Perşembe

Eminönü Mısır Çarşısı’nın arka tarafındaki tarihi camiyi çok severim. Öğle ve ikindi namazlarında cemaatle dolar. On gün kadar önce bir ikindi namazında oradaydım, alt katı dolmuştu, sonradan ilave edilmiş üçüncü katına çıktım. Namaz başladı, aman ya Rabbi, fırın sıcağı gibi ateşli bir rüzgâr yüzüme çarpmaya başladı. Meğerse sıcak hava üfüren klima cihazının yanında namaza durmamış mıyım. Dört rekat namazı nasıl kıldığımı hatırlamıyorum. Bir ara bozup, sıcak yelsiz bir yere geçmeyi bile düşündüm.

Belki Sibirya gibi çok kuzeydeki camilere ısıtma tertibatı yaptırılabilir, klima cihazları konulabilir ama, İstanbul ikliminde buna lüzum yoktur. Hele cemaati çok olan küçük camilerde hararet, insanların sıcaklığı ile, nefesleri ile çoğalıyor. Ecdadımız üç kıtaya hakimken, ordularımız uzak ülkelerde şan ve şerefle fütuhat yaparken, camiler kışın ısıtılmıyor, yazın serin hale getirilmiyordu. Camii kaloriferleri ve klima tesisatları zarurî ve lüzumlu bir ihtiyaç değildir, fantezidir.

Son Cuma namazını adliye civarında, kubbeli fakat küçük bir camide eda ettim. İçeride yer kalmamıştı, avludaki hasırlar üzerine oturdum. Namazdan önce imam efendi, Kur’ân-ı Kerim okudu, sesi ve kıraati güzeldi. Ezan başladı, hoparlörler sonuna kadar açıldı ve beyinleri uğuldatan, kulakları zonklatan bir ses fazlalığı oldu. İç ezan ve hutbe de böyle fazla, aşırı sesli idi. O gün akşama kadar başım ağrıdı.

Hoparlörler icad edildiği vakit eski ulema tartışmış, “mükebbire” (ses yükseltici aletin Osmanlıcası) ile ezan ve Kur’ân okumak, namaz kıldırmak caiz midir?.. diye. Caizdir, değildir derken aradan yıllar geçti ve en küçük camilere kadar hoparlör tesisatı yapıldı. Sanki camiye hoparlör koymak farzdır…

Akustik denilen bir ilim, teknik ve sanat vardır. Eski büyük mimarlar, inşa ettikleri büyük camilerde mihrabtaki sesin en geriden bile duyulmasına imkân tanıyacak tertibat yapmışlardır. Vaktiyle şöyle bir tecrübe yapılmış: Büyük selâtîn camilerden birinin mihrabına, günün sessiz bir saatinde anahtarla kurulan bir Piryol cep saati konmuş; camide tam bir sessizlik var, çıt çıkmıyor, giriş kapısındaki biri saatin tıkırtılarını duymuş…

Hoparlöre büsbütün karşı değilim, bazı büyük camilere ehil uzmanların yardımıyla ses düzeni yaptırılabilir. Ama işi bilmeyen, konunun uzmanı olmayan, akustikten habersiz kimselerin kendi kafalarına göre hoparlör tesisatı yaptırtmaları yanlıştır. Böyleleri kaş yapayım derken göz çıkartırlar.

Kumkapı taraflarında küçük bir camide yatsı namazı kılıyordum, bir buçuk saflık cemaat var. İmam efendi genç, sesi gür; mihraba geçince yerden bir kablo aldı, mandalıyla yakasına iliştirdi. Söylemeye hacet yok ucunda mikrofon var. Küçük bir camide az bir cemaate namaz kıldırırken hoparlör gerekmezki.

Sultanahmet Camii’ne uğrarsanız mihraba bakınız, tam beş adet mikrofon göreceksiniz!.. Müezzinin yahut imamın sesleri çok güzel olsa, usûl ve erkan da bilseler, hoparlörün sesi gerekenden va haddinden fazla açılırsa güzellik kayboluyor, kulaklar rahatsız oluyor. Bu hususu bazılarına anlatmak ne kadar zor.

