Camide Hoparlör Dehşeti
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
CumaİSTANBUL’un çok büyük, belki de en büyük camiinde yatsı namazı kılınıyor. Bir saf cemaat yok. Namaza gelenler bilemediniz elli kişiyi geçmez. İmam cehren okuyor. Caminin içindeki onlarca hoparlörden yüksek, karışık sesler çıkıyor, ulu mâbet çın çın çınlıyor. İmamın ne okuduğu anlaşılmıyor. Mihrapta eskiden üç mikrofon vardı, şimdi bunların sayısı beşe çıkmış. İki adet kıyam mikrofonu, iki adet rüku, bir adet secde mikrofonu var. Bildiğim kadarıyla son üç beş yıl zarfında bu caminin ses düzeni için yüzmilyarlarca liralık masraf yapıldı.
Bu camide, hoparlörler yüzünden, ses düzeni yüzünden huzur ve huşu içinde ibadet etmek mümkün değil. Ses şiddetini ölçen bir alet getirilse belki de 120 desibeli aşan aşırı bir ses tesbit edilecek.
Atalarımız mimarlık konusunda çok ileri oldukları için camilerin akustik düzenini çok iyi ayarlamışlar. Kubbe kenarlarının duvarlarına küpler koymuşlar, öyle ki, sesi yeterli olan imam ve müezzinlerin kıraati binanın her yerinden kolayca duyulabiliyor. Vaktiyle muhterem bir zat, büyük camilerden birine tenha bir zamanda gitmiş, caminin bir ucuna bir eski zaman cep saati koymuşlar, öbür ucunda tıkırtısı duyulmuş.
Ben, zaruret varsa, mutlaka gerekiyorsa ses düzeni yapılmasına, hoparlör konulmasına karşı değilim. Ancak, yukarıda anlattığım şekildeki ses kirliliğine, gürültüye, hoparlörlerin kulakları sağır edecek şekilde sonuna kadar açılmasına karşıyım.
Camilerimiz sirk değildir, lunapark değildir.
Akustik bir ilimdir, tekniktir, sanattır. Bu ilme sahip olmayan kimselerin kendi kafalarına, heva ve heveslerine, kaprislerine göre camilere ses düzeni yaptırtmaya, paşa canlarının istediği sistemi koydurtmaya hakları yoktur.
Camilerin ses düzeni, hoparlörleri için mutlaka uzmanlara danışmak ve onların görüş ve reylerini almak gerekir.
Benim dinim yüksektir, o halde hoparlörlerin sesi de yüksek olacaktır… Böyle bir zihniyet hasta bir zihniyettir. Böyle kafaların tedaviye ihtiyaçları vardır.
Camilerde insan ruhuna huzur veren, ibadetin huşu ile yapılmasına imkân tanıyan bir ses düzeni ve ışıklandırma olması gerekir.
Miting meydanlarındaki, çalgılı ve içkili gazinolardaki gibi gürültülü ve yüksek bir ses düzeni yüce İslâm dinine hakarettir.
Camilerdeki ışıklandırmanın da az olması gerekir.
Elektrik çıkmadan önce büyük camilerde, içlerinde zeytinyağı yanan kandiller varmış. Bu ışıklandırma son derece sanatlı, şaîrâne, kendini ibadete vermeye müsait bir ışıklandırmaymış. Şimdi camilerde genellikle pis, iğrenç, rezil flüoresan lambalar, mum derecesi çok yüksek ampuller, saçma sapan, cangıl cungul, değersiz âvizeler yer alıyor. Hattâ bazı mâbetlerimizde kırmızı, sarı, mor, yeşil, eflatun renkli ampuller bile görüyorum. Böyle bir ışıklandırma felâkettir, rezalettir, faciadır.
Camilere konulan bazı yeni saatler de utanç vericidir. Sanattan anlayan, zevk sahibi, kültürlü, ince ruhlu kimselerin helâlarına bile koymayacakları işporta malı, beş para etmez, uyduruk, şekilsiz, zevksiz duvar saatleri mihrap tarafına konuluyor. Hattâ nice camide mihrabın iki yanında aynı saatten iki adet var. Be adamlar bari bunun birini alaturka saate göre ayarlayın. Onu da yapmazlar.
