye bağırarak ve imamı haşlayarak indirtmişti… Böyle bir rezalet İslâm tarihinde görülmemiştir.
“Cep telefonunu kapat” yaftaları, hoparlörler, pis ve zevksiz işporta saatleri, ışıldakları, vantilatörler Hazret’in tepkisine sebep olmuyor da, güzel yazılı âyet ve hadîs levhaları oluyor. Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr! 28 Temmuz 2003