Birkaç sene önce yine küçük bir camide Cuma namazı kılınıyordu, müezzin kadrolu değil amatör, fakat sesi güzel. Ezanın ortasında elektrik kesildi, küçük camide bir telaş, bir panik meydana geldi. Cemaatten birkaç kişi “hoparlöre ne oldu?” diye bağırışmaya başladı… Böyle bir durumda, madem ki elektrik kesildi, hoparlör çalışmıyor, müezzin efendinin iç ezanı kendi tabiî sesiyle okuyup bitirmesi gerekmez miydi?

Diyelim ki, kültürlü, görgülü, şehirli, medenî bir genç hidayete geldi, namaza başladı. Bir gün ezan okunurken, bir caminin önünden geçiyordu, namaz kılmak için içeri girdi. Benim yukarıda anlattığım şekilde, hoparlörler sonuna kadar açılmış, mâbet içinde avaz avaz, ciyak ciyak, yüz yirmi desibellik bir ses kirliliği var. Böyle bir hal, bu genci İslâm’dan, ibadetten, camiden soğutmaz mı?

– Muhterem kardeşim, hoparlörü niçin bu kadar yüksek açıyorsun?

– Bizim dinimiz yüksektir, o yüzden…

Başka bir konuşma:

– Sayın görevli, hoparlörü niçin bu kadar fazla açıyorsunuz?

– Bundan daha fazla açılmadığı için…

Müslümanlar son kırk senede, kırk bin müzeyyen (süslü, lüks) cami yaptırdılar. Bunlara hoparlör, kalorifer, klima cihazları; mermerler, çiniler, halılar, avizeler, şamdanlar koydular. Lakin caminin mihrabına geçecek, minberine çıkacak, kürsüsüne oturacak hocaların çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün, çok ehliyetli olmaları için bir faaliyette bulunmadılar.

Cami bir binadan ibaret değildir, sadece bir bina değildir. Cami bir kurumdur. Caminin esası, ruhu mihrabdaki, minberdeki kürsüdeki hocalardır.

Son Ramazanda bazı İstanbul camileri, cemaatle doldu; halkımız ve gençliğimiz akın akın bu mabetlere koştu. Kutsal ay boyunca bir takım görevliler, hocalar bol bol şifahî edebiyat yaptı. Sonra bayram geldi, bir de baktık ki, o cemaatin yerinde yeller esiyor. Hocalarımız Ramazan’da tesirli, cezbedici, bağlayıcı konuşmalar yapabilmiş, öğütler verebilmiş olsalardı, o cemaatin hiç olmazsa bir kısmının bayramdan sonra da camide görülmesi gerekirdi.

Cami mimarisi, cami estetiği, cami iç dekorasyonu, cami halıları, cami levhaları ve benzer konularda yıllardan beri çok yazılar kaleme aldım; çareler, çözümler, teklifler, temenniler sundum; olumlu tenkidler yaptım, bir faydası ve tesiri olmadı. Eski hamam, eski tas yuvarlanıp gidiyoruz.

Son zamanlarda başımıza bir de

ezanları merkezî sistemle okutma

komplosu ve tuzağı çıktı. Büyük vilayetlerden birinin müftüsü, işini gücünü bırakmış bu merkezi ezan için çırpınıp duruyormuş. Firasetli müminler çok iyi biliyorlar ki, birtakım

“derinler”

bu merkezî ezan ile Diyanetin müezzin kadrosunu tasfiye etmek istiyorlar.

Müezzinleri bitirdikten sonra ister misiniz başımıza bir de, merkezî namaz kıldırma sistemi çıkartsınlar?

Şehrin en büyük camiinde imam namaz kıldıracak, diğer camilerde de cemaat hoparlörle namaza uyacak. Fıkıh buna müsaade etmez ama, fetva verecek Reformcu bir şeytan bulurlar.

Müslümanları uyarıyorum, merkezi ezan, plaktan ezan gibi tuzaklara düşmeyiniz, bunları hoş karşılamayınız, bunlara destek vermeyiniz. Kendi dininizi kendiniz yıkmayınız, bindiğiniz dalı kesmeyiniz. Tuzaklara düşmeyiniz.

Bazıları, ileride, camilerin bir kısmını bile kapatmayı planlıyor. Bir ara öyle yapmamışlar mıydı?

19 Aralık 2003