Ecdadımızın camilere koydukları güzel yazı levhaları da yok oldu, yok edildi. Vaktiyle Emirgân cami-i şerifi sanki bir hüsn-i hat müzesi gibiydi. Şu anda orada sadece birkaç levha kalmıştır. Kaybolan levhalar nereye gitti? Hangi hain ve kadirbilmez eller onları yok etti? O levhalar vakıftı. Vakfedenler onlar için “Bunları alanların, çalanların, yok edenlerin üzerine Allah’ın, meleklerin, insanların lâneti olsun” demişlerdi. O levhaları camilerden çıkartanlar bu lânetlerden korkmadılar mı?
Şimdiye kadar yüz kere yazdım. Camilere son derece çirkin, kalitesiz, iğrenç yeni yazı levhalar konuluyor. Mektup kağıdı üzerine basılmış berbat yazılar: Muhterem Müslüman cep telefonunu kapat…Müslüman kardeşim pabucunu şöyle değil, böyle tut… Muhterem Müslüman, pabucunu kapı önündeki sandıkta bulunan naylon torbalardan birine koy…Bu bid’atler, bu iğrençlikler nereden çıktı?Her iş bitti de şimdi pabuçları torbaya koyup içeri sokmak mı kaldı?
Din hayatımız, cami hayatımız, ibadet hayatımız son derece yozlaşmıştır. Kalite son derece düşmüştür.
Cami hizmetleri, din hizmetleri son derece kültürlü, anlayışlı, sanatlı, ilimli, irfanlı heyetlerin kontrolunda olmalıdır.
Cami boyanacaksa, bu hususta kararı böyle heyetler vermelidir. İslâm’ın sembolü yeşil renkmiş, o halde her yer değişik tonlarda yeşile boyanmalıymış. Bu ne gülünç, bu ne ibtidaî (ilkel), bu ne geri zihniyettir.
Yaz geldi ya şimdi binlerce camiye soğutma cihazı, vantilatör, soğuk su konacaktır.
Kışın birçok cami kaloriferle ısıtılıyor ve paltosuyla içeri giren ve onu namaz esnasında çıkartamayan nice Müslüman terleyip hasta oluyor.
İslâm ilim, irfan, kültür, medeniyet, sanat, ahlâk, fazilet dinidir. Benim dinim hoparlör, mikrofon, cami kaloriferi, cami klima teşkilâtı, cami helâsı, cami meşrutası dini değildir.
Kültürsüz, medeniyetsiz kesimin de Müslüman olmak hakkı vardır ama benim dinimi onlar temsil edemez, cami hizmetlerini onlar tekellerine alamaz.
IQ seviyesi 100’ün altında olanların bu din hakkında konuşmaya, dinî hizmet ve aksiyon yapmaya hakları yoktur.
Diyanet İşleri kaç kere tâmim çıkarttı, yine nice camide sarığının beyaz tülbendi naylon ile sarılı imamlar görüyorum. Sarık tülbendi naylonlanamaz. Kirlenirse yıkanır, tekrar sarılır.
Yıllık geliri yüz milyarlarca lira olan camilerimiz var. Bu paralarla cami dernekleri niçin İslâm’ın esaslarını anlatan Kur’ânî ve Nebevî emir ve yasakları cemaate duyuran küçük broşürler çıkartıp halka dağıtmazlar?Siyasî olmamak, yönetimi tenkit etmemek şartıyla bu gibi yayınlar elbette yasak değildir.
İstanbul’da üç binden fazla cami olduğunu duyuyorum. Bunların hiç olmazsa birkaç düzinesinin mihrabına hem yüksek Şeriat tahsili yapmış, hem de edebiyat, sanat, arkeoloji gibi sahalarda ihtisası bulunan, birkaç yabancı dil bilen, şehir kültürüne sahip imamlar koymak lazımdır.
İslâm’da önemli olan kelle sayısı çokluğu değil; vasıf, keyfiyet, ilim, irfan, kültür, sanat, ahlâk üstünlüğüdür. 08 Haziran 